28 Kasım 2017 Salı

YABANCILARA AYRICALIK GELENEĞİ; OSMANLI’DA İMTİYAZLAR

Yabancılara ayrıcalık tanıma, Anadolu Selçuklularına dek giden eski bir öyküdür. Ekonomi başta olmak üzere, hukuk ve siyaset alanında verilen imtiyazlar; verildikçe bağlanan bağlandıkça verilen ödünler halinde yüzlerce yıl sürdü. Kolaycılıkla öngörüsüzlüğün iç içe geçtiği bu uygulamalar, Selçuklulardan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun da yıkımını hazırlayan koşulları oluşturdu. Yabancılara, devletin güçlü olduğu dönemlerde bile, ekonomik yaşama, bağlı olarak siyasi yaşama, yön verme olanağı verdi. Devlet, yabancı mallar ve kişiler üzerindeki yaptırım yetkisini, giderek kullanamaz hale geldi. Siyasi bağımsızlığı doğrudan ilgilendiren yönetim işleyişi, önce zedelendi sonra işlemez hale geldi.

23 Kasım 2017 Perşembe

1923’LÜ BİR ÖĞRETMEN


ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN

1928 yılında köyde okuma yazma bilen hemen hiç yokken, 1941 yılında okuma yazma oranı yüzde 86’ydı. Köyün bütün çocukları okula gidiyordu. Şimdi, aynı köyde benim okuttuğum çocuklar, elektrik kesilirse jeneratörlerini çalıştırıyorlar; üniversiteye giden pek çok öğrencim oldu; arıcılık, tütüncülük, orman reçineciliği, marangozluk gelişti. Yoksul bir orman köyü olan Gölcük bugün varlıklı ve aydın bir köydür. Köyün bugüne gelmesinin nedeni elbette eğitime verilen önemdir. O zaman Türkiye’nin başında, uzak bir dağ köyünden gelen muhtar telgrafına bir saat içinde cevap veren Atatürk vardı.

20 Kasım 2017 Pazartesi

MUSTAFA KEMAL VE GİZLİ ÖRGÜTLER


Mustafa Kemal, İstanbul’da, ulusal direnişi hazırlarken her sınıf ve kesimden değişik insanla dolaylı ya da doğrudan ilişki kurdu. İngilizler’in ünlü istihbaratçıları, onun Saray’dan Sirkeci kayıkçıklarına, kadın örgütlerinden yurt dışı yapılanmalara uzanan bilgi toplama ağıyla başedemiyordu. İşgal güçlerinin koyduğu idam cezasına karşın, milliciler; “büyük bir ustalıkla her yere sızıyor, Saray’dan girip elçiliklerden çıkıyor ve İngilizler’in haber alma servisleriyle adeta alay ediyorlardı”. Direnişçiler, Mustafa Kemal’in yönlendirmesi altında mükemmel bir istihbarat ağı kurdular. Hemen her karşı girişimi önceden öğrendiler, önlem alarak başarısız kıldılar. Kendilerini tümden davaya adamışlardı. Ulusal direnişe katılanlar, “Bizim vücudumuz millete aittir, biz ulusal direnişin bir parçasıyız”  diyordu.

16 Kasım 2017 Perşembe

VAHDETTİN’İN KAÇIŞI; SALTANATIN KALDIRILMASI


17 Kasım 1922 günü ülkeden kaçan Vahdettin, ulus vicdanını gerçek anlamda rahatsız eden ağır suçlar işlemişti. Anadolu’da ordu yoksulluk içinde savaşırken; kadınlar, yaşlılar, çocuklar ölüm dahil her türlü eziyeti göze alıp ateş hatlarına silah götürürken; İstanbul’da, “en sıradan hamal bile özgürlüğün temeline bir taş koymak için yaşamını tehlikeye atmaktan çekinmezken”; Padişah, tüm ulusun kutsal saydığı bu savaşa katılmamış, tam tersi her türlü karanlık oyun içinde düşmanla işbirliği yapmıştı. Tüm ulus, bağımsızlığı için “kendini feda ederken”, o ülkeyi işgal edenlerle anlaşmıştı. Düzenlediği iç isyanlarla kardeş kanı akıtmış, Kurtuluş Savaşı önderlerini idama mahkum etmişti.

13 Kasım 2017 Pazartesi

MONTRÖ’DEN KANAL İSTANBUL’A


“Montrö Boğazlar Sözleşmesi, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin tehdidiyle karşı karşıyadır. ABD savaş gemilerini, istediği miktar ve tonajda ve istediği süreyle Karadenizde dolaştırmak için Montrö’yü fesh ettirmeye çalışıyor. Bu amaç için, fesih hakkı olan Romanya’yla gizli diplomasi yürütüyor”.(x)

11 Kasım 2017 Cumartesi

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI DÜNYA (1918-1939)


29 Eylül 1918 Bulgaristan, 30 Ekim 1918 Türkiye ve 11 Kasım 1918 Almanya’nın teslim olmasıyla I.Dünya Savaşı sona erdi. Sıradan insanlar dört yıllık acılı dönemi sona erdiren anlaşmaları barış şenlikleriyle kutlarken; büyük sanayi ve finans çevreleri, hükümet yetkilileri ve politikacılar, amacına ulaşmamış bir savaşın getirdiği barışı kutlamağa değer bulmuyordu. Savaş bitmiş ancak savaşın nedenleri daha da ağırlaşmış olarak ortada duruyordu. Kısa süren kutlamalardan sonra savaşı kazananlar, eskinin yıkıntılarından yeni bir dünya kurmak için Paris’te toplandı. Düşük savaş kazanımları, birbiriyle çelişen önceden verilmiş sözler, gerilim içeren karmaşık istemler; küresel düzeyde sıkıntılı bir ortam yaratıyordu.

9 Kasım 2017 Perşembe

ATATÜRK’ÜN HASTALIĞI VE HEKİMLER


Sağlığı, 1935’ten sonra bozulmaya başladı. Bu kez görülen, eski hastalıklarından birinin depreşerek onu yeniden rahatsız etmesi değil, dış görünüşüne yansıyan genel bir çöküntüydü. Kendini güçsüz hissediyor, çabuk yoruluyor ve eski verimiyle çalışamıyordu. Ten rengi hızla solmuş, yüz hatlarında derin kırışıklıklar oluşmuştu. Onda pek görülmeyen bir yorgunluk ve bu yorgunluğa bağlı bir bezginlik görülüyordu. Ancak, belirtilere karşın, rahatsızlığının nedeni karaciğer hastalığı bir türlü saptanamıyordu. Tanı gecikmesini ve yanlış tedaviyi anlamıştı. İsviçre’de okuyan Afet İnan’a gönderdiği mektupta, “bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri nedeniyle hastalık durmamış, ilerlemiştir” diyor; İsmet İnönü’ye “İsmet, hastalığım çok daha önce bana bütün ağırlığıyla anlatılsaydı, o zaman işin başında, tam başında önlemini alırdım. Bu noktaya getirmezdim. Bana yeterince anlatılmadı, gerçekler gizlendi” diye serzenişte bulunuyordu. Fransa’dan getirilen, Prof. Dr. Frank Fiessinger, kendisini hayrete uğratan bir gerçekle karşılaşıyor, “Atatürk’e o güne dek hiçbir kan tahlili yapılmadığını” görüyordu.(x)

SOVYETLER BİRLİĞİ NEDEN ÇÖKTÜ


Lenin’in, Ekim Devrimi’nin 71’inci günü coşkulu bir sevinçle oynadığı söylenir. Oynamanın nedeni, folklorik ilgi değildi kuşkusuz. İlk sosyalist yönetim Paris Komünü, 70 gün ayakta kalmıştı. Lenin, sosyalist devrimin yaşam süresini, bir gün ileri götürdüğü ve insanlığa daha uzun süreli bir deneyim sunulduğu için sevinmektedir. Olaya bu gözle bakarak 1991’de, yönetim rekorunu 74 yıla çıkarmanın sevincini yaşamak da olası kuşkusuz. Ancak, böylesi dar ve sığ bir iletiyi içermeyen bu öykü; sınıflı bir toplumdan sınıfsız bir topluma geçme ereğindeki yaşanmış tüm deneylerin birbirine aktarılmasını gerekli kılar.

8 Kasım 2017 Çarşamba

SOVYETLER BİRLİĞİ (1922-1991



1927-1937 arasındaki on yıl, politik baskının yanında dev boyutlu gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu. Bu evrede üç temel kalkınma girişimi yapıldı; ortaklaşacı (kolektif) çiftliklerin kurulması, sanayileşme atılımı ve eğitimde devrim... Gelişmiş kapitalist ülkeler 1929 dünya bunalımının ekonomik yıkımıyla uğraşırken, Sovyetler Birliği bu üç alanda sıradışı bir gelişme sağladı. 1920’lerde açlık ve yoksulluk altındaki bu ‘köylü ülke’, 20 yıl içinde ABD’inden sonra dünyanın ikinci büyük sanayi ülkesi durumuna geldi.(x)

7 Kasım 2017 Salı

RUS DEVRİMİ (1917-1922)



Rus Devrimi, Julyen Takvimine göre 25 Ekim, Miladi Takvime göre 7 Kasım 1917’de ortaya çıktı. 20.Yüzyılı her yönüyle etkilemiş olan bu büyük deneyim, toplumsal mücadelede ders alınacak olaylarla doludur. Kısa bir özet niteliğindeki yazıyı bu amaçla yayınlıyoruz.

13 Şubat 1917’de, Rusya’nın başkenti Petrograd’ta, açlık çeken ve eksi yirmibeş derecede ekmek kuyruklarında bekleşen halkın, fırınlara saldırmasıyla gelişen olayların, sosyalist bir devlet ortaya çıkaracağı kimsenin aklından geçmemişti. Günün özgün koşullarının ve iyi örgütlenmiş bir parti yetkesinin yarattığı yeni devletin, sosyalizmi ne düzeyde temsil edebileceği bugün yoğun olarak tartışılıyor. Ancak, gözardı edilemez bir gerçekliktir ki, Sovyet Devleti 20.yüzyıla damgasını vurmuş ve Sosyalizmi ‘kitap sayfalarından’ çıkararak, yaşamın içine taşımıştır.

4 Kasım 2017 Cumartesi

“TÜRK MİLLİ EĞİTİMİ” VE ABD



Bugünkü okullarda yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilemez. Biz, laik okullara karşı imam–hatip okullarını bir seçenek olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri, bu okullarda yetiştireceğiz.
Cevdet Sunay TC 5.Cumhurbaşkanı
”İmam–hatip okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye laikliği dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930’lardaki laiklik anlayışını yanlış olarak görüyorum”.
Kenan Evren TC 7.Cumhurbaşkanı
”Biz dindar ve kindar bir nesil yetiştireceğiz.”
Recep Tayyip Erdoğan TC 12.Cumhurbaşkanı
Eğitimin amacı yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, ülkede ahlaklı, cumhuriyetçi, devrimci, atılgan, olumlu, giriştiği işleri başarabilecek yetenekte, dürüst, sorgulayıcı, iradeli, yaşamda karşılaşacağı engelleri yenecek güçte, karakter sahibi genç yetiştirmektir”.
Mustafa Kemal Atatürk TC 1.Cumhurbaşkanı