7 Kasım 2015 Cumartesi

RUS DEVRİMİ VE SOVYETLER BİRLİĞİ


Rus Devrimi, Julyen Takvimine göre 25 Ekim, Miladi Takvime göre 7 Kasım 1917’de ortaya çıktı. 20.Yüzyılı her yönüyle etkilemiş olan bu büyük insanlık deneyimi, toplumsal savaşımda ders alınacak olaylarla doludur. Kısa bir özet niteliğindeki yazıyı bu amaçla yayınlıyoruz

13 Şubat 1917’de, Rusya’nın başkenti Petrograd’ta, açlık çeken ve eksi yirmi beş derecede ekmek kuyruklarında bekleşen halkın, fırınlara saldırmasıyla gelişen olayların, sosyalist bir devlet ortaya çıkaracağı kimsenin aklından geçmemişti. Günün özgün koşullarının ve iyi örgütlenmiş bir parti yetkesinin yarattığı yeni devletin, sosyalizmi ne düzeyde temsil edebileceği bugün yoğun olarak tartışılıyor. Ancak, gözardı edilemez bir gerçekliktir ki, Sovyet Devleti 20.yüzyıla damgasını vurmuş ve Sosyalizmi ‘kitap sayfalarından’ çıkararak, yaşamın içine taşımıştır.


”Düş” Gerçek Oluyor

Sosyalizm, Rus Devrimi’ne dek, aydın ve işçi kümeleri dışında pek ciddiye alınmamıştı. İşadamları, hükümet yetkilileri ve kurulu düzen yandaşları sosyalistleri uzun süre, ‘düş peşinde koşan’ serüvenciler olarak gördü. Onlara göre, 1871 Paris komünü, ‘yerel beceriksizliklerin’ yol açtığı küçük bir toplumsal “yanlışlıktı” ve hemen düzeltilmişti. Sosyalizm, ‘kitap sayfalarında kalacak’ bir düştü.

Kadınlar

Çarlığın kısa sürede yıkılmasına neden olan Şubat Devrimi’ni Petrogradlı kadınlar başlattı. Kitle eylemlerine karşı hazır durumunda tutulan Petrograd garnizonuna, iyi örgütlenmiş polis ve kazak birliklerine karşın, eylemler hızla yayıldı. İşçiler arasında, ortak bir eylem için herhangi bir anlaşma yapılmamış olmasına karşın; kadınlar, 13 Şubat 1917 günü “barış ve ekmek” diyerek Petrograt sokaklarına çıktı.
Kadınları gören dükkan sahipleri kepenklerini kapatıp onlara katıldı. Rus ordusunun en acımasız birlikleri olan kazaklar eyleme müdahale etmemişti. Haber tüm kente yayılmıştı. Ertesi gün yapılan gösterilere işçiler de katıldı. Göstericiler kazakları alkışlıyor, polisler de az ötede olayları izliyordu. Üçüncü gün çeşitli örgütler, özellikle Bolşevikler, gösterilerin yönetimini ele aldı. Artık yalnızca ‘barış ve ekmek’ değil ‘Kahrolsun Despotizm’ sloganları da atılıyordu. Kendiliğinden oluşan halk tepkisi, önlenemez bir politik eyleme dönüşmüştü.

Kazaklar Ateş Etmiyor

Olaylar olağanüstü bir hızla yayıldı. Polis bu kez, daha önceleri yaptığı gibi halkın üzerine ateş açmaya başladı. Kazaklar ve askerler ateş açmak istemiyordu. Subayların zorlamasıyla önce havaya daha sonra yerdeki buzlara ateş ettiler.
Kışlalarda kıpırdanmalar başlamıştı. O günkü olaylardan etkilenen askerler, bundan böyle halkın üzerine ateş açmamaya karar vererek ayaklandı. Ertesi gün kışlalardan çıkan askerler işçilere katıldı. 28 Şubat’ta ordunun silah deposunu ele geçirdiler ve 40.000 tüfeğe el koyarak, birkaç saat içinde işçi mahallelerine dağıldılar.1
Sınırsız yetkilerle donatılan General Habalof hiç bir şey yapamaz duruma gelmişti. Buyruğu altındaki birliklere güvenemiyordu ve bu birlikler hızla azalıyordu. Kitle üzerine gönderdiği güvenilir kazak birlikleri göstericilerin arasına karışıp gözden yitiyordu. Ayaklanmanın sonucunu ve Çarlığın yıkılmasını belirleyen, sonunda askerin devrimden yana geçmesi oldu. 12 Mart’ta 150 bin kişilik Petrograd garnizonunda devrime katılmayan bir tek asker kalmamıştı.

Çarlık Yıkılıyor

300 yıllık Rus Çarlığı, başkentinde yoğunlaşan kitle eylemleriyle birkaç gün içinde yıkıldı. On yıllarca ‘donmuş durumda kalan muhalefet’ bir anda canlanmış ve kitleler, yarattıkları devrimin sunduğu sınırsız özgürlük ortamında, kurtulmak istedikleri baskı düzenini tarihin arşivine yollamıştı. Çarlığı deviren Şubat ayaklanmalarında yalnızca 200 kişi ölmüş 1300 kişi yaralanmıştı.2

Karenski ve Geçici Hükümet

Şubat Devriminden sonra Bolşeviklerin katılmadığı Kerenski başkanlığında geçici bir hükümet kuruldu. Geçici hükümet, çalışmalarını parlamento niteliğindeki Duma ile yürütüyordu. Rusya’ya özgü bir yapı olarak 1905’de ilk örneği görülen ve işçi-köylü temsilcilerinden oluşan Sovyetler ise Duma’dan bağımsız bir çalışma yürütüyordu. Sekiz ay süren iki başlılık Ekim Sosyalist Devrimi’yle sona erdi ve bütün iktidar, Sovyetlerde toplandı.
Geçici Hükümet, Rus halkının ruh yapısını ve istemlerini kavrayamamıştı. Savaş istemeyen milyonlarca insana karşın hükümet; şerefli savaştan, zaferden söz ediyordu. Duma’yı Batı Avrupa parlamentoları sanıyor ve soyut bir demokrasi havariliğine soyunuyordu. Ancak, çalışmalarını tehlikeli gördüğü Bolşevik Partisi’ni kapatmaktan çekinmiyordu. Büyük toprak sahiplerinin arazilerine el koyan köylülere karşı sert davranıyor; grevci işçilere, askerlere, ‘kamu düzenini sağlama’ gerekçesiyle baskı uyguluyordu.
Geçici Hükümet, kendisini yönetime getiren kitlelerden hızla uzaklaşmaktaydı. Şubat Devrimi’nden sonra yoğun biçimde Geçici Hükümet’i destekleyen işçi ve askerler desteklerini Bolşeviklere çevirdi. İyi örgütlenmiş ve kitlelerin istemlerine somut çözümler öneren Bolşevik Partisi, Haziranda yapılan I.Sovyet Kurultayında, delegelerin yalnızca yüzde 10’unu kazanmışken, ekimde bu oranı yüzde 52’ye yükseltmişti. Birinci kurultayda delegelerin yüzde 84’ünü elinde bulunduran ve Geçici Hükümet’i kuran Menşeviklerle sağ kanat sosyalist devrimcilerin delege oranları ise yüzde 26’ya düşmüştü.3

Ekim Devrimi

24 Ekim gecesi saat ikide Bolşevik milisler ve askerler, küçük birimler halinde; garları, elektrik santrallerini, silah depolarını, basımevlerini, telgraf ve telefon merkezlerini, bankaları işgal etmeye başladı. Tutuklu Bolşevikler serbest bırakıldı.
Kışlık Saray’a sıkışan geçici hükümetin iletişimi kesilmişti. Kızıl muhafızlar, denizciler ve askerler sarayı kuşattı. Ünlü Avrora Kruvazörü de kuşatmaya katılmıştı. 25 Ekim Saat 17:00 de Kışlık Saray düşmüştü. Bolşevik güçleri aynı gece Petrograd’ın bütün kritik noktalarını ele geçirdi. Dünyada, Paris Komünü’nden sonra ilk kez “sosyalist” bir yönetim kurulmuştu.

Devrim’in Öncelikleri

Sovyet yönetiminin ilk girişimi, savaşan uluslara barış önermek oldu. Hemen ardından büyük toprak sahiplerine, Çarlığa ve kiliseye ait olan tüm toprak ve taşınmazların, köylü komitelerince teslim alınmasını kabul etti.
Beşten fazla işçi çalıştıran iş yerleri kamulaştırılacak, bütün uluslara ‘kendi kaderini tayin’ hakkı tanınacaktı. Sovyetler Birliği’nin ve tüm Doğu’nun yoksul uluslarına yakın olunacak, onların ulusal bağımsızlık istemlerine saygı gösterilecek ve yardım edilecekti. Bu anlayışla, Aralık 1917’de Finlandiya, Ağustos 1918’de Polonya’nın bağımsızlığı kabul edildi.

Barış Anlaşması

Sovyetler Birliği, 17 Aralık 1917’de Almanya ile ateşkes, 3 Mart 1918’de de Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı İmparatorluğuyla Brest-Litovsk Barış Antlaşması’nı imzaladı.
Bu anlaşmayla Sovyetler Birliği, 46 milyon insanın yaşadığı bir milyon kilometre kareden fazla toprak yitirdi.4 Polonya, Litvanya, Courland, Riga, Belarusya ve Kafkasya’nın bir bölümü bırakıldı. Kafkasya’dan Kars, Ardahan ve Batum Türkiye’ye verilmiş, diğerlerinin geleceği Bağlaşık Devletleri kararına bırakılmıştı.

Devrimin Öğrettiği

Ekim Devrimi, kurulu düzene karşı toplumun büyük bir bölümünden bu düzeyde destek alan ender olaylardan biridir. Kitlelerin ruh halini kavrayan iyi örgütlenmiş partilerin, toplumsal gerilimlerin arttığı özel dönemlerde, geniş yığınları yönetebileceği ilk kez Rus Devrimi’nde görülmüştür.
Rus Kentsoyluluğu (burjuvazisi), Çar buyrukçuluğuna karşı savaşım içinde gelişen işçi sınıfına göre; kötü örgütlenmiştir. Politik yönden deneyimsiz ve yetersizdir. Bu yüzden demokratik devrimin öncülüğünü, Rusya’da işçi sınıfı üstlenmiştir.
Bolşevikler, ulusal bağımsızlık, barış ve toprak sorununu içeren demokratik eylemle, kentsoyluluğu alt etmeye yönelik ‘sosyalist’ eylemi tek bir süreçte birleştirmeye çalışmıştır. Oysa, Marksizme göre sosyalist devrimin başarı kazanabilmesi için, üretici güçlerin sosyalist ekonomiyi gerçekleştirebilecek düzeyde gelişmesi ve işçi sınıfının yüksek bir kültüre ulaşmış olması gerekiyordu.
Sosyalizme geçecek ülkelerin; burjuva demokratik devrimlerini tamamlamaları, kapitalist gelişim sürecinde yüksek bir düzeye erişmiş olmaları ve bu işe birkaç gelişmiş ülkenin birlikte girişmeleri gerektiği, bir zorunluluk olarak ileri sürülüyordu. Bolşevik yönetimin sosyalizmi kurmaya yönelmesini onaylamayan zamanın kimi sosyalist kuramcıları, sosyalist devrimin Rusya’da başarıya ulaşamayacağı, ulaşsa bile yönetimi elinde tutamayacağını söylüyordu.
Lenin’in ve bolşevik önderlerin büyük bölümünün dogmacılıkla suçladığı bu görüş, Sovyetler Birliği’nin kendiliğinden yıkıldığı 1991 yılına dek 73 yıl geçerli oldu.

Ödenen Bedel

Bolşeviklerin, yönetimi elde etmeleri kolay oldu ancak korumaları için yüksek bedel ödemeleri gerekti. Devrimden hemen sonra dağılan Çar ordusunun kimi general ve subayları, beysoylu (aristokrat) kökenli askeri okul öğrencileri, yönetim ayrıcalıklarını yitirenler, kilise ve büyük toprak sahipleri ayaklandı.
Dışarıdan yapılan akçalı ve askeri yardımlar, karşı devrimcileri uzun süre ayakta tuttu ve iç savaş 1922’ye dek sürdü. Ekim devrimini gerçekleştiren öncü işçi kadrolar ve askerlerin önemli bir bölümü iç savaş sırasında öldü ya da yaralandı.
1917’de 3 024 000 olan sanayi işçilerinin sayısı; 1922’de 1 243 000’e düştü. Üstelik bu işçilerin tümü eski sanayi işçileri değil, savaşa gitmemek için işe giren esnaf, öğrenci ve orta sınıf işsizleriydi.5 Dünya savaşı ve iç savaş, Rusya’nın nüfusunu yüzde 10 azaltmıştı. Fabrikalar, demiryolları tahrip olmuş, sınai üretim gerilemiş, mali ve ticari düzen dağılmıştı.

İlk Uygulamalar

Devriminden hemen sonra toplumsal yaşamın her alanında köklü dönüşümler yapıldı. Bunların bir bölümü daha önce uygulaması olmayan duygusal eşitlik arayışlarıydı. Askeri rütbeler, kamu görev ünvanları, protokol düzenlemeleri kaldırıldı, iç ticaret ve para kaldırılmak istendi.
Tüm Sovyet vatandaşları artık her bakımdan ‘eşit yoldaşlardı.’ Özellikle yoksul köylüler toprak isteği içindeyken, el konulan topraklar devlet fonlarının desteğiyle kollektif komünler haline getirildi. Bunların sayısı 1920’de 3 300’e varmıştı.6
İşçiler, 8 saatlik iş gününe kavuştu, üretim ve dağıtım işlerinde yetkili konuma geldi. 2 Aralık 1917’de kurulan Ulusal Ekonomi Yüksek Konseyi, ekonominin tümünü denetim altına aldı. Bankalar kamulaştırıldı. Çar hükümetinin bütün borçları reddedildi ve ödenmedi. Nisan 1918’de dış ticaret devletleştirildi.

İç Savaş

İç savaş, kent nüfusunun beslenmesini olanaksız duruma getirmişti. Köylüler kentlere ürünlerini gönderemiyor ya da göndermiyordu. Açlık, neredeyse savaştan daha çok can alıyordu.
21 Kasım 1918’de çıkarılan bir kararname ile ticaretin yerini almak üzere yeni bir ‘ürün dağıtım düzenlemesi’ yapıldı, 16-50 yaş arası herkes için çalışma zorunluluğu konuldu.
Köylülerden, kendileri için gerekli olanın dışındaki tüm ürünleri devlete teslim etmeleri istendi. Köylüler bunu kabullenmeyerek ‘erzak toplama komitelerine’ karşı direnişe geçti ve her türlü çekinceyi göze alarak karaborsayı beslemeyi sürdürdü.
Bunun üzerine 1919 başlarında ürünlere devletçe elkoyulmaya başlandı. Bu döneme ‘savaş komünizmi’ dönemi adı verildi.
İç savaşın sonuçları çok ağırdı. Dört yıllık süre içinde açlık, bulaşıcı hastalık (özellikle 1920 deki tifüs) ve silahlı çatışma sonucu 8 milyon insan ölmüştü. 1920 yılındaki toplam sanayi üretimi, 1913 yılındakinin ancak yüzde 13,8’i kadardı.7 Fabrikalarda deneyimli mühendis, teknisyen ve usta kalmamış gibiydi.

“Yeni Ekonomi Politika”

Mart 1921’de, ‘savaş komünizmi’ yöntemleri bir yana bırakılarak Yeni Ekonomi Politika uygulamasına girişildi. Köylülere ürünlerini serbestçe satabilme olanağı tanındı ve iç ticaret yeniden düzenlendi. Benzer yumuşama politikası, sanayi sektörüne de uygulandı.
Üretim, 1926 yılında 1913’ün düzeyini yakaladı ve daha sonra büyük sıçramalarla sürekli olarak artış gösterdi. 1929’a dek uygulanan NEP, ulusal ekonominin büyümesini sağlayarak gelecekteki gelişmeler için bir alt yapı oluşturdu.

İdeolojik Ayrılıklar

1927 yılında geniş kapsamlı politik ve ideolojik bölünmeler yaşandı. Sovyet Cumhuriyetinin ayakta kalmasının, gelişmiş kapitalist ülkelerde ortaya çıkacak sosyalist devrimlere bağlı olduğunu 1917’den beri ileri süren; Kamanev, Zinovyev ve Troçki gibi önderler, yandaşlarıyla birlikte Komünist Parti’den çıkarıldı.
Troçki’nin yurt dışına sürülmesiyle başlayan bu süreç, gelecek on yılda, idam, hapis ve toplama kamplarıyla donatılmış parti içi kanlı bir iç hesaplaşmanın başlangıcı oldu. Hiçbir devrim ‘kendi evlatlarını’ bu ölçüde yememişti. 1927, aynı zamanda, Stalin’in Sovyet toplumuna her yönden egemen olduğu ve öldüğü 1953 yılına dek süren dönemin de başlangıcı oldu.

Atılımlar

1927-1937 arasındaki on yıl, politik baskının yanında dev boyutlu gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu. Bu evrede üç temel kalkınma girişimi yapıldı; ortaklaşacı (kolektif) çiftliklerin kurulması, sanayileşme atılımı ve eğitimde devrim... Gelişmiş kapitalist ülkeler 1929 dünya bunalımının ekonomik yıkımıyla uğraşırken, Sovyetler Birliği bu üç alanda sıradışı bir gelişme sağladı. 1920’lerde açlık ve yoksulluk altındaki bu ‘köylü ülke’, 20 yıl içinde ABD’inden sonra dünyanın ikinci büyük sanayi ülkesi durumuna geldi.8

“Tek Ülkede Sosyalizm”

Başarılan ekonomik büyümenin politik karşılığı, ‘tek ülkede sosyalizmin kurulması’ olarak tanımlandı. Oysa, Marks’a göre geri bir tarım ülkesinde sosyalizmin kurulması olanaklı değildir. Bu işe girişen ülkenin, ‘sosyalizmi kurmanın güçlüğünü’ göğüsleyecek kadar gelişmiş olması gerekir.
Marks’ın öngörüsüyle Rusya’daki somut gerçeklik arasındaki çelişki, ‘Marksizm’e katkı’ ya da ‘yaşamın devrimci diyalektiği’ söylemleriyle çözülmek istendi. Sorunun ideolojik belirlemelerle aşılabileceği düşünüldü.
‘Tek ülkede sosyalizmin’ yaşayabilmesi için; ‘Düşman kapitalist ülkelerden gelen tehdite’ karşı dayanılmalı, ‘küçük meta üretimi’ ortadan kalkmalı ve o güne dek tarım ve ticarette ayakta kalan tüm özel girişimler kapatılmalıydı... Çoğunluğun kabullendiği bu eğilim Komünist Parti’de şiddetli bir karşıtçılık yarattı ve bu karşıtçılığa karşı bilinen parti içi terör uygulandı.

Beş Yıllık Planlar

1928’de, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen ereklerle ilk beş yıllık plan uygulamaya koyuldu. Planın temel eğilimi, tüketim ürünleri üretimi değil başta kömür, petrol, elektrik, çelik, kereste, çimento, motor ve makina olmak üzere üretim araçları üretimiydi.
Urallar’da yeni bir demir-çelik sanayi, Dinyeper üzerinde büyük bir hidroelektrik santrali ve Stalingrad traktör fabrikası, ilk planın simge yatırımlarıydı.
İşçi ve teknisyenlerin teknik eğitimi ve iş disiplini sağlama yöntemlerine önem veriliyor, üretimde başarılı işçiler, ‘Sosyalist yarışma kahramanı’ ilan ediliyordu. Büyük bir çaba sonunda, ilk beş yıllık plan, dört yıl üç ayda gerçekleştirildi. Bu süre içinde ağır sanayide yüzde 273 artış sağlanmıştı.9
1930-1933 arasında sanayi üretimi ABD’de yüzde 35, İngiltere’de yüzde 14, Almanya’da yüzde 34, Fransa’da yüzde 23 azalırken, aynı dönemde Sovyetler Birliği’nde yüzde 201 artmıştı.10
1933-1937 ikinci planda da ağır sanayiye ağırlık verildi. 1937’ye gelindiğinde Sovyetler Birliği artık, ikinci derece işlenmiş mallar için güçlü bir alt yapıya sahip bir ülke olmuştu. Yiyecek, giyecek, konut vb. tüketim ürünleri yetersizliğini gidermek için, üçüncü beş yıllık planda bu ürünlerin üretimine ağırlık verildi. Ancak 1941 yılında Almanya’nın Rusya’ya saldırması nedeniyle üçüncü plan uygulanamadı.

Tarımda Sorun

Hızlı sanayileşme tarım kesiminde, önemli sıkıntılara neden oldu. Tarımı canlandırmak ve geliştirmek için bu kesimde önemli yeniliklere gidilmesine karar verildi. Yeni bir ortaklaştırma çalışmasına girişildi.
Elli ya da yüz küçük toprak sahibi köylü, bir ortaklaşacı çiftlikte üretim amacıyla birleştirildi. Tarımsal üretim birimlerinin ne denli büyük olursa, traktör ve başka tarım makinalarının kullanımında o denli artırım (tasarruf) sağlanacaktı. Daha az köylü çalışacak, daha çok ürün elde edilecekti. Artan iş gücü sanayiye aktarılacak, köyde çalışmayan köylü fabrikalarda işçi olacaktı. Sınai üretim artacak, devlet kentlere daha ucuz ve bol gıda ürünü gönderecekti.
Ancak, toprakla ilgili uygulamalar, belirlenen ereklere erişemediği gibi ciddi toplumsal sorunlar yarattı. Devrimi, kendisine sözverilen topraklar için desteklemiş olan köylüler, tarım arazilerinin ortak mülkiyetini anlamak ve kabul etmekten çok uzaktı.
Onlar işledikleri toprağın ve elde edeceği ürünün sahibi olmak istiyor, büyük ölçekli tarım üretiminin yararlarını düşünmüyordu. Ortaklaşacı öyle bir hız ve öyle bir şiddetle kurulmuştu ki, köylü şaşkına dönmüş ve uzun süre çalışmamış, daha sonra da uygulamaya etkin biçimde karşı çıkmıştı.

Devlet Çiftlikleri

Tarım üretiminin artması amacıyla tarım makinaları üretimine büyük önem verildi ve 1930 yılında 25 bin olan traktör sayısı 200 bine, 1000’den az olan biçerdöver sayısını 25 bine çıkarıldı.11 Köylü direnişi, ortaklaştırmanın uygulamalarında herhangi bir yumuşama sağlayamadı. Ortaklaştırmanın, kapitalizmi kırsal alanlarda “bir daha dirilmemek üzere” yok edeceğine inanılıyordu.
1929 yılında 57 000 olan kolhoz sayısı 1932’de 211 000, 1500 olan sovhoz sayısı ise 4337 olmuştu. Aynı dönemde ekilen kolhoz toprakları 10 milyon hektardan 226 milyon hektara, sovhoz toprakları ise 2 milyon hektardan 33 milyon hektara çıkarılmıştı.12 (Kolhoz: mülkiyeti devlete ait topraklarda kurulan ve burada çalışanların kooperatif ilişkileriyle gelirden pay aldığı tarım çiftlikleri; Sovhoz: Toprağın, üretim araçlarının, ürünlerin tümüyle devlete ait olduğu ve genellikle yoksul köylülerin oluşturduğu tarım çiftlikleri.)

Eğitim Başarısı

1923-1938 arasında gerçek bir eğitim devrimi gerçekleştirildi ve “yeni bir insan” ereğiyle girişilen eğitim atılımı, SSCB’nin tümüne yayıldı. Köylere dek uzanan okuma yazma kurslarının açılması, parasız zorunlu eğitimin yaygınlaştırılması ve yeni okulların açılması, 1919’da, daha iç savaş sürerken kabul edilmiş ve uygulanmıştı.
1932’ye gelindiğinde 7-15 yaş kümesindeki çocukların yüzde 98’i okula gidiyordu. Köylüler, kolhoz ve sovhozlarda, işçiler fabrika ve mahalle birimlerinde okuma yazma öğrendi. Rabfak adı verilen işçi fakülteleri açıldı. Eğitimin yerel dillerde yapılması nedeniyle onlarca yeni yerel abece (alfabe) hazırlandı. 1914 yılında 8 milyon olan ilk ve orta öğretim okullarındaki öğrenci sayısı, 1938’de 28 milyona çıktı. Aynı dönemde, üniversite öğrencilerinin sayısı 112 binden 542 bine çıktı.13

Dış Siyaset

Sovyetler Birliği’nin dış siyasetteki temel yaklaşımı, ‘emperyalist kuşatmaya karşı savunma’ ve ‘anti-emperyalist savaşımlara yardım’ olmuştur. Türkiye’den sonra Çin’e de bu yönde yardım yapılmış, sonraki dönemlerde bu tutum sürdürülmüştür.
SSCB, 1934’de Milletler Cemiyet’ine kabul edildi. ABD 1933’de, Çekoslavakya ve Romanya 1934’de Sovyetlerle diplomatik ilişki kurdu.
Batının Hitler’e karşı sürekli ödün veren tutumundan rahatsız olan Sovyet Hükümeti, Almanya ile 1939 Ağustos’unda herkesi şaşırtan saldırmazlık anlaşması imzaladı. Yeni bir dünya savaşının gelmekte olduğunu gören Stalin, parti ve Kızılordu’dan atılanların yerini doldurmak, silah sanayii kurmada zaman kazanmak için, sosyalizme ait etik değerlerle çelişen bu anlaşmayı imzalamaktan çekinmemişti.
Almanya 1939 Eylül’ünde Polonya’ya saldırdığında, Sovyetler Birliği de bu anlaşmayı gerekçe gösterip, Doğu Polonya, Karelya, Baltık devletleri ve Besarabya’yı topraklarına kattı. Ancak, ne Almanya ile ülkesi arasına yeni tampon bölge koyması ve ne de anlaşma maddeleri, Hitler’in Rusya’ya saldırmasını önledi. Sovyetler Birliği, 22 Haziran 1941’de başlayan Alman saldırısıyla tarihinin en kanlı savaşına girdi.

DİPNOTLAR

1            “Rusya’da Büyük Ekim Devrimi” Dev.ve Karşı Dev.Ans., Gelişim Yay. sf.638
2            “Rusya Şubat-Mart 1917” David Floyd, 20.yy Tarihi, Sayı 21, sf.420
3            “1917 Devrimi” Y.N.Gorodetski, 20.yy. Tar., Gelişim Yay. S: 22, sf.429
4            “Brest Litovsk Antlaşması” Jaroslov Vatenta, 20.yy Tarihi, Arkın Kit., Sayı 22, sf.436
5            “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” İletişim Yay., 2.Cilt, sf.607
6            “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.10696
7            a.g.e. sf.10696
8            “Otoriter Sistem” J.N.Westwood, 20.yy Tarihi, Sayı 32, sf.622
9            “Büyük Larouuse” Gelişim Yay., sf.10698
10         “Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi” Aydınlık Yay., sf.365
11         “Stalin’in Ekonomik Politikası” Malcolm Falkus, 20.yy Tarihi, Sayı 32 sf.632
12         a.g.e. sf.629
13         “Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi” Aydınlık Yay., sf.412


1 yorum:

  1. Komünizmin ne kadar yapma ve küresel güçlerin ürünü olduğun un kanıtı buyrun MICHAEL SIKKOFIELD KOMUNIZM VE KIZIL DEVRİM OKUYUN.

    YanıtlaSil