26 Kasım 2015 Perşembe

ORTADOĞU’DA NE OLUYOR; TÜRKİYE NE YAPIYOR


06 Temmuz 2015 tarihinde yayınladığımız bu yazıyı Ortadoğu’daki son gelişmeler nedeniyle yeniden yayınlıyoruz.

“Türkler bize ihanet etti... Kürtler bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulmalıdır. Kurulacak bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke olacaktır”.
Ralph Peters -American Enterprise lnstitute Üyesi
Armed Forces Journal



Seçimlerden hemen sonra Türkiye’de yeni bir tartışma kampanyası başlatıldı. Yazılı ve görsel basının seçim öncesi uyguladığı yayın politikası başarılı olmuş; “yaşamsal önemde”, “kırılma noktası”, “özgürlük umudu” gibi yaymacayla (propagandayla) seçime gidilmiş, seçmen etkilenerek, Kürt ayrılıkçılığının yasal kolu HDP’nin barajı geçmesi sağlanmıştı.  Seçimden sonra; Diyarbakır’da patlatılan bomba, Doğu ve Güneydoğu’daki seçim güvenliği ya da seçmenlere uygulanan sandık terörü üzerinde hiç durulmadı.
Seçim hedefine kolay ulaşanlar şimdi, Suriye’nin Kuzeyini, İŞİD’i, PYD’yi, ABD’nin tavrını tartışıyor. Kitle etkileşiminde uzmanlaşmış profesyonel televizyon konuşucuları, halkın kafasını karıştıran düzeysiz yorumlar yapıyor. Dış isteklerin tümünü kabul edip uygulayan, bu nedenle gelinen noktanın sorumluluğunu taşıyanlar, inandırıcılığı olmayan açıklamalar yapıyor. Yandaş basın milliyetçi olmuş, ülke çıkarlarından, sınırdaki tehlikelerden söz ediyor. Suriye sınırına askeri araçlar gönderiliyor. Yapılanlar ABD’ye bildiriliyor, olası girişimler için izin isteniyor.
Bunlar ne anlama geliyor? Ortadoğu’da neler oluyor? ABD’nin amacı ne? Medyada söylendiği gibi, ABD İŞİD’le mücadele edip bölgeye istikrar mı getiriyor? Bölgede geçici olarak mı bulunuyor?
Soruların tasarlanmış ilkelliği nedensiz değil. Gerçeği gizleyip yanlışı yaymanın etkili bir yöntemi bu. Ortadoğu’da olanları ve olacakları görmek için, televizyonlardaki kahvehane sohbetlerine gerek yok. Fazla bilgili olmak ya da “stratejist” olmak da gerekmiyor. Yaşananları izlemek yeter.
Amerikalılar, Ortadoğu’ya nasıl baktıklarını ve ne yapacaklarını yirmi yıldır açıklayıp duruyor. 1997’de hazırlanan ve gelecekteki yüz yılı kapsayan, “Yeni Bir Yüzyıl İçin ABD Ulusal Stratejisi” (azgelişmiş ülkelere ulusçuluğu yasaklayanlar kendilerine yüz yıllık ulusal strateji hazırlıyor), Ortadoğu ve Pasifik’e yaşamsal düzeyde önem veriyor. ABD’nin (ve AB’nin) Ortadoğu’ya yönelik tutumu, yüzyıllık emperyalist politikanın günümüzdeki versiyonunu oluşturuyor. Şimdi belgenin içi dolduruluyor ve tasarımlar izlenceye (programa) dönüştürülüyor.
ABD yöneticileri, Ortadoğu’ya yönelik görüşlerini, özellikle 2003’ten sonra ard arda açıkladılar. Ulusal Güvenlik Danışmanı Condolezza Rice’ın 7 Ağustos 2003’te, Washington Post’ta yayımlanan yazısı, Dışişleri Bakanı Colin Powel’in 3 Kasım 2003’te yaptığı açıklama, Başkan George W.Bush’un 6 Kasım 2003’te yaptığı, “Ortadoğu’yu Özgürleştirme Stratejisi” adlı konuşma ve Dick Cheney’in Davos konuşması; uygulamalarına başlanmış olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin dünyaya duyurulmasıydı.
Açıklamalardaki ortak görüş; “özgür olmayan, geri kalmış ülkelere demokrasi götürmek, sınırlardaki hukuk ihlallerini ‘önlemek’”, “dinsel ve ulusal azınlıkların kendi kaderini belirlemesini sağlamak”, “bölgeyi zehirleyen yanlış ideolojileri bastırmak” ya da “geri kalmış ülkelerde eğitimi geliştirmek”1 gibi, yaymaca amaçlı, bilinen Amerikan söylemleriydi. Ortadoğu’ya refah ve uygarlık götürülecek, böylece dünya barışına katkı sağlanacaktı.
Cheney’in söylemine göre; Ortadoğu’da etnik kökenli yeni bölge ve devletler oluşturulacak, “Suudi Arabistan, Suriye, Irak’ın bir bölümü ve Lübnan’ı” içine alan ve “Haşimi Krallığı” adı verilen yeni bir “krallık” kurulacaktı. Sünni Ortadoğu Arapları bu devlet içinde toplanacaktı. “Birinci Dünya Savaşı sonrasında belirlenen yapay sınırları” ortadan kaldıran ve nüfusunun tümü Sünni olan bu türdeş (homojen) devlet aynı zamanda “etnik sorunların çözme yeteneğinde” olacaktı.
Irak Kürdistanı”’nda (Kuzey Irak) ilk aşamada etnik türdeşliğe sahip bir “Kürt devleti yaratılacak”, bu devletin sınırları daha sonra Suriye ve İran’ın içlerine dek” uzanacaktır. İsrail, “olması gereken sınırlara dek genişleyecek” yeni sınırlar içinde kalan Araplar, kurallara uymak koşuluyla yerlerinde kalabilecek ya da “Haşimi Krallığı’na giderek onun vatandaşı olacaklardır”2.
Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin Ortadoğu politikası, özellikle Suriye’ye yönelik tutumları, Cheney’in sözünü ettiği Sunni Krallık ereğiyle anlam bulmaktadır. BOP Eşbaşkanlığı, Sunni terör kümelerine yardım, bunları eğitme, Esad’ı devirme türünden girişimler; ABD’nin bölge için çizdiği etnik haritanın gerçekleştirilmesinde görev almanın göstergeleridir.

Ortadoğu'ya Hızlı Müdahale”

ABD Savunma Bakanlığı Müsteşarı Douglas Feith, 2 Temmuz 2004’te yaptığı açıklamada, Ortadoğu’ya daha çok askeri güç ayıracaklarını söyleyerek, yalnızca İran ya da Suriye’ye değil, başta Türkiye olmak üzere yardımını istediği bölge ülkelerinin tümüne gözdağı verdi. Feith, Asya’ya yeni hava ve deniz birlikleri getirileceğini, var olan birliklerin Avrupa’dakilerle birlikte özel olarak eğitileceğini ve bunların tümünün Ortadoğu’ya yönlendirileceğini açıklıyor, şunları söylüyordu: “Asya’ya ek deniz ve hava yetenekleri getirmeyi planlıyoruz. Japonya ve Kore’deki karargah ve üslerimizi, etkinliklerini arttırarak, bölgesel ve küresel hareketlere katılacak biçimde sürelerini uzatmayı tasarlıyoruz. Avrupa’daki konumlanmamız; daha hafif ve kolay konuşlanabilir kara yeteneklerini, öncü hava ve deniz güçlerini, gelişmiş eğitim yeteneklerini ve güçlendirilmiş özel operasyon güçlerini kapsamaktadır. Bunların tümü, Ortadoğu ve diğer sıcak noktalara hızla ulaştırılabilecek biçimde konumlandırılacaktır. ‘Sonsuz Özgürlük ve Irak’ın Özgürleştirilmesi’ operasyonunda, ABD güçlerine yeni olanaklar sağlayan Ortadoğu ülkelerinden sağladıkları olanakları genişleterek sürdürmelerini istiyoruz”.3

Türkiye Merkez Üs”

Türkiye’nin BOP için giderek artan önemi, birçok ABD yetkilisi tarafından kerelerce dile getirilmiştir. Bunlara 2004’te, NATO Genel Sekreter Yardımcısı Jamie Shea da katıldı. Shea, 29 Haziran 2004’te Türk askeri yetkililerinin Büyük Ortadoğu Projesi’ne yönelttiği, “Türkiye hedef ülkelerle değil, Avrupa ülkeleriyle birlikte değerlendirilmelidir”4 eleştirisine yanıt niteliğinde bir açıklama yaptı. Açıklamada, Türkiye’nin, “cephe ülkesi” değil, “köprülerin inşa edildiği” bir yerde “merkez üssü” bir ülke olduğu ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin “Türkiye’siz kurulması” nın mümkün olmadığı söyleniyordu. Shea şöyle diyordu: “Türkiye’ye ‘cephe ülkesi’ demek, bölünmüş bir dünyanın ucunda olduğunu söylemektir. Bunun doğru bir benzetme olduğunu düşünmüyorum. Türkiye için merkez üssü kavramını tercih ederim. Türkiye, bölünmüşlük ifade eden duvarların sınırında bir ülke değil, köprülerin inşa edildiği yerde bulunuyor. NATO’nun (ABD’nin diye okuyunuz y.n.), dünyanın gerisiyle kurmak istediği köprüleri, Türkiye’siz kurması mümkün değildir”.5

Emperyalizmin Ereği

ABD’nin amacı enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarını ele geçirmek, bunun için Ortadoğu’ya, bağlı olarak da dünyaya egemen olmaktır. Sözcüklerle gizlenmeye artık gerek duyulmayan bu amaç, yarattığı sonuçlarla yaşanan gerçeklik durumuna gelmiştir. Washington’un “nükleer füzyon ve elektrikle işleyen arabalar petrolü tahtından indirene kadar stratejik önemini koruyacak” dediği Ortadoğu’ya, ABD’nin kesin olarak gereksinimi vardır. Bu nedenle, Ortadoğu’ya egemen olmak için her yolu deneyecek, şiddetin her türünü kullanacaktır.
ABD, Ortadoğu’ya olan gereksinimin 2050 yılına dek süreceğinin açıklamıştır. Yeniden çizilen haritalar, savaşlar ve kitlesel kırımlar bölge ülkelerini nelerin beklediğini göstermektedir. Ortadoğu’ya; “diplomatik antlaşmalarla”, olmazsa “askeri yöntemlerle” ve “işbirlikçi ülkeler ya da kümeler” kullanılarak egemen olunacaktır. “Demokrasi ve insan haklarını geliştirme”, geri kalmış Müslüman ülkelere “eğitim ve uygarlık götürme” söylemleriyle yapılacak yıkıcı girişim, yüzlerce yılda oluşan toplumsal dengeleri bozacak, yeraltı yerüstü varsıllığına elkonulan ülkelere, yoksulluk ve acıdan başka birşey getirmeyecektir. Tasarlanan egemenlik gerçekleştirilirse, bu ülkeleri işbirlikçiler aracılığıyla yönetmek, onlar göre Amerika’yı yönetmekten daha kolay olacaktır.
İşbirlikçi olmayan ve ekonomik bağımsızlığı amaçlayan ülke yöneticileri, ABD’ye göre, etkisizleştirilmesi gereken “istikrarsızlık unsurları” ya da “terör destekçileridir.” İstihbarat örgütlerince el altından desteklenip beslenen ve gerektiği zaman kullanılan “terör”, büyük devlet politikalarındaki önemli yerini korumakta ve azgelişmiş ülkelere saldırı gerekçesi olarak geliştirilmektedir.

İsrail ve Türkiye

Amerikalı yetkililer, Türkiye’yi o denli dirençsiz, kendilerini o denli egemen görmektedirler ki, Ortadoğu’ya, bağlı olarak Türkiye’ye yönelik düşüncelerini açıklamaktan çekinmemektedirler. Gerçek amaçlarını diplomatik söylemler içinde artık gizlemiyor, olduğu gibi söylüyorlar. ABD Başkanı George W.Bush’un danışmanı, ünlü stratejist James Blackwel bunlardan biridir.
Blackwel, ABD Senatosu’nda Ortadoğu ile ilgili yaptığı konuşmada, buradaki ülkelerini Güliver (büyükler) ve Liluputlar (cüceler) benzetmeleriyle ikiye ayırıyor ve şunları söylüyor: “Baylar, Büyük Ortadoğu Projesi’ni size hepimizin bildiği bir masaldan esinlenerek anlatacağım. Ortadoğu Güliver ve Liluput ülkelerden oluşmaktadır. Liluput ülkeleri; korku ve endişe içindeki Katar, Küveyt, Bahreyn, BAE ile arzu ve ümit sahibi Suudi Arabistan, Libya, Fas, Tunus, Cezayir olarak ikiye ayrılır. Ortadoğu’daki Güliver ülkeler ise; İsrail, Türkiye, Mısır, Suriye, İran ve Irak’tır. Birleşik Devletlerin menfaatı için bölgede tek bir Güliver bırakılmalı, o da İsrail olmalıdır. Mevcut diğer beş Güliver ülkesi etnik ve dini temelde bölünmeli ve ana gövdeleri ikinci gurup ülkeler, parçaları ilk gurup ülkeler haline getirilmelidir".6

En Amerikan Yanlısı Devlet”: Kürdistan

Kürt devletinin kurulmasına Batının verdiği desteğin amacı ve beklentisi konusunda pek çok açıklama ve uygulama vardır. Bunlardan yalnızca Ralph Peters’ın açıklamalarına bakmak, emperyalizmin bölgeye yönelik Kürt politikasını görmek için yeterlidir.
Ralph Peters, sıradan bir Amerikalı değildir. ABD hükümetlerine danışmanlık yapan, Pentagon’un resmi yayın organı Armed Forces Journal’da araştırmaları yayınlanan, American Enterprise lnstitute üyesi emekli bir subaydır. “Türkler bize ihanet etti... Kürtler bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulmalıdır”7 diyen Ralph Peters, Armed Forces Journal’da Ortadoğu’yu 22 yeni devlete bölen ünlü haritayı yayınlıyor ve “Kanlı Sınırlar” başlıklı bir yazı kaleme alarak, kurulacak Kürt devletinin niteliği konusunda şunları söylüyor: “Kurulacak bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke olacaktır”.8

Türkiye ve Gelecek

Türkiye, yalnızca yakın çevresi ve bölgesi için değil “küreselleşen dünya” için de önemli bir ülkedir. Coğrafyası ve sahip olduğu değerleriyle, Doğu-Batı ilişkilerine, geçmişte olduğu gibi bugün de yön verme konumundadır. Güçlü bir ülkedir ancak gücünü kendisi için kullanamamaktadır. ABD ve AB, bu gücü en ucuz biçimde kullanmanın peşindedir. Batı, son bin yıldır kendisi için “sorun olan ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan” Türklerin Anadolu’daki egemenliğinden kurtulmak istemektedir. Bu istek basında, “Türkiye Türkler’e bırakılmayacak kadar değerli bir ülkedir” diye yer almıştır.9
Sözdinlerlik ve tek yanlı bağlılık Batıya artık yetmemektedir. Türkiye’nin, 776 bin kilometrekare toprağı ve ulus-devlet yapısıyla varlığına son verilmek istenmektedir. Bu amaç yönünde oldukça yol alınmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde olduğu gibi, parçalanma koşulları olgunlaşmaktadır. Dağılmanın en zahmetsiz olacağı anda uygulamaya geçilecektir. Büyük Ortadoğu Projesi, bu gidişin en önemli aşamasıdır.

Ülkeyi Yönetenler

Parçalanmanın ön uygulamaları başlamıştır. Türkiye Washington ve Brüksel’den yönetilen bir ülke durumuna gelmiştir. Dış istekler, sorgulanmadan ve tümüyle yerine getirilmektedir. Ulusların kaderlerini tayin hakkı yerine halkların ve toplulukların kaderlerini tayin hakkı yasalaştırılmıştır (İkiz Yasalar). İktidar ve muhalefet AB Özerklik Şartındaki çekincenin kaldırılacağını söylemektedir.
Doğu ve Güneydoğu adeta terkedilmiş, ordu kışlasından çıkamamaktadır. Kurmaca bir seçim yapılmış, milyonlarca insan silahlı korkutmayla sandığa götürülmüştür. Limanlar ve hava alanlarında yabancıların silahlı güç bulundurması kabul edilmiştir. Suriye’yi kana bulayan terör kümeleri eğitilmekte ve silahlandırılmaktadır. Yabancıların toprak satınalması hızla sürmektedir.
Ayrılıkçı devinim siyasileşmiştir. Doğuda mahkemeler kurulup vergi toplanmaktadır. Ordunun küçültülmesi, yerel yönetimcilik, “Ilımlı İslam”, devlet biçiminin değiştirilmesi tartışmaları, gelinen yeri açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye, eğer önlem alınmazsa, kısa bir süre içinde, ulusal direncini tümüyle yitirecek ve belki de dış karışmaya bile gerek kalmadan kendiliğinden dağılacaktır.

Sorunu Yaratan Sorun Çözemez

Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek vermenin Türkiye’nin karşısına çıkaracağı sorunlar, sorumluluğunu hiçbir kişi ya da kurumun yüklenemeyeceği kadar ağırdır. Türkiye’nin gücünü, hangi gerekçeyle olursa olsun, ABD ve İsrail politikalarına alet edenler, Türk halkının olduğu kadar bölge halklarının da nefretini kazanacaktır. Türkiye, Ortadoğu’nun yoksul Müslüman halklarına yönelen emperyalist saldırıya katılır ya da destek olmayı sürdürürse, yalnızca toplumsal değerlerini değil, onunla birlikte, emperyalizme karşı savaşımıyla elde ettiği ulusal varlığını da yitirecektir.
Son günlerde dile getirilen; “Türkiye’nin Güneyinde devlet kurulmasına bedeli ne olursa olsun izin vermeyiz” türünden sözlerin bir değeri yoktur. Yandaş medyadaki söylem değişikliği, sınıra araç gönderme ve hatta sınır dışı küçük bir eylemce (harekat) iç politikaya yönelik göstermelik girişimlerdir. Mecliste azınlığa düşen AKP, olası bir yolsuzluk soruşturmasından kurtulmak için, sınırdışı bir eylemceyi gündeme getirmektedir. Oysa gelinen noktanın sorumlusu AKP'dir. Bitirilmiş olan ayrılıkçı terörü canlandıran politikalar yürütmüş, askeri kışlasına kapatmış, çözüm süreci adını verdiği uygulamalarla bugünü hazırlamıştır. Sorunu yaratan, sorun çözücü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çok tehlikeli bir durumdur.
Türkiye, varlığıyla ilgili ağır bir tehdit altındadır. Batının, özellikle ABD’nin Ortadoğu’dan uzak durması mümkün değil. Bu bölgede bağımsız ülke olarak politika yürütmek, güçlü olmayı ve ödünsüz yurtsever olmayı gerektirir. Bölge ülkeleriyle birlikte davranmayı zorunlu kılar. "Ülkeyi satmakla mükellefim" diyenlerin, iç politika unsuru olarak girişeceği ABD'den izinli bir dış karışma, üniter devlet yapısı için sonun başlangıcı olacaktır. Ulusal eylem, özellikle askeri girişim, niteliğine uygun önderlik gerektirir. Emperyalizme direnmek ve politikasını geçersiz kılmak, yüksek yurt sevgisi, kararlılık ve anti-emperyalist bilinç ister. İşbirlikçinin, işbirlikçiliğini yaptığı güce karşı direnmesi, şimdiye dek görülmedi. Türkiye’yi içinde bulunduğu tehlikeden, günümüz koşullarını bilen, Atatürkçülüğü kavramış kadrolar kurtarabilir. Sorun çözecek dış eylemi ancak onlar başarabilir.

DİPNOTLAR

1       “Büyük Ortadoğu Projesi” K.Evcioğlu, 2.Bas., Umay Yay., İzmir-2005, sf.115
2       a.g.e. sf. 116
3       “Washington Dünyayı Kontrol Edecek” a.g.g. 03.07.2004
4       Cumhuriyet, 07.04.2004
5       “Türkiye Merkez Üs” Nilgün Cerrahoğlu, a.g.g. 30.06.2004
6       httb: // www.İnternetajans . com/default.asp NİD
7       “Parçalama Planı”, Cumhuriyet 07.07.2006
8       a.g.g. 07.07.2006

9       Posta Gazetesi, 13.01.2000

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder