30 Aralık 2017 Cumartesi

2018 VE YURTSEVERLERİ BEKLEYEN GÖREV


Türkiye, bugün 1938’in değil, 1919’un koşullarını yaşıyor. Gizli işgale dönüşen dışa bağımlılık, ulusal varlık için kalıcı sorunlar yaratıyor. İktidar sahipleri, ele geçirdikleri devlet gücünü yitirmemek için, her yolu meşru sayan bir tutum içindeler. Halk yoksul ve sahipsiz. Büyük bir bölümü dostu, düşmanı seçemiyor. Gelinen noktanın sorumluluğunu taşıyan çıkar peşindeki politikacılar, ayrıcalıklarını korumak için; tedirginlik yaratan ve halkı çatışmayla tehdit eden tehlikeli bir yola giriyor. Ekonomik çöküntüyle yaratılan karmaşa ve yoksunluk içinde Türkiye, göz göre göre dağılmaya doğru gidiyor. Durumun ayırtına varanlar, henüz yeterince örgütlü değil. Ancak, ülkenin geleceğinden kaygı duyanların sayısı artıyor. Kaygı, giderek mücadeleye dönük toplumsal tepkiye dönüşüyor. İnsanlar, peşinden gideceği bir önder bekliyor ve ‘dip dalgası’ yükseliyor. Ülke, yurtseverleri göreve çağırıyor.

27 Aralık 2017 Çarşamba

ENDONEZYA BAĞIMSIZLIK DEVİNİMİ


Sömürgeci Hollanda; 27 Aralık 1949 günü, 1945 yılında ilan edilen bağımsızlığı kabul etti ve Endonezya halkı, 344 yıl sonra özgürlüğüne kavuştu. 17.805 adadan oluşan, dünyanın bu en kalabalık Müslüman ülkesi; Avrupalılar gelmeden önce sakin bir yaşam sürüyordu. Çin, Hint ya da Arap tüccarlarıyla ticaret yapıyor, başka Güney Doğu Asya ülkeleri gibi, düzen içinde yaşıyordu.  Önce, 1511 yılında Portekizliler geldi. Acentalarını kurdular, kaleler ve zindanlar yaptılar. Askerlerine ve silahlarına dayanarak, şiddete dayalı acımasız bir sömürü düzeni kurdular. 450 yıl boyunca Avrupa’dan gelenlerin ulusları değişti ancak bu düzen değişmedi. Altın ve baharatla başlayan talan ticareti kauçuk, teneke ve petrolle sürdü.

25 Aralık 2017 Pazartesi

TAKVİMVE SAAT YENİLEŞMESİ


26 Aralık 1925 günü çıkarılan iki yasayla Miladi Takvim’e geçildi ve zaman ölçümü yani saat düzeni yenilendi. Osmanlı döneminde; uzun süre Türk Takvimi’yle, Hicri Kameri Takvim’i birlikte kullanılmıştı. I.Mahmut döneminde, 1740’da, Hicret tarihinden başlayan, ancak Güneş yılı esasına dayanan ve yılbaşını 1 Mart kabul eden; Rumî, Malîya da Hicri Şemsi denilen yeni bir takvim daha kullanılmaya başlandı. Devlet, 1917’de savaş sırasında, Gregoryen Takvimi de kullandı ve takvim konusu tam bir karmaşa durumuna geldi. Osmanlı ülkesinde, aynı anda altı tür takvim kullanılıyordu. Türkiye Cumhuriyeti, 26 Aralık 1925’te çıkardığı yasayla karmaşaya son verdi ve dünyanın büyük bölümünde kullanılmakta olan Gregoryen esasına dayalı Miladi Takvim’i kabul etti. Günü, zaman dilimlerine ayıran saat belirleme aynı takvim gibi, karmaşa içindeydi. Ülkede iş yapan Avrupalılara, azınlıklara ve Müslümanlara ait, birbirinden değişik saat uygulamaları vardı. Oluşan saat karmaşası içinde, mevsimlere göre değişen ve güneşin doğuşuyla batışına bağlanan genel yaklaşımlı “alaturka saat”, günün gereksinimlerine yanıt veremez duruma gelmişti. Ayrıca, Türkiye saatte yaşadığı karmaşa nedeniyle, uluslararası saat düzeninin dışında kalıyordu. Oysa, bu düzene katılmak ve uluslararası ilişkilerde yaşanan güçlükleri ortadan kaldırmak zorundaydı. 26 Aralık’ta kabul edilen yasa bunu yapıyordu.

23 Aralık 2017 Cumartesi

ABDULHAMİD VE I.MEŞRUTİYET


Anayasa sayılacak ilk metin, 23 Aralık 1876’da ilan edilen I.Meşrutiyet’le kabul edildi. 2.Abdülhamid’in Batılılara güven vermek için düzenlediği bu içi boş girişim, kimi tarihçi tarafından mutlak monarşiye karşı atılan demokratik bir adım olarak nitelendirilir. Bu doğru değildir. I.Meşrutiyet, bugünkü anayasa değişikliği gibi, devlet yönetiminin en üstünde olan kişinin istemini yerine getirme girişimidir. Bu girişimi incelemek, 1921’de kabul edilen Anayasa’yla 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’in değerini anlamak için önemlidir. 1876 ile 1921 arasındaki 45 ve 1921’le 2017 arasındaki 96 yıllık sürecin değerlendirilmesi gerekir. Önemli olan nereye gelindiği değil nereden nereye gelindiğidir. I.Meşrutiyet, yabancıların isteklerine göre politika belirlemenin ve bunu halka başarıymış gibi sunmanın örneklerinden biridir. Sırp ayaklanmasının sürdüğü ve Osmanlı İmparatorluğu’nun zararına yeni sınır belirlemelerinin düşünüldüğü günlerde, Abdulhamid Avrupa ülkelerini İstanbul’da toplantıya çağırmıştı. Tersane Konferansı” adı verilen bu toplantıda, dört ay önce tahta çıkan 2.Abdülhamid, Avrupalılara güven verip sınır değişiminden vazgeçmelerini isteyecekti. Toplantı sürerken (23 Aralık 1876 Cumartesi günü) şamatalı gösterilerle Meşrutiyet ilan edildi. Göstermelik bu girişimin, doğal olarak gerek Avrupalılar ve gerekse halk üzerinde bir etkisi olmadı. 11 ay sonra  ortadan kaldırıldı.


18 Aralık 2017 Pazartesi

İSRAİL; DOST MU TERÖRİST Mİ


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; 2014 yılında Hatay’da, Gazze ablukası için konuşurken, İsrail’e Hitler göndermesi yapmış ve “Biz antisemitizme karşıyız ama herkes bilsin ki Hitler’in izinden giden İsrail gibi terör devletlerine de karşıyız”. İki yıl sonra, 27 Haziran 2016’da; Roma’da Türkiye’nin İsrail’le anlaşma imzaladığında, öncekilerden çok farklı sözler söyledi: “anlaşmanın, iki ülke ve Filistin için hayırlara vesile olmasını diliyorum”; “İsrail’le Türkiye’nin birbirine ihtiyacı var” dedi. Bugün ise, İsrail’in Kudüs’ü başkent yapmasına tepki gösteriyor ve ‘2014 söylemine’ geri dönüyor. “İsrail bir işgal devletidir ve İsrail aynı zamanda bir terör devletidir... Yaptığı tüm terör eylemleri için adete ödüllendirilmektedir”.x)

12 Aralık 2017 Salı

TEKKE VE TARİKATLARIN KALDIRILMASI


13 Aralık 1925’te yürürlüğe giren yasayla Tekke ve Zaviyeler kapatıldı. Bu yasayla, şeyhler ve dervişler, tekkelerini kapatmakla kalmadılar, yan örgütleri durumundaki derneklerini de dağıttılar. Kendilerine ayrıcalık sağladığına inandıkları biçimsiz giysilerini çıkardılar. Herkes gibi; ceket, iskarpin, pantolon, kasket ya da şapka giydiler, kravat taktılar. Sokakta hiç kimse, onları artık diğer insanlardan ayıramıyordu. “Başkasının sadakasıyla geçinen” insanlar ortadan kalkmıştı. Belki de yaşamlarında ilk kez, “emekleriyle geçinmek için” çalışmaya başlamışlar, halk içinde yaşayan emekçiler haline gelerek kişiliklerini bulmuşlardı. Onlar, artık Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları, eşit haklara sahip bireyleriydi. Bunların bir bölümü, okul ya da camilerde kapıcılık, bekçilik gibi hizmet görevi yapan devlet görevlileri, bir bölümü zanaatlar, bir bölümü de, “keçi kılından şapka örüp satan” esnaf haline geldiler.

7 Aralık 2017 Perşembe

YUNANİSTAN ZİYARETLERİ VE KIBRIS


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 Aralık’ta Selanik’e gidiyor. Bir ay önce Binali Yıldırım İngiltere’ye gitmişti. Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Erdoğan’dan önce Atina’ya gidip Başbakan Aleksis Çipras ve Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias’la görüşmeler yaptı. Kotzias, 23 Ekim’de Türkiye’ye geldi. Çipras ise,17 Ekim’de ABD’ye gidip Trump’la görüştü; ‘Türkiye’yi şikayet etti’. Şubat ayında Selanik’teYüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Toplantısı’ adı verilen bir toplantı yapılacak. Bu trafik, hayra alamet değil. Türkiye, ekonomideki kriz derinleşirken, terörle mücadele hız kesmeden sürerken, Suriye’de Kürt egemenliği genişlerken ve Yunanistan adaları işgal edip silahlandırılırken; Atina ile kurulan uzlaşma politikası ne anlama geliyor?

4 Aralık 2017 Pazartesi

5 ARALIK 1934; CUMHURİYET VE KADIN HAKLARI


Kadın sorununun çözümünü, ‘Türk kadınına ödenmesi gereken bir borç’ olarak görüyordu. Savaşı tüm ulus kazanmıştı ama kadınların taşıdığı yük ve gösterdiği özveri çok yüksekti. ‘Yaz kış demeden, kucaklarında çocukları, önlerinde cephane yüklü kağnılarıyla ordunun ihtiyaçlarını karşılamışlar’; bununla yetinmeyip, erkeklerin bıraktığı çalışma alanlarını doldurmuşlardı. ‘Tarla sürüp ürün yetiştirmişler, evlerinin yiyecek ve yakacağını sağlayarak ocaklarının ateşini yanar tutmuşlardı’. Anadolu kadını gerçekleştirdiği kutsal eylemle, hem yuvasını hem de orduyu ayakta tutmuştu. Bu gerçeği, herkesten çok, o biliyor ve yargısını; “Dünyada hiçbir ulusun kadını, ben Anadolu kadınından daha çok çalıştım, ulusumu kurtuluş ve zafere götürmek için, Anadolu kadını kadar hizmet ettim diyemez” sözleriyle dile getiriyordu.(x)

SİYASETTE “KUTSAL İTTİFAK”; ÖZELLEŞTİRME


Türkiye’de bugüne dek değişik büyüklükte 204 KİT, 94 kuruluşta bulunan kamu payları (halka arz ve İMKB’de hisse satışı yoluyla), 10 liman, 81 elektrik santrali, 40 Tesis/işletme, 3 bin 483 taşınmaz, 3 gemi ve 36 maden sahası satılmıştır. Satışların toplam tutarı 68 milyar dolardır. Satış bedelleri ve sözleşme koşulları incelendiğinde göze çarpan ilk özellik, satışların düşük bedellerle ve işletmenin bankadaki parasıyla birlikte satılmış olmasıdır. Kimi satışta bedeller o denli düşüktür ki satılan malın adeta üstüne para verilmiştir. Seka Balıkesir İşletmesi 1,1 milyon, Amasya Şeker 1,25 milyon (Balıkesir Seka ve Amasya Şeker’in satış bedeli İstanbul’da ortalama bir dairenin fiyatı kadardır), PETKİM 273,7 milyon, Seydişehir Alüminyum (tüm taşınmazlar ve barajıyla birlikte) 305 milyon, SEKA Aksu İşletmeleri 3,5 milyon, Eti Bakır 21,8 milyon, TÜPRAŞ 453,9 milyon dolara satılmıştır.

2 Aralık 2017 Cumartesi

ÖZELLEŞTİRME Mİ SOYGUN MU


Özelleştirme uygulamaları Türkiye’de, geri dönüşün, dışa bağımlılığın ve ekonomik çöküşün kuramsallaştırıldığı; bilinçli ve tasarlı anti-ulusçu bir izlencenin son aşamasıdır. Toplumsal yaşamı ulus birliği temelinde sürdürüp geliştirmenin gerçek unsurları olan kamusal işletmeler, azgelişmiş ülkeleri ayakta tutan ekonomik güç merkezleridir. Bu merkezleri elden çıkarmanın, ulus-devlet varlığının temel dayanaklarını ortadan kaldırma anlamına geleceği açıktır. Özelleştirme uygulamalarının, ulusal çözülmenin yolunu açan ve bu uygulamaları ister istemez ulus karşıtlığına götüren bir eylem olmasının nedeni budur.