14 Nisan 2016 Perşembe

JÖN TÜRKLER, PKK VE AKP



Jön Türkler, politik etkileriyle değil, aldıkları adla tanındılar. İkinci sınıf liberal görüşler ileri sürdüler ve her etnik kökenden insanı içlerinde barındırdılar. Ancak, her nedense Jön Türkler olarak tanımlandılar. Kendilerine özgü sağlam bir dünya görüşleri yoktu ve güçlü bir siyasi akım olamadılar. Ancak, günümüzdeki ulus devlet karşıtı politikaları ilk kez onlar dile getirdi. Sayıları ve etkileri azdı ama adlarıyla dünya siyaset sözlüğüne girdiler. Jön Türkler sözcüğü, ilginç bir biçimde, çeşitli dillerde kullanılan evrensel bir tanım oldu. Değişik ülkelerde, düzen karşıtı siyasi sürgünlere, Türk olmamalarına karşın, Jön Türkler denmeye başlandı. (Meksika Jön Türkleri, İran Jön Türkleri gibi)... Jön Türkler; Ahmet Rıza, Mizancı Murat ve Prens Sabahattin başta olmak üzere, merkezi devlete karşı çıktılar, “ademi merkeziyetçilik” adıyla federasyonculuğu savundular. Azınlıkların temsil edildiği yerel meclislerin kurulmasını, buralarda “ayrıcalıklı etnik bir grubun” (Türklerin) olmamasını istiyorlardı. Bu istemler; yüz otuz yıl sonra bugün, PKK'nın ileri sürdüğü “bölgesel özerklik” ve AKP’nin “Yerel Yönetim Yasası” ile “Türksüz anayasa” girişimiyle büyük bir benzerlik içindedir.


Nitelik

19.Yüzyılın son çeyreğinde kimi Osmanlı aydınları, o güne dek pek görülmeyen biçimde, padişaha karşı örgütlü bir savaşım başlattı. 1876’da başlayan, 1895’ten sonra canlanan ve 1908’e dek süren bu savaşıma katılanlar, Türkiye ve dünyada Jön Türkler adıyla anıldılar.
Önemli bir siyasi savaşıma girişmişlerdi ancak örgütlenme olarak, giriştikleri savaşımı kaldıracak donanıma sahip değillerdi. Sayıları azdı ve etkisizdiler. Bilinç düzeyleri giriştikleri eylem için yeterli değildi. Halkla ilişki kurmuyor, ona güvenmiyor ve bir seçkinler kadrosu oluşturmaya çalışıyorlardı.
Hemen tümü yurt dışına kaçmış, orada siyasi sürgün olarak yaşıyordu. Batı’yı tam olarak tanımıyor, toplumsal ilişkilerini bilmiyor ancak gördüklerinden etkilenerek Batı’ya öykünüyorlardı. Kuramsal yetersizlikleri nedeniyle olay ve ilişkileri kavrayamıyor, edindikleri yetersiz bilgiyi, sürekli yineleyerek bunları Türkiye için geçerli görüş olarak öneriyorlardı. Dar bir sürgün kümesi olarak kaldılar ve Türkiye’de siyasi bir güç durumuna gelemediler. 1
Jön Türkler sözcüğü ilginç bir biçimde, çeşitli dillerde kullanılan evrensel bir tanım oldu. Değişik ülkelerde, düzen karşıtı siyasi sürgünlere onlardan sonra, Jön Türkler denmeye başlandı; Meksika Jön Türkleri, İran Jön Türkleri gibi. 2

Jön Türkler Dönemi

Kimi tarihçiler Jön Türk deviniminin (hareketinin), I.Meşrutiyet’in ilanı olan 1876’dan, İttihat ve Terakki’nin kendisini dağıttığı (feshettiği), 1918’e dek geçen dönemi kapsadığını kabul eder. Bu kabul, II.Meşrutiyet’in ilanı olan 1908’den hemen önce başlayan, İttihatçıların etkin olduğu son on yılın farklı olduğunu kabul etmek koşuluyla geçerli olabilir.
Örneğin, Askeri Tıbbıye öğrencilerinin 1889’da kurduğu İttihadı Osmani örgütü, İttihat ve Terakki’nin başlangıcı sayılır. Ancak, 1876-1908 ile 1908-1918 arasındaki dönemler, siyasi içerik ve somut erekler (hedefler) açısından ayrı özelliklere ve ayrı yönelişlere sahiptir. Bu nedenle, Jön Türk deviniminin tümünü tek bir süreç gibi ele almak, yanılgıya yol açabilir.

İlk Dönem

İttihadı Osmani’nin kuruluşu, uzunca bir süre durgunluk içindeki Jön Türk devinimine göreceli bir canlılık kazandırdı. Önceleri yalnızca yüksek okul öğrencilerini kapsayan bu örgüt, daha sonra değişik kesimden insanları içine almaya başladı ve 1895’teki Ermeni olaylarından sonra çeşitli eylemler gerçekleştirdi.
Jön Türkler’in değişik yönlere dağıldıkları 1877 ile 1889 yılları arasında, örgütsel eylem sayılabilecek tek bir olaya rastlanır. Bu olay, “Jön Türkler’in düşledikleri padişah” V.Murad’ı, yeniden tahta geçirmek amacıyla eyleme geçen Ali Suavi olayıdır. 3
O dönemin aydınlarından biri olan Ali Suavi’nin (1839-1878), 1878 yılında gerçekleştirdiği ve tarihe Çırağan Vakası olarak geçen darbe girişimi, dengesiz Jön Türk eylemlerinin en belirgin örneğidir. Suavi, Abdülhamit’in Meşrutiyet’e son vermesine ve Rus yenilgisine tepki olarak, kişisel olanaklarıyla sıradışı bir eyleme girişti. V.Murat’ı yeniden tahta geçirmek” ve “galip Rus kuvvetlerine karşı Balkanlar’da bir direniş başlatmak üzere”  4, silahlandırdığı Filibe göçmenleriyle Çırağan Sarayı’nı bastı.
Sonuç, “eylemin” kendisi kadar sıradışıydı; Yedisekiz Hasan Paşa, Ali Suavi’nin başına bir sopayla vurup onu öldürmüş ve toplumda sayıları zaten az olan bir aydın daha yok olup gitmişti. Ali Suavi, Yıldız Sarayı yakınında belirsiz bir yere gömülmüştü.

Önderler

Jön Türk deviniminde, Ahmet Rıza Bey, Murat Bey (Mizancı Murat), Prens Sabahattin ilgi çeken ve önder konumunda olan kişilerdir. Jön Türkler’in genel özelliklerini taşırlar ya da bir başka deyişle bu özelliklerin oluşmasında birinci derecede etkilidirler. Bilinç düzeylerine ve sürgün yaşamının güç koşullarına bağlı olarak, karmaşık duygu ve davranışlar içindedirler.
Jön Türk önderlerinin hemen tümü, değişik düzeylerde devletle ilişkisi olan üst sınıftan insanlardı. Ahmet Rıza, Bursa Maarif Müdürü ve Osmanlı Devleti’nin Fransız Devrimi’nin 100.yılı nedeniyle Paris’e gönderdiği kurulun üyesiydi. Mizancı Murat (1854-1917), Hariciye Matbuat Kalemi görevlisiydi ve Mülkiye’de, öğretmen okullarında öğretmenlik yapmıştı. Prens Sabahattin (1878-1948) Abdülhamit’in kızkardeşinin oğluydu.

Ahmet Rıza

Ahmet Rıza, Fransız düşünürü Auguste Comte’un etkisi altındadır. Kimi görüşleri, etkiden de öte Türkçe’ye çevrilmiş yinelemeler durumundadır; “Toplumların, doğa yasaları gibi kurallara bağlı” olduğunu, bu nedenle yönetimde görev alacak insanların, “doğa yasalarını öğrenip kavramış” olması, yani “eğitilmesi” gerektiğini söyler. Toplumu yönetenler ona göre, “iyi eğitim almış bir uzmanlar zümresi” olmalıdır. 5
Auguste Comte Olguluculuğu’nun (pozitivizm) otoriter yanı, Ahmet Rıza ve Meşveret yazarlarını, ister istemez halktan uzaklaştırır ve onları seçkinciliğe götürür. Meşveret’teki yazılarda, “kitlelere güven duyulamayacağı için başlarına yönetici bir elitin geçmesi gerektiği”, yönetimde bulunma ve yönetmenin elit için, başta gelen doğal bir hak olduğu ileri sürülür. 6
1 Aralık 1902 tarihli yayında şunlar yazılıdır: “Elit, yetenekleri sıradan olanların kendisine egemen olmasına izin verirse, işte o zaman acınacak duruma düşer... Sıradanlık, eliti az bir zaman içinde yok edecek ve ondaki büyük ışığı karartacaktır. Varolabilmek için elitin istila edici ve fethedici olması şarttır”. 7

Mizancı Murat

Çıkardığı gazetenin adı nedeniyle Mizancı olarak anılan Murat Bey, Ahmet Rıza Bey’in hem örgütsel rakibi, hem de Jön Türk deviniminin bir başka kuramcısıydı. Düşünce yapısı, nitelik olarak ayrımlı değildi ancak davranış biçimi olarak kendine özgü ve oldukça sıradışı özellikleri vardı.
Jön Türkler’in hemen tümü gibi, Batı kültürüyle kaynaşılması gerektiğine inanıyordu. Devlet işlerinin düzeltilmesini savunuyor ve Türklük konusunu ortaya atarak milli kültürün korunması gerektiğini ileri sürüyordu. Ancak, İslam birliğini de (panislamist) savunabiliyordu. 8
“Arapların her türlü gelenek ve göreneğini değerlendirelim ancak Türk olduğumuzu unutmayalım” 9 diyor, ardından Türk tarihini küçülten onunla alay eden yazılar yazıyordu. 31 Mart gerici ayaklanmasında, ayaklanmayı destekleyen Serbesti, Sabah, Volkan gibi gazetelere bu yönde çelişkili yazılar yazıyordu. 10 Kimi zaman, Türk tarihini karalayan öyle görüşler ileri sürüyordu ki, tarihçiler ona “kendi milletini kötüleyen yazar” adını takmıştı. 11
Mizancı Murat Türkiye’de bulunurken kapitülasyonlara karşı çıkmış 12, Avrupalı devletlere verilen ayrıcalıkları eleştirmiş 13, yabancıların “mülkiye memurlarının görevlerine” karışmasını kınamış 14 ve “Osmanlıları sömüren yabancı tüccarlara” karşı yazılar yazmıştı.
Ancak, Avrupa’ya kaçtıktan sonra bu tür görüşleri pek ileri sürmedi. Tam tersi, Batı’nın Osmanlı Devleti’ne yardım etmesi gerektiği yönünde görüşler geliştirdi. Avrupa’dan yapılacak yardımın, Osmanlı Devleti’nin “ıslahı” için şart olduğunu söylemeye başladı. 15
Mizancı’nın etkilendiği Batılı düşünür, Rousseau’dur. Ahmet Rıza’nın Comte’un görüşleri için yaptıklarını, o Rousseau’nun “sosyal sözleşme” anlayışı için yapar. Başka Jön-Türk aydınları arasında da etkisi olan bu anlayışı, Türk toplumuna uygulamaya çalışır. Bu tutum; Türk devlet geleneğini kavrayamamaktan kaynaklanan, doğruyla yanlışın iç içe geçtiği bir yabancılaşma ya yol açar.

Prens Sebahattin

Jön-Türk devinimi içinde yer alan üçüncü kuramcı; ülkemizde ve dışarda, üzerinde en çok durulmuş olan Prens Sabahattin’dir. Sabahattin’in yüz yılı aşkın bir süre önce ileri sürdüğü görüşler, Türkiye’de dış etkinin artmaya başladığı İkinci Dünya Savaşı sonrası politikalarla örtüşünce kendisine gösterilen ilgi artmış, düşüncelerinin ayrıntılı olarak incelenmesine, işbirlikçilerce büyük destek verilmiştir. 16
Prens Sabahattin’in görüşleri, öbür Jön Türk önderlerinde olduğu gibi; yüzeysel araştırmalara, bilimsel değeri olmayan incelemelere ve aydın olgunluğundan yoksun savlara dayanır. O dönemde Türkiye’de pek bilinmeyen ve Batı’da azgelişmiş ülkeler için geliştirilen sömürge liberalizmine yönelik yapay önermeler, hiç değiştirilmeden yinelenmiştir.
Prens Sabahattin, Türkiye’ye uygulamak istediği ve toplama görüşlerden oluşan seçmeci (eklektik) düşüncelerini, koyu bir Katolik olan Frederic Le Play’ın Paris’te kurduğu “Science Sociale” okulunda, Edmond Demolins’den öğrendi. Toplum ve siyaset hakkında burada öğrendiklerini,  herhangi bir yorum katmadan yinelemekten başka bir şey yapmadı.

Ademi Merkeziyetçilik (Yerinden Yönetim)

Koyu bir Batı yanlısı olan Prens Sabahattin, yanlılığı o denli ileri götürüyordu ki, 1902’de Paris’te yapılan Birinci Jön Türk Kurultayı’nda “İngilizler’in yardımıyla Abdülhamit’e karşı askeri darbe düzenlenmesi” ni 17 ısrarla savundu, Kurultay’ın bu yönde karar alması için yoğun çaba harcadı ve Kurultay’a Rum, Ermeni, Arap azınlıklar adına katılan delegelerin desteğini alarak bu kararı çıkardı. 18
Batı’nın yüz yıl önce, Prens Sabahattin aracılığıyla gündeme getirdiği “ademi merkeziyetçilik”; AKP hükümetlerince bugün, “kamu yönetimi reformu” adıyla yasallaştırılarak bir anlamda uygulanmıştır. Atatürk’ün ulusal bağımsızlık döneminde önlenen bu girişim, dün de bugün de aynı amaca yöneliktir. Sabahattin; yönetim yetkisinin merkezden alınarak yerel yönetimlere devredilmesini, bunun için etnik kökenine bakılmaksızın tüm yurttaşları kapsayan yerel meclislerin oluşturulmasını ve bu meclislerde, azınlıkların nüfusu oranında yer almasını istiyordu. Bu istek, bugün PKK'nın isteğidir.
Prens Sabahattin göre, merkezi yönetim yalnızca vali, kaymakam (mutasarrıf), defterdar ve mahkeme başkanını atayabilmeliydi. Bunların dışında kalan; eğitim, sağlık, kültür alanlarında görev alacak kişiler yerel unsurlardan oluşmalı, merkezi hükümet bunların çalışma ve atamalarına karışmamalıydı. Yerel yönetimler kendi denetimlerini kendileri yapmalı, Osmanlı uyruklular arasında ayrıcalıklı etnik küme (Türkler) bulunmamalıydı. 19 Bu görüşleri bugün, Türksüz anayasa girişimiyle AKP Hükümeti uygulamaya sokuyor.

Kilisenin Desteği

Prens Sabahattin, büyük ülke yetkililerince olduğu kadar, belki de ondan daha çok Katolik Kilisesi tarafından desteklendi. Kendisi de o çevrelere çok yakındı. Katoliklerce, 1906’da yayınlanan; “Constantinople aux Derniers Jours d’Abdul Hamid” adlı kitapta, Abdülhamit’i yeriyor, Sabahattin’i ise yüceltiyordu. 20
Prens, 2 Eylül 1908’de İstanbul’a geldiğinde, Hıristiyan topluluklar tarafından coşkuyla karşılanmıştı. “Özellikle Rumlar onu bir kahraman olarak kabul ediyor ve desteğini kaybetmemek için büyük çaba harcıyordu”. 21
4 Eylül’de, yani ülkeye dönüşünden yalnızca iki gün sonra, Fener Rum Patrikhanesi’nin iki temsilcisi onu ziyaret etmiş ve Patrik Joachim Efendi’nin iyi dileklerini iletmişti. 22
Prens Sabahattin’in Batıcılıktaki aşırılığı ve Hıristiyanlara yakınlığı, Türk yazarlarınca olduğu kadar Avrupalı yazarlarca da ele alınıp işlenmiş bir konudur. Ernest Ramsauer, Prens’in Kilise tarafından kullanıldığını ileri sürer. 23 Türk yazar Bahattin Şakir Bey, yaptığı eleştiride, Sabahattin’in Hıristiyan azınlıklara verdiği aşırı değeri konu eder ve şunları söyler: “Sabahattin Bey, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hıristiyan unsurları o kadar dev aynasında görüyor ki, yazdıklarını okurken insan Tatavla’yı Paris, Kumkapı’yı Londra sanıyor (Tatavla ve Kumkapı, o dönemde Hıristiyanlar’ın yoğun olarak yaşadığı İstanbul semtleri y. n.)”. 24

Devlete Karşıtlık

Devlet’e ve devlet yöneticilerine karşı sert eleştirilerde bulunmak, Jön Türkler’in ortak özelliğidir. Ancak Prens Sabahattin’in bu konudaki yargıları, eleştiriden çok aşağılama niteliğindedir.
Ahmet Rıza Bey, “devlet işlerinin, tembel Osmanlı görevlilerinden alınarak uzmanlara verilmesini” istemişti. Bu istemi, yüzyıl sonra Sakıp Sabancı yinelemiş ve devletin başına “yetenekli yabancı kaptanlar” getirilmesini istemişti.
Mizancı Murat, “asalak saray bürokrasisinden” söz ederek 25, devletin bunlardan arındırılmasını istemişti.
Prens ise şunları söylüyordu: “Yönetim gücünü elinde bulunduran o arsızlar kafilesi, kişinin ortaya çıkardığı her yüce değere hayvanca saldırıyor, ta ki despotluğun zulmü altında hiçbir baş kalmasın, milletin bütün fertleri aynı düzeyde olsun”. 26

İhanet Eylemleri

Prens Sabahattinciler, Kürt ve Arap bölgeleri başta olmak üzere örgütlenebildikleri yerlerde çalışmalar yaptılar ve halkı ayaklanmaya çağırdılar. 1906’da Kastamonu’da gösteriler düzenlediler, Trabzon ve çevresinde İngiliz hayranlığını yaydılar.
Buradaki çalışmaları Kurtuluş Savaşı sonuna dek sürdürdüler. Trabzon ve Havalisi Ademi Merkeziyet Cemiyeti, Erzurum Kongresi’ne katılan Trabzon, Sürmene, Giresun ve Tirebolu delegeleri aracılığıyla 22 maddelik bir rapor sundu. Bu raporda; “Türk ırkının, yaradılış olarak en kolay kabul edeceği uygarlığın Anglo-Sakson uygarlığı” olduğu söyleniyor ve “Doğu Anadolu illerinde, bu uygarlığı temsil eden milletlerin yol göstericiliği ve yardımı”  isteniyordu. 27
1906-1908 döneminde, özellikle Doğu Anadolu’da ortaya çıkan ayaklanmaları Sabahattinciler’in düzenlediğine yönelik savlar vardır. E.Ramsauer, 1907 Erzurum ayaklanmasıyla “Sabahattinci örgütlerin ilişkisi olduğunu” ileri sürer. 28

Ermenilere Destek

Prens Sabahattinciler’in Erzurum’da ayaklanma çıkarabilecek güce ulaşması nedensiz değildir. Merkezi yönetim işleyişini yadsıyarak yerel yönetimciliği savunan bu küme, azınlıklar içinde en büyük desteği Ermeniler’den alıyordu ve yöre Ermeni nüfusun bol olduğu bir bölgeydi.
“Anadolu’da Ermeni guruplarla birlikte propaganda hareketine girişen topluluk, propagandasında, cemiyetin 1907 kongresinde karara bağlanan programına dayanıyor ve yörede gittikçe artan bir başarı...” sağlıyordu. 29
Avrupa’da yayın yapan bazı Jön Türk gazeteleri, 1907 yılında Erzurum ve Van yöresinde silahlanan Ermeniler’in hükümetçe tutuklanması üzerine olaya tepki gösteriyor ve “silahlanmanın tutuklamalar için bahane” olduğunu, tutuklamaların yörede “yerel ve temsili düzen isteyen Ermenilere” yöneldiğini ileri sürüyordu.30
Sabahattincilerin, 31 Mart 1909 gerici ayaklanmasıyla da ilişkileri vardı. Ş.S.Aydemir, “İngiliz yanlısı Prens Sabahattin’in ayaklanmadan, önceden haberi olduğunu” 31, Ecvet Güresin, İngilizler’in Derviş Vahdeti ve Volkan gazetesine yardım ettiğini söyler. 32 İttihatçıların en ünlü üç isminden biri olan Cemal Paşa, “Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi ve İttihat ve Terakki’ye komplolar hazırlanmasında”, “İlgiltere’nin İstanbul Büyükelçiliği baş çevirmeni Fritz Maurice ve Ateşe Tyrell’in parmakları olduğunu” bunun hükümet soruşturmaları sırasında açığa çıktığını açıklar. 33

Jön Türklerin Yazgısı

Jön Türkler, dağılma sürecine giren İmparatorluğun “varlığını ve bütünlüğünü sürdürmek amacıyla”34 ortaya çıkan insanlardı. Amaçlarına, anayasaya dayalı meclislerle ve Batılılaşarak ulaşacaklarına inanıyor ve inançlarının doğal sonucu, Abdülhamit yönetimine karşı çıkıyorlardı. Abdülhamit’e karşıtlık, onların varlık nedeniydi.
Jön Türkler, özellikle 20.yüzyıl başlarında, bilinç yoluyla göremedikleri kimi gerçekleri, yaşayarak öğrendiler. Bir bölümü el yordamıyla da olsa; İmparatorluğun, bütünleşmek istedikleri Batı tarafından yıkılmakta olduğunu gördüler.

DİPNOTLAR

1            “Jön Türkler ve Araplar”  Hasan Kayalı, Tar.Vak.Yurt Yay., 2.Bas.-2003, sf.4
2            Büyük Larousse, Gelişim Yay. 10.Cilt, sf.6114
3         “Ali Suavi ve Çırağan Sarayı Vak’ası”, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Belleten, VIII (1944) sf.71 ve 111; ak. Prof Şerif Mardin, “Jön Türkler’in Siyasi Fikirleri” İletişim Yay., 9.Baskı-2002, sf.32
4            Büyük Larousse, Gelişim Yay. 1.Cilt, sf.387
5            “Layiha” Ahmet Rıza, sf. 7; ak. Şerif Mardin, “Jön Türklerin Siyasi Fikirleri” İletişim Yay., 9.Baskı-2002, sf.181, 213
6            “La Constitution et le Peuple Ottoman” Halil Ganem, Mechveret, 15.09.1889, sf.4; ak. a.g.e. sf.212
7            “L’Inaction des Jeunes Turces” Ahmet Rıza, Mechveret, 01.12.1902, sf.1, a.g.e. sf.213
8            “The Young Turks” Ramsauer sf.38; ak. a.g.e. sf.117
9            “Mebahis-i Edebiye” Mizan, 13.Sefer 1304; ak. a.g.e. sf.114
10        "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri” Prof. Şerif Mardin, İletişim Yay., 9. Bas.-2002, sf.109
11       .a.g.e. sf.132
12        "Müdahatât-ı Ecnebiyeyi Men İçin En Kısa Tarik” Mizan, 18 Ramazan 1304; ak. s.g.e. sf.111
13         "İmtiyazât-ı Ecnebiye” Mizan, 10 Recep 1305; ak. a.g.e. sf.111
14         "Avrupa’dan İlk Sadalar” Mizan, 12 Ramazan 1305; ak. a.g.e. sf.111
15         "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri” Prof. Şerif Mardin, İletişim Yay., 9. Basım-2002, sf.111-112
16         "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri” Prof. Ş.Mardin, İletişim Yay., 9. Bas.-2002, sf. 287
17         Büyük Larousse, Gelişim yay., 15.Cilt, sf.9562
18         .a.g.e. 10.Cilt, sf.6114
19         .a.g.e. 1.Cilt, sf.96
20         "The Young Turks” Ramsauer sf. 88; ak. Prof.Ş.Mardin “Jön Türkler’in Siyasi Fikirleri” İletişim Yay., 9.Basım-2002, sf.289
21         "Prince Sabaheddin” The Times 05.09.1908, sf. 5; ak. Aykut Kansu “1908 Devrimi” İletişim Yay., İstanbul-1995, sf.262
22         "Prince Sabaheddine” The Levant Herald and Eastern Express, 05.09.1908, sf.1; ak. a.g.e. sf.262
23         "The Young Turks” Ernest Ramsauer, sf. 88; ak. Prof.Şerif Mardin “Jön Türklerin Siyasi Fikirleri” İletişim Yay., 9.Bas.-2002, sf.288
24         "Sabahattin Bey’e Cevap” Şurayı Ümmet, 01.06.1907, sf. 2; ak. a.g.e. sf.289
25         "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri” Prof.Ş.Mardin İletişim Yay., 9.Bas.-2002, sf.292
26         "Terbiye-i Milliye” Prens Sabahattin, Terakki, Haz. 1908, sf.3; ak a.g.e. sf.292
27         "Milli Kurtuluş Tarihi” D.Avcıoğlu, İst.Mat., 1. Cilt, İst.-1974, sf.214
28         "1908 Devrimi’nin Halk Dinamiği” H.Zafer Kars, Kaynak Yay., 2.Bas.-1997
29         "Jön Türkler ve 1908 İhtilali” E. Ramseur, İst.-1972, sf.150; ak. a.g.e. sf.45
30         "Mechveret”, 1 Mart 1908 no: 197,  sf. 3; ak. a.g.e. sf.45
31         "Enver Paşa” Ş.S.Aydemir, Remzi Kitabevi, 2.Cilt, sf.254; ak. a.g.e. sf.60
32         cvet Güresin, Cumhuriyet 29.04.1968, a.g.e. sf.60
33         "Cemal Paşa Hatıraları” Cemal Paşa, sf.112; ak. a.g.e. sf.60
34         "Jön Türk Modernizmi ve Alman Ruhu” Mustafa Gencer, İletişim Yay.-2003, sf.45




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder