27 Kasım 2015 Cuma

KÜRESELLEŞME VE GELİŞMİŞ ÜLKELER



Dünya serbest ticaretinin kurucu ve koruyucusu olan ABD, artık bir azgelişmiş ülke ürünü olan tekstil ürünlerine sürekli olarak kota koyup, anti-damping vergileri getirmekte ve bu ülke mallarının ABD’ye girmesini önlemektedir. AB, 1999 yılında Türk demir-çeliğine anti-damping soruşturması başlattı. Oysa soruşturmayı gerektirecek herhangi bir tecimsel sorun yoktu. AB Komisyonu, Birliğin kurulmasında önemli yeri olan Avrupa Demir-Çelik Birliği’nin yakınmasının “haklı olduğu sonucuna vararak” soruşturma başlattı. Soruşturmanın gerçek nedeni, Türkiye’nin Avrupa ülkelerine yaptığı filmaşin dışsatımını 1996-1999 arasında yüzde 529 arttırarak 24 741 tona çıkarmayı başarmış olmasıydı.


Gelişmiş Ülkeler Anlaşmalara Uymazlar

Ulusal bağımsızlığı, güncelliğini yitirmiş tarihsel bir kavram olarak ele alma eğilimi, artık eğilim olmaktan çıkmış, yaygın ve kalıcı politik tutum durumuna gelmiştir. Yazılı ve Görsel basın, ‘düşünce’ pazarlayan akademisyenler, görevli köşe yazarları, profesyonel ekonomistler ve güdümlü hükümet sözcüleri; bu politikanın bütünleştirici öğeleridir.
Serbest piyasa ekonomisi ve küresel tecimin (ticaretin) erdemleri, o denli yoğunlukla yinelenir ki, beyin yıkamaya dönüşen bu tutum, toplumun hemen her kesiminde kalıcı bozulmalar yaratır. Oluşturulan tinbilimsel (psikolojik) ortam, sosyal devlet ve ulus devlet kavramlarını, ulusal bağımsızlık istemini neredeyse yasası olmayan bir suç durumuna getirmiştir.
Ulusçu eğilim, görüş ve eylemler; iletişim alanında tekelleşmiş medyada, ya hiç yer almaz ya da çarpıtılarak verilir. Ulusçu kadrolar, devlet görevlerinde yükselemez. Aydınların ulusal bağımsızlığa ve ekonomik gerçeklere yönelik, görüş, araştırma ve önerileri, halkın bilgi ve değerlendirmesine ulaştırılamaz. Yoksulluk ve eğitimsizlik içine düşürülmüş geniş kitleler, çok değişik yöntemlerle bu tür konulardan uzak tutulur.

Eşitsizliğin ‘Eşitliği’

Oluşturulan siyasal ortam nedeniyle yetki ve olanakları sınırlanmış hükümet görevlileri, isteseler de istemeseler de uluslararası anlaşmalarla kendilerine dayatılmış olan küresel politikaya tam olarak uyar. Ulusal bağımsızlık kavramı yerini, karşılıklı bağımlılık gibi gerçekle ilgisi olmayan garip söylemlere bırakır ve bu eşitsiz ‘eşitlik’, yoksulu daha yoksul, varsılı daha varsıl yapar.
Uluslararası anlaşmaların, ülkeler arasındaki gelişmişlik ayrımını gözetmeyen ve kağıt üzerinde kalan eşitlik anlayışı, küresel tecimin karmaşık ilişkileri içinde biçimselliğini de yitirir ve kaba bir eşitsizliğe dönüşür. Gelişmiş ülkelerin uyguladığı gümrük dizgesi, korumacı yasalar, bildirmelik (tarife) dışı tecimsel engeller ve kotalar bu tür eşitsizliğin uygulama araçlarıdır.

Amerikan Korumacılığı

Amerikalı ekonomist Harry Magdof “The Age of Imperialism” adlı kitabında şöyle diyor: “Amerikan endüstrisinin, kotalarla ve özel anlaşmalarla enerjik bir biçimde korunması, ABD’nin uluslararası ekonomik politikasının yaşamsal bir unsurudur”.1
ABD’nin koruma altına aldığı yalnızca endüstriyel ürünler değildir. ABD’de üretilen tüm tarım ürünleri koruma altındadır ve bu ürünlerin Amerika’ya gümrüksüz girişi yasaktır. Muz, tütün, kakao, hurma, ahşap kütük, kalas gibi üretilmeyen ya da yeteri kadar üretilmeyen ürünlerin ülkeye gümrüksüz girmesine izin verilmektedir.
Uluslararası anlaşmalara uyum için getirilen bu zoraki izin de, dışsatımcı ülkeye konulan küçük bir koşulla ortadan kaldırılabilir. Şöyle ki; muz, ABD’ye gönderilmeden önce herhangi bir biçimde satışa hazır duruma getirilmişse ya da depolanmışsa, gümrük vergisine tabi ürün sayılmaktadır.
Kıyılmış, bölümlenmiş (tasnif edilmiş) ya da toz haline getirilmiş tütün; yağı çıkarılmış şekerlenmiş kakao; on paunddan küçük paketlenmiş, çekirdekleri çıkarılmış, depolanmış hurma; külçe haline getirilmiş demir cevheri, kereste durumuna getirilmiş tomruk vb. gümrük vergisine tabi ürün sayılmaktadır. İşin ilginç yanı, ABD dışalımcı firmaları, hep bu küçük ek hizmetleri içeren ürün siparişleri vermektedir.

Kota ve Anti-Damping Vergisi

Dünya serbest ticaretinin kurucu ve koruyucusu olan bu ülke, artık bir azgelişmiş ülke ürünü olan tekstil ürünlerine sürekli olarak kota koyup, anti-damping vergileri getiriyor ve bu ülke mallarının ABD’ye girmesini önlüyor.
1986 yılında, ABD’ye dışsatımlanan Şili üzümlerinden iki salkımında içlerine iğneyle sıkılmış siyanür bulundu. Kimin yaptığı ve kimin bildirdiği belli olmayan bu olayda, ABD Şili’den üzüm dışalımını durdurdu ve Şili’li üzüm üreticileri 100 milyon dolar zarar etti.2
AB, 1999 yılında Türk demir-çeliğine anti-damping soruşturması başlattı. Oysa soruşturmayı gerektirecek herhangi bir tecimsel sorun yoktu. AB Komisyonu, Birliğin kurulmasında önemli yeri olan Avrupa Demir-Çelik Birliği’nin yakınmasının “haklı olduğu sonucuna vararak” soruşturma başlattı.
Gösterilen gerekçe; Avrupa’ya dışsatımlanan filmaşinin (kangal demir) bağlantı parçalarının düşük fiyatla satılıyor olmasıydı. Oysa soruşturmanın gerçek nedeni, Türkiye’nin Avrupa ülkelerine yaptığı filmaşin dışsatımını 1996-1999 arasında yüzde 529 arttırarak 24 741 tona çıkarmayı başarmış olmasıydı.3

Ekonomik Yarışçılar

ABD, dünya serbest tecim işleyişini yalnızca gelişmekte olan ülkelere değil gelişmiş ülkelere karşı da bozmaktadır. Güçlenen ve birçok alanda ABD’ni geçen ekonomik yarışçılara karşı, uluslararası anlaşmalara ve tecimsel ilişkilere uygun düşmeyen bir politika izlemektedir.
Washington, yarışamadığı Japon arabalarını ABD pazarına daha az satması için Japonya hükümeti üzerine 1980’ler boyunca baskı yaptı. Japonya’nın araba dışsatımını gönüllü olarak 2,5 milyonla sınırlamasını istiyordu. Bu baskı, daha sonra yeni sorunlar yaratacak bir anlaşmayla sonuçlandı.4
Siyasi sürtüşmenin artması anlamına gelen tecimsel yarış, doğal olarak karşılıklı gerilim kaynağıdır. Japonya ve Avrupa Birliği ABD’yi, Yeni Dünya Düzeni’nin tecimsel işleyişine sırt çevirmekle ve uluslararası anlaşmaları çiğnemekle suçluyor. Siyasi çekinceler konusunda açık uyarılarda bulunuyorlar. Aynı şeyi ABD Japonya’ya, Japonya Avrupa Birliğine karşı yapıyor.

Özgürlük

Toplumsal özgürlüğün sınırını, ekonomik yaşamın gerçekleri belirler. En alt düzeyde bile olsa kendisine yetemeyen bir toplumun, kalkınmaya yönelik karar süreçlerinde, kendi önceliklerine yer vermesi artık olanaklı değildir. Kıran kırana süren çetin bir tecimsel yarış ortamında, özgürlüğü elde etmenin tek yolu güçlü olmaktır.
Bugün, uluslararası ilişkilerde, özgürlüğün güven veren sonuçlarından yararlananlar, doğal olarak, iyesi olduğu ekonomik ve siyasi güç nedeniyle dünya politikasına yön veren gelişmiş ülkelerdir. Bunlar, sürdürmek zorunda oldukları dünya düzeninde süredurumun (statükonun) korunması için, azgelişmiş ülkeleri denetim altına alırlar ve onların bağımsız kalkınma isteklerini sürekli biçimde baskı altında tutarlar.
Kredilerin kesilmesi, engelleyim (ambargo) uygulamaları, ekonomik soyutlama, bağımlı duruma gelmiş azgelişmiş bir ülke için, karşı konması güç küresel yaptırımlardır. Bu tür ülkelerin uluslararası anlaşmalara tam olarak uymaları bir zorunluluktur ya da bir başka deyişle bu anlaşmaların temel amacı bu zorunluluğu yaratmaktır.

Silah Kullanma

Kimyasal silah kullanmak, bugün, tüm dünyada yasaklanmıştır ve bu yasak uluslararası anlaşmalarla tüm ülkeler tarafından kabul edilmiştir. ABD ve başka Batı ülkeleri, kimyasal silah bulunduruyor gerekçesiyle Irak’ı bombaladı. Oysa, kimyasal silahları Irak’a satan kendileriydi.
Em. Tümgeneral Zekai Doğanay ve emekli Tümgeneral Ali Fikret Atun, Irak’a silah satan ülkeler ve sattıkları silahlar hakkında şu bilgileri veriyorlar: “ABD: Biyolojik silah ve NBC harp teknolojisi, Fransa; Nükleer Teknoloji, havadan atılan füzeler, su üstü gemilere karşı kullanılan torpidolar, tanksavar güdümlü mermiler, uçaksavar füzeleri, tanksavar güdümlü mermileri, savaş uçakları, zırhlı muharebe araçları, Almanya; Nükleer Teknoloji, biyolojik ve kimyasal harp teknolojisi, İngiltere; Yeraltı karargahları, uçaklar, tanklar ve personel için yeraltı koruma sığınakları, İtalya; Biyolojik ve kimyasal harp teknolojisi, gemiden gemiye atılan füzeler”.5
Nükleer silah kullanılması yasaklanmış olmasına karşın, NATO Sırbistan’da uranyum mermileri kullandı. Japon Mainichi gazetesinde yayınlanan bir söyleşide, NATO sözcüsü Givseppe Marani; “1991’deki Körfez Savaşından sonra ilk kez Sırp tanklarına karşı tüketilmiş uranyum mermileri kullandık” dedi.6

Yeni Yüzyıl

Dünya yeni yüzyıla, 20.yüzyıl başlarındaki koşulların hemen aynısıyla giriyor. Bir yanda varsıl ve güçlü azınlık diğer yanda yoksul çoğunluk. Tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de tez karşı tezini yaratıyor ve uluslararası anlaşmaların yarattığı sorunlara karşı tepkiler artıyor. Özellikle Çin’in uyguladığı karma sistem gelişmiş ülkelerce kaygıyla izleniyor.
Küreselleşme savunucusu Amerikalı ekonomist Prof.J.K.Galbraith bu kaygıları şöyle dile getiriyor: “Sosyalist ekonomik sistemin çökmesiyle dünya büyük ölçüde değişmiştir. Bir takım ülkeler sosyalist uygulamadan vazgeçti ama son derece tehlikeli olan ve bugünlerde büyük ekonomik politik başarı gibi görünen KARMA EKONOMİ yolunu tuttular”.7 1920’lerde Türk Devrimi ile başlayan ve gelişmiş ülkelerin tümünde resmi politika durumuna gelen bu tür kaygılar, güncelliğinden hiçbir şey yitirmeden, varlığını sürdürmektedir.

DİPNOTLAR

1                  “Emperyalizm Çağı” Harry Magdoff Odak Yay., 4, 1974, sf.28
2                  “Küresel Düşler” Richard J.Barnet - John Cavanagh Sabah Yay., sf.187
3                  “AB’den Türk Demir Çeliğine Anti-damping Soruşturması” Dünya 26.05.1999
4                  “Soğuk Barış” Jeffry E.Garten Sarmal Yay., sf.152
5                  “Körfezdeki Silahlar Batı’dan” Azer Bortaçina 18.02.1998 Milliyet
6                  “NATO’dan Uranyum İtirafı” 22.04.1999 Cumhuriyet

7                Prof.J.K.Galbraith Guardian 27.03.1991 ak. Hıdır Göktaş-Metin Gülbay “Soğuk Savaştan Sıcak Barışa” Alan Yayıncılık, 1994, sf.42

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder