23 Haziran 2016 Perşembe

ESKİ TÜRKLERDE MÜZİK



Türk toplumunda binlerce yıla dayanan ve kimi zaman tutkunluğa varan bir müzik sevgisi vardır. Toplumsal bir alışkanlık halinde kuşaktan kuşağa geçen bu tutku, çok eski ezgilerin bile yitmemesini ve günümüze dek gelmesini sağlamıştır. Bu şaşırtıcı bir durumdur. Hemen hiçbir toplum, eski ezgileri Türkler kadar koruyup güncele taşıyamamıştır. Örneğin eski Yunan ve Roma’dan günümüze herhangi bir ezgi gelememiştir.


Yaşam ve Müzik

Orta Asya bilginleri Farabi ve İbn Sina’nın, teknik kurallarını geliştirerek çağdaş anlamda temelini attığı müzik, Türkler için, çok eskiden beri yaşamın ayrılmaz bir parçası, belki de yaşamın kendisi gibidir; müziğe bu denli önem verirler. Atatürk’e, “müziğin yaşamdaki önemi nedir?”  diye sorulduğuna; “müziğin yaşamda yeri yoktur, çünkü yaşamın kendisi müziktir” yanıtını vermiştir.
Farabi ve İbn Sina’ya gelene dek, Türk toplumlarında eskiden gelen zengin bir müzik birikimi vardı ve bu birikim onlardan sonra da etkisini sürdürmüştür. Anadolu insanı, bugün bile eski Oğuz geleneğini sürdürür, varsılı ya da yoksulu hiçbir zaman ve hiçbir koşulda müziksiz kalmaz. Üstelik yalnızca dinleyici olmakla yetinmez, telli saz başta olmak üzere çalmayı da öğrenmek ister. Türkmenler çocuklarının saz öğrenmesine özel önem verirler, genellikle birer halk ozanı olan öğreticilere büyük saygı gösterirler.

Müziğe Tutkunluk

Türk toplumunda binlerce yıla dayanan ve kimi zaman tutkunluğa varan bir müzik sevgisi vardır. Toplumsal bir alışkanlık halinde kuşaktan kuşağa geçen bu tutku, çok eski ezgilerin bile yitmemesini ve günümüze dek gelmesini sağlamıştır. Bu şaşırtıcı bir durumdur. Hemen hiçbir toplum, eski ezgileri Türkler kadar koruyup güncele taşıyamamıştır. Örneğin eski Yunan ve Roma’dan günümüze herhangi bir ezgi gelememiştir.
Hiçbir kayıt aygıtının olmadığı bir ortamda, şarkı ve türkülerin sazdan saza, sözden söze bugüne aktarılması; kuşkusuz gelişkin ve yaygın bir müzik kültürünü gerekli kılar. Doğaya ve yaşama dair her şeyin yansıtıldığı ve bilgelikle yorumlanan halk türküleri, bunun canlı kanıtıdır. Müziğin yaygınlığı, etkili bir eğitim aracı olarak kullanıldığının da göstergesi sayılmalıdır.

Müzik ve Eğitim

Eski Türklerde, en az bir müzik aleti çalamamak gerilik kabul edilirdi. Müzik aletlerini tanımamak, ezgileri bilmemek düpedüz kusur sayılır, müzikle ilgilenmeyen birine, hiç eğitim almamış kişiymiş gibi davranılırdı.
Müzik aletleri, sürekli olarak geliştirilir, kusursuzluk arayışı hiç bitmez, yeni çalgılar bulunur ya da eski çalgılardan yeni sesler elde etme çabası hiç eksilmezdi. Saz, harp ve flüt en tutulan müzik aygıtlarıydı. Vurmalı çalgılar, orkestralarda büyük yer kaplar; tamburlar, ziller, büyük davullarla ritm tutturulurdu. Bestesi olanlar çabuk ünlenir ve toplumda saygı görürlerdi.
Müziğe ve müzik kültürüne verilen önem o denli yüksekti ki; birçok besteci, flütçü, davulcu, udi ya da saz ustasının adları günümüze dek gelmiştir. Timurlular döneminde, kulağı çok hassas olduğu için ilk notadan yapıtın bestecisinin kim olduğunu anlayan insanların bulunduğundan söz edilirdi.1

Müzikte Batıyı Etkileme

Türk müziği, sürekli geliştirdiği yeni çalgılar ve usullerle, yalnızca Arap ya da İran müziğini değil, bugün klasik olarak adlandırılan Batı müziğini de, üstelik güçlü bir biçimde etkiledi.
Osmanlılar’ın geliştirdiği vurmalı çalgıların (perküson) orkestrada kullanımı, 18.yüzyıl başından 19.yüzyıl ortalarına dek Avrupa saraylarında tartışılan en önemli müzik konularından biriydi. Soyluların koruması altındaki Avrupalı müzikçiler, bu çalgıların seslerini yapıtlarında kullanmak için, birbirleriyle yarışıyor 2; zil, kös, nekkare, davul, üçgen, def ve çevgan zillerini öğrenerek bu çalgılara yapıtlarında yer veriyorlardı.
Lehistan Kralı II.Augustus (1697-1736) mehter müziğini o denli beğenmişti ki, III.Ahmet (1673-1736) kendisine armağan olarak 15 müzikçiden oluşan bir mehter takımı göndermişti. Rus Çariçesi, Prusya Kralı, Avusturya İmparatoru, müzikçilerinin tümünün İstanbul’dan getirtildiği birer mehter takımı edinmişlerdi.3
Tempo tutmak için mehterbaşı tarafından taşınan topuz uçlu asa, Avrupa’da zamanla tören aracı haline geldi. Günümüzde, bandoların ya da trampet takımlarının önünde yürüyen öncülerin havaya attıkları baton’lar, Batı’ya Türklerden geçen uygulamalardı.4

Mehter Müziği ve Etkisi

Mehter müziği, orkestra sınırlarını aşarak klasik Batı müziğinin içine girdi. Baethoven’in Dokuzuncu Senfonisi’nin son bölümünde yeniçerilerin yürüyüşünü çağrıştıran bir pasaj vardır. Brahms’ın Dördüncü Senfoni’sinde, Haydın’ın Askeri Senfoni’sinde, Rossini’nin Guillaume Tell uvertüründe ve Wagner’in Tannhövser Operasının marş bölümünde de Türk müziğini duymak olanaklıdır. Mozart’ın La Majör Piyano Sonatı’nda işlediği ünlü Rondo alla Turca teması, daha sonra Dave Brubeck ve Ahmet Jamal gibi müzisyenlerce Amerikan caz müziğine de taşınmıştır.5

DİPNOTLAR

1               “Orta Asya” Jean Paul Roux, Kabalcı Yay., 2001, sf.360
2               “Osmanlı İmparatorluğu”, Donald Quataert, İletişim Y., İst.-2002, sf.35
3               a.g.e. sf.36
4               a.g.e. sf.36
5               a.g.e. sf.36








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder