14 Temmuz 2016 Perşembe

ORTADOĞU'DA KÜRT ÖRGÜTLERİ VE ABD



ABD bugün; KDP, PKK, KYB, PYDİ, KDP, YPG, Gorran gibi, varlıkları onun yardım ve desteğine bağlı Kürt örgütlerinin tümü üzerinde etkilidir. Ortadoğu’da yürüttüğü politikanın gereklerine uygun olarak,  bunları dilediği biçime getirir ve amacı yönünde kullanır. Kurulup gelişmelerini sağladığı için, bunu yapacak yaptırım gücüne sahiptir. Bu örgütler, ABD’nin bölgedeki politikasına uyum gösterdiği sürece ayakta kalabilir. Kürtler, onun İsrail’den sonra Ortadoğu’daki tek müttefikidir.

Tanı ve Gelecek

Türkiye’nin içinde bulunduğu Ortadoğu’da, kan ve acıyla dolu karmaşık bir dönem yaşanıyor. Atatürk’ün bölgeye getirdiği barış ve erinçli ortam tarih oldu. Sadakat Paktı sanki hiç yapılmadı, insanlar burada sanki hiç dost olmadı. Ortadoğu şimdi kan gölü.
Ortadoğu’da olanları Türkiye açısından değerlendirmek için; herşeyden önce, emperyalizmin işbirlikçisi konumundaki Kürt örgütlerini ve ilişkilerini ele almak gerekir. Türkiye-Barzani, Barzani-ABD, PKK-Barzani ve ABD-PYD ilişkileri ne durumdadır, bu ilişkilerin geleceği etkileme gücü nedir?

Türkiye-Barzani İlişkileri

Türkiye’nin Mesut Barzani’yle ilişkisi; PKK’nın ortaya çıkışından, özellikle de ABD’nin Irak karışmasından sonra iyinin de ötesine geçtiği biliniyor. AKP hükümetleri, “Kuzey Irak Kürt Bölgesini” neredeyse tanımış durumda. Petrol başta olmak üzere akçalı ilişkiler içindeler. “Türk” işadamları yatırım yapıyor, Türkiye ucuz elektrik veriyor. Barzani sıkça Türkiye’ye geliyor, devlet başkanı gibi karşılanıyor.
Dışişleri Bakanı, Ferudun Sinirlioğlu, 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra Erbil’e giderek Barzani’yle basına kapalı görüşmeler yaptı. Türkiye’nin, Kuzey Irak Kürt Bölgesini; “kalkınmanın, ilerlemenin ve istikrarın faktörü” olarak gördüğünü söyledi.1 Barzani’ye ABD’yle yapılan anlaşma konusunda “bilgi verdi.” Neler konuşulduğunu Kürtlerin resmi sitesi yayınladı.
Türkiye’nin, Mesut Barzani’nin reisi olduğu Nakşibendi Barzan Aşireti’yle ilişkisi 20.yüzyıl başına dek gider. Barzanlar, 1909’da Osmanlı’ya karşı ayaklanmış, bu ayaklanma 5 yıl sürmüştü. Daha sonra, Türkiye’deki kimi Kürt ayaklanmalarını desteklemişler, bu nedenle Cumhuriyet hükümetleri tarafından tehdit unsuru olarak görülmüşlerdir. 1932 yılında Türkiye’ye sığındıklarında gereksinimleri karşılayıp kalmalarına izin verilmiş ancak, ayrı illere yerleştirilerek denetim altında tutulmuşlardı.
Türkiye’nin Kuzey Irak’a gösterdiği dikkat ve duyarlılık, ABD ve İsrail’in Kürt hareketine yön vermeğe başladığı 1967’den sonra değişmiş, tehdit algısı gözyumma ve giderek destek politikasına dönüşmüştür. Bu destek bugün; Recep Tayyip Erdoğan’ın Mesut Barzani’yle Diyarbakır’da ortak miting yapmasına ya da Dışişleri Bakanı’nın Kuzey Irak’ı, “ilerlemenin ve istikrarın faktörü”  ilan etmesine dek gelmiştir.

ABD-Barzani İlişkileri

ABDnin Kürtlerle kurduğu ilişki, 200 yıllık Batı politikalarından ayrımlı değildir. 20.Yüzyıl’ın başlarındaki İngiliz etkisinin yerini, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra, özellikle de Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra ABD etkisi almıştır. ABD’nin politikası, Ortadoğu’daki çıkarlarına ve Anadolu’daki Türk egemenliğinin kırılmasına, bağlı olarak Kürtlerin kışkırtılmasına dayalıdır. Barzani’yle kurduğu ilişki, bu politikanın gereklerine uygun olarak gelişmiştir.
Mesut Barzani’nin yıldızı, CIA ve MOSSAD’la çalışmaya başladığı 1967’den sonra parlamaya başladı. ABD’nin Ortadoğu’ya verdiği öneme bağlı olarak Kürtlerle ilişki giderek öne çıktı, MOSSAD’ın dolaysız ilişki kurduğu Barzani önemsenmeye başlandı. Kürt politikasını Dışişleri Bakanı Henry Kissinger yürüttü.
Barzani,1980’de başlayan Irak İran Savaşı’yla bölgede oluşan karmaşık ortamdan yararlandı ve partisi KDP’nin Kuzey Irak’ta güçlenmesini sağladı. Irak merkezi yönetimine karşı ayaklandı. Savaş bitince, Irak Ordusu’nun Kuzey’e girmesiyle güç durumda kaldı. Ancak ABD’nin 36.Paralel’in Kuzey’ini uçuşa yasak bölge ilan etmesiyle koruma altına alındı ve kurtarıldı.
İkinci Körfez Savaşı’yla ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden sonra, KDP öncülüğünde, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi adıyla, gelecekte devlete dönüştürülecek bir yönetim birimi oluşturuldu. Barzani, Haziran 2005’te, Irak Kürdistan Özerk Bölge Meclisi tarafından Başkan seçildi.
ABD, Mesut Barzani’yi, Ortadoğu’da kurulacak Batı yanlısı Kürt devletinin güvenilir önderi olarak görmektedir. Babası Molla Mustafa Barzani, 1976’da ABD’ye yerleşmiş, 3 yıl sonra orada ölmüştür.

ABD-PYD İlişkileri

PYD (Demokratik Birlik Partisi), 2003 yılında kuruldu. Abdullah Öcalan, 2001 yılında, yayınladığı “Bir Halkı Savunmak” adlı kitapla, PKK’lılardan demokratik konfederalizm adını verdiği farklı bir örgütlenmeye gitmelerini istedi. Türkiye, Suriye, Irak ve İran’da kurulacak ve onun tanımıyla “demokratik İslam esprisiyle” çalışacak bu örgütler, daha sonra bir üst örgütte biraraya gelerek Kürt Konfederasyonu’nu oluşturacaklardı. PYD ve YPG (Halk Koruma Birlikleri) bu istek üzerine kuruldu.
Öcalan, “demokratik federalizm” önerisiyle; Suriye’de PYD, İran’da PJAK, Türkiye ve Irak’ta PKK’yla, geniş sınırlı bir Kürt devleti düşlüyor, bu yolla Barzani’ye karşı üstünlük sağlamayı hedefliyordu. PKK yayınları bu öneriyi, “çok ciddi, kesin ve tarihsel bir politika değişikliği” olarak açıklamıştı.
“Yeni politika”, 2005 yılında oluşturulan KKK (Kürdistan Demokratik Konfederalizmi) örgütlenmesiyle uygulamaya sokuldu ve 4 ülkedeki (Türkiye, Suriye, Irak, İran) Kürt hareketlerinin eşgüdümünü sağlamaya çalışıldı. Bu örgüt, 2007’de KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) adını aldı. Murat Karayılan Yönetim Kurulu Başkanlığına, Abdullah Öcalan, Onursal Başkanlığa getirildi.2
ABD, PYD’yle Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den sonra özel olarak ilgilenmeye başladı. Para ve silahla desteklediği terör grupları, Esad’ı deviremiyor, kendisi de asker getiremiyordu. BOP Projesi’nin önemli bir parçası olan, Kuzey Irak’ı Akdeniz’e bağlama hedefi yani Büyük Kürdistan projesinde PYD’yi kullanmaya karar verdi. Suriye’nin yoksul Kürtlerini, eğitip silahlandıracak ve “kara gücü” olarak kullanacağı askeri bir güç durumuna getirecekti.
PYD, hızla güçlendi ve bugün, ileri teknoloji silahlarıyla donatılarak savaşa sürülecek küçük bir ordu haline getirildi. Güçlenmesine AKP hükümetinin de katkısı oldu. “Peşmerge eğitimi” adıyla Kuzey Irak’ta, bir bölümü Suriye’den gelen Kürt militanlarını eğitti. Bunların, “Kobani’ye yardım” diye Türkiye topraklarından silahlarıyla birlikte geçişine izin verdi. PYD Başkanı Salih Müslim’i kerelerce Türkiye’de ağırladı. Hükümet yetkilileri, onunla meşrulaşmasını sağlayan görüşmeler yaptı. Şimdi, yüz seksen derecelik bir dönüşle, PYD’nin terör örgütü olduğu söyleniyor. Bu söylemle, önceki dönemde bir terör örgütü olan PYD’nin güçlenmesine yardımcı olduğunu kabul edilmiş oluyor.
ABD, PYD ve YPG’nin terör örgütü olduğunu kabul etmiyor, Suriye’deki müttefiki olduğunu söylüyor. PKK’yı terör örgütleri listesine koyuyor ancak Savunma Bakanı Ashton Carter’ın YPG-PKK arasında ilişki bulunduğunu açıklamasına karşın, PYD’nin müttefiki olduğunu açıklıyor. Obama’ya en yakın düşünce kuruluşu olan Center for American Progress’in Türkiye uzmanı Michael Werz, “PYD Amerika’nın müttefiki, Türkiye buna göre hareket etmeli” diyor.3
ABD Suriye’de, PYD’yle gireceği yere önce IŞİD’i saldırtıyor, ardından bombalıyor, daha sonra PYD’liler oraya kolayca girip alanlarını genişletiyor.
ABD’nin PYD üzerindeki egemenliği kesin ancak bu örgütü yanına çekip kullanmak isteyen başka ülkeler de var. AB ülkeleri, Salih Müslim’e schengen vizesi verip başkentlerinde görüşmeler yapıyor. PYD’yi, CHP’nin de üye olduğu Sosyalist Enternasyonal Danışma Kurulu üyesi yaptılar. Rusya, ilişki geliştirmeye çalışıyor. Moskova’da “Batı Kürdistan Temsilciliği” adıyla büro açmalarına izin verdi. İsrail yardım ediyor. Suriye yönetimi bile eski bağlarını yeniden kurmak istiyor. “Kürt koridoru” girişimi, silahlı güç olarak bölgede öne çıkan PYD’yi değerli kılıyor. Kuzey Suriye’de, ilginç bir işbirlikçi edinme yarışı var.

PKK-Barzani İlişkileri

Kürt aşiretleri arasındaki bitmez-tükenmez çatışmanın en şiddetlisi, güçlü olmaları nedeniyle Barzani ve PKK arasında yaşanıyor. PKK’nın, 4 ülkede yaşayan Kürtleri birleştirme amacı, Kuzey Irak’ta etkili olan Barzani’yle çatışmayı zorunlu kılıyor.
KDP ve PKK, Kürtçülük hareketi içinde farklı anlayış ve geleneği temsil ediyor. Her ikisi de ABD’nin denetimi altında ancak egemenlik alanı konusunda çelişkileri var. Düşünsel ve inançsal ayrılıklar içindeler. KDP, aşiret geleneğine dayalı daha muhafazakâr bir yapı olarak görünürken, PKK Talabani’nin KYB’siyle (Kürdistan Yurtseverler Birliği) birlikte, geçmişte “Marksist” olduğunu söylüyor. Benzer coğrafyada aynı halk kitlesini yönetme savında oldukları için, aralarında doğal ve sürekli bir siyasi gerilim bulunuyor. Kimi zaman silahlı çatışmaya dönüşen bu gerilim; Kürtlerin yaşadığı her bölgede ve bütün Kürt kümelerinin arasında yaygın.
Uluslararası medyada, Barzani’nin, “PKK’dan Kürdistan’tan tamamen çekilmesini istediği, Kürdistan’ı PKK için daha az barınılır hale getirmeye çalıştığı” yönünde yazılar çıkıyor. PKK’nın, Irak’ın önde gelen Kürt partileriyle sıkıntılı bir ilişki içinde olduğu biliniyor. New York Times, 3 Ağustos 2015’te yayınladığı yorum yazısında; “Barzani’nin PKK’yı bölgeden çıkarma gücüne sahip olup olmadığı belli değil”  diyor.4
Batı’lılar; PKK’nın bölgede güçlenmesini, “Barzani’nin liderlik vasfına darbe” olarak görüyor ve güçlerini Suriye’ye kaydırmasını istiyor.5 Barzani, Türkiye’nin 1993 yılında PKK’ya karşı yürüttüğü sınır ötesi operasyonda Türk Ordusu’nun yanında yer aldı. PKK, 1994’te başlayan KDP-KYP savaşında Talabani’yi destekledi. PKK, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta Peşmerge eğitmesi nedeniyle Barzani’yi tehdit etti ve “katleden bir güç (Türkiye) Kürdistan’ın Güney’inde KDP peşmergelerini eğitiyorsa halkımız bunu da değerlendirecektir” diye açıklama yaptı.
Barzani, Kuzey Irak’ta günü gelmesine karşın seçim yapmıyor. Başkanlık seçimlerini iki kez erteletti. Kürt grupları ve aşiretler durumdan rahatsız. Barzani’nin “ya ben ya kaos” tehdidinde bulunduğu, koltuğunu “kan aksa bile”  bırakmayacağı söyleniyor.
 Son operasyonlarda Türkiye’nin yanında görünen ve PKK’nın aleyhinde açıklamalarda bulunan Barzani; PKK’nın eylemlerini eleştiriyor, özellikle de petrol kaynaklarına yönelik saldırı ile büyük maddi zarara yol açmasına sert tepki gösteriyor.6
Barzani’nin, Türkiye’nin başlattığı silahlı mücadeleden hemen sonra, PKK’ya karşı olağanın ötesinde sert çıkması, dikkat çekici bir durum yaratıyor. Ne oldu da aniden bu düzeyde bir sertleşme yaşandı. Geçtiğimiz dönemlerde, hastahanelerini PKK’lı teröristlerin tedavisi için açan; PKK’yı zaman zaman Türkiye’ye karşı koruyan Barzani, tutumunu hangi nedenle değiştirdi?

ABD’nin Tutumu

ABD bugün için doğru adımın, Barzani’yi güçlendirmek ve Kuzey Irak’ı Akdeniz’e bağlamak olduğuna inanıyor ve bunu yapıyor. PKK’nın 4 ülke politikasının, bu aşamada başarı şansı olmayan erken bir girişim olarak değerlendiriyor. PKK’dan, Türkiye’deki güçlerini çekerek; Irak’ta Musul operasyonuna katılmasını ve Suriye’de IŞİD’e karşı savaşmasını istiyor.7
 PKK’nın Türkiye’de güç yitirmesine şimdilik göz yumuyor. Tutumu geçicidir. PKK’yı canlı tutacak, uygun zamanda uygun biçimde ve farklı konumda yeniden güçlendirecektir.  Bu yüzden ABD açısından PKK’nın anlamı ve değeri vardır.8

Türkiye Ne Yapıyor?

Türkiye, yönetimde bulunanların niteliği nedeniyle, ülke dışındaki gelişmelere etki yapacak durumda değil. Olaylar, yalnızca izleniyor ve kimsenin ciddiye almadığı açıklamalar yapılıyor. Yaptırım gücünden yoksunluk nedeniyle yapılan tek şey halka konuşmak oluyor. Recep Tayyip Erdoğan, “ey Amerika! Size kaç kere söyledim. Siz bizimle beraber misiniz yoksa bu terör örgütü PYD ve YPG ile mi berabersiniz?...” biçiminde açıklamalar yapıyor.9
Hükümet sözcüleri; ABD’nin “Kürt koridorunu” tamamlayacak Ceraplus-Azez arasındaki bölgeyi PYD’ye vermeyeceği konusunda Türkiye’ye söz verdiğini açıkladılar. Bu sözün ne anlama geldiğini, Suriye’de önemli muhalif gruplardan Şam Cephesi’nin sözcüsü Muhammed el-Ahmed açıklamasında buluyoruz. El-Ahmet, ABD’nin, 90×35 kilometrelik bu bölgeyi; “PYD’ye sözverdiğini” söylüyor10 AKP hükümeti, bu bölgeye girişi kırmızı çizgiyi ihlal olarak ilan etmiş, kurusıkı açıklamalar yapmıştı.
ABD, PYD adına koridoru tamamlayacak askeri harekat yürütürken, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, şu ilginç sözleri söyledi: “ABD’ye ortak operasyon yapma teklifini ilettik, teklif masada”. Aynı günlerde, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklaması ise, siyasi çöküşün ve teslimiyetin itirafı gibi: “Azez-Cerablus hattındaki operasyona Türkiye havadan destek verebilir”.11

Ortadoğu, ABD ve Rusya

ABD’nin uzun erimli Ortadoğu politikası, Büyük Ortadoğu Projesi ile açıklanmıştır. Bu politikanın temelinde; ülkeleri bölmek, yeni ve etkisiz küçük devletler oluşturmak ve İsrail’in yanında yer alacak büyük bir Kürt devleti kurmak vardır. Bu amacı gerçekleştirmek için, Kürtleri örgütleyip onları vurucu güç olarak kullanıyor.
Önümüzdeki yılların sıcak konusunu, Ortadoğu’ya yeniden biçim verme girişimi ile bu girişime karşı bölge ülkelerinin tepkisi oluşturacak. ABD ve AB, Ortadoğu’nun zenginliğine el koyma konusunda kararlılar ve birlikte hareket ediyorlar.
Katar doğalgazının Avrupa’ya ulaştırılmasını önlemeye çalışan ve Doğu Akdeniz’e yerleşmek isteyen Rusya dolaysız, petrolün en büyük alıcısı Çin ise dolaylı olarak işin içinde. Çin’in Rusya’yla Doğu Akdeniz’de yaptığı ortak askeri tatbikat ve ilk kez yayınladığı, “Arap Politika Belgesi” soruna yeni bir boyut kazandırıyor.
Uluslararası ilişkilerin ve paylaşım çelişkilerinin karmaşık ilişkisi, konuyu çok bilinmeyenli denklem durumuna getiriyor. Emperyalist saldırganlığı ve uygulamalarını çözümlemek önemli. Ancak, bu saldırıya bölge ülkelerinin; Türkiye, Irak, Suriye ve İran’ın ne yapacağı daha önemli.

Ne Oluyor, Ne Olacak?

Ortadoğu, büyük çıkarların, soygun ve talanın, paylaşım çatışmalarının kan gölüne çevirdiği bir arena durumunda. Dünyanın egemenleri, sınır tanımayan bir saldırganlık içinde, bu zengin topraklarda yoksulluk içinde yaşayan halklara acı çektiriyor. İnsanlığın en gelişkin çağında, 21.yüzyılda, bir insanlık dramı yaşanıyor.
Ortadoğu’ya dolaylı ya da dolaysız karışmayan gelişmiş ülke kalmamış gibi. ABD, 2050’ye dek Ortadoğu’dan vazgeçmeyeceğini BOP ile açıklamış; AB’yi, İsrail’i, Türkiye’yi, kimi küçük Arap ülkelerini ve Kürtleri yanına alarak Ortadoğu’ya yerleşmiştir. Buna karşın Rusya; İran Suriye, Lübnan ve dolaylı biçimde Çin’le birlikte hareket etmektedir. ABD’nin hedefi; petrolü denetlemek, Katar doğalgazını Avrupa’ya ulaştırmak ve bu stratejik bölgenin denetimini elinde tutmaktır. Bunun için, Büyük Kürdistan Devleti’ni kuracak, bu devleti İsrail’le birlikte bölgenin iki güçlü devletinden biri yapacaktır. Rusya ise, bu plana karşı çıkarak; bölgeye yerleşmek, Katar doğalgazını önlemek ve dinci terörü Kafkasya’dan uzak tutmak istemektedir.

DİPNOTLAR

1      “Suriye’ye Giriyor muyuz?: Cevabı Cumhurbaşkanlığı’ndan”, Veda Özer, www. hurriyet. com.tr ve “Sinirlioğlu Barzani’yle Görüştü” Al Jazeera Türk, www.aljezeera. com.tr
2      “İkibuçuk Yıldır Gündemdeki ‘KCK’ Nedir” Biz net. com
3      Obama’nın Düşünce Kuruluşu: Türkiye İstese de İstemese de PYD ABD’nin Müttefiki
4      3 Ağu 2015 - New York Times,  ak. www.gercekgundem.com › dunya › barz...
5      www.ajanshaber.com › barzani-pkk-iliski...
6      www.ajanshaber.com
7      “PYD: ABD PKK’yı Suriye’de İstiyor” www.aljazeere.com.tr
8      “PKK-ABD-IRAK üçgeni”  www.birgün.net
9      “Türkiye-ABD Söz Düellosunun Perde Arkası”  www.bbc.com
10     “ABD PKK’YA Bölgesini Sözü Verdi” www.haberyakala. com
11     “Son Dakika Cerablus Harekatı” www.sondakika.com





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder