13 Haziran 2015 Cumartesi

EVRENSEL TEHLİKE; ÇEVRE KİRLİLİĞİ


Yazı yogunluğu nedeniyle 5 Haziran’da yayınlayamadığımız “Evrensel Tehlike; Çevre Kirliliği” yazısını bugün yayınlıyoruz.

5 Haziran Dünya Çevre günüdür. Çevre kirliliği ile doğal yapıya verilen zararlar, bugün karşımıza iç karartıcı bir tablo çıkarmaktadır. Sorumluları belli olan ancak, çözüm üretecek ve uygulayacak olanların ortalıkta görülmediği bu sorun, doğal yaşamın sürdürebilirliğini çekinceye sokan bir boyuta ulaşmıştır. Kirlilik, bölgesel ya da ülkesel düzeyden çıkmış, küresel nitelik kazanmıştır. Çeşitleri çoğalmıştır. Su, hava ve toprak kirliliği, nükleer kirlenme, manyetik kirlilik (iletişim karmaşası), uzay kirliliği, enerji kirliliği, düzensiz kentleşme, gürültü, küresel ısınma, aşınım (erozyon), virütik atıklar, endüstriyel, konut ve kimyasal kirlilik olarak, yaşamın tüm alanlarına yayılmıştır.


Doğal Kaynaklar Tükeniyor

Çevre kirliliğinin gerçek boyutunu bilenler ve buna tepki gösterenler, bugün için ne yazık ki azınlıktadır. İnsanların büyük bölümü, içinde yaşadığı doğal ortamın kendilerine sunduğu yaşam olanakları konusunda, herhangi bir bilgiye sahip değil. Paranın tek değer olduğu çarpık toplumsal ilişkiler içinde, yaşamı olanaklı kılan doğal kaynaklar, sürekli bir biçimde tüketilmektedir. Kirlilik, doğanın kendisini yenilemesine olanak vermeyecek kadar yoğunlaşarak yaşamın dengesini bozuyor ve insanlığın geleceği için büyük bir çekince yaratıyor.
Geniş anlamıyla çevre kirliliği bugünlerde ortaya çıkmış bir olgu değil kuşkusuz. Kirlilik sayılabilecek dikkate değer gelişmeler, 19.yüzyıl sanayi devrimiyle, Batı ülkelerinde ortaya çıktı. Çevre sorunlarının ortaya çıkış ve yayılış biçimi ve bu biçimin taşıdığı özellikler, liberalizmden tekel egemenliğine varan 150 yıllık kapitalizm sürecinde oluştu. Bu süre içinde ortaya çıkan çevre sorunlarının niteliği, toplumsal yaşamdaki ekonomik, sosyal ve politik değişim özelliklerinin hemen aynısıydı. Öznelcilik, denetimsizlik, eşitsizlik, yoğunlaşma ve yayılma doğayı kullanma anlayışının da temelini oluşturuyordu.
Batı Avrupalıların, sömürgeci dönemde Hindistan, Çin, Afrika ve Güney Amerika’da geliştirdiği kimi eylemlerin doğal ve tarihsel çevrenin önemli oranda bozulmasına neden olduğunu biliyoruz. Ancak, gerçek çevre sorunları sanayi devrimiyle başladı ve sermayenin dünyaya yayılması oranında küreselleşti. Sermaye dışsatımının yoğunluk kazandığı Yeni Dünya Düzeni dönemi, çevre kirliliğinin de en üst evresi oldu. Örneğin atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu 1860 yılında 80 ölçü birimi (PPM) iken, bu miktar 1990 yılında yüzde 450 artarak 360 (PPM)ye yükselmişti.1

20.Yüzyıl ve Yoğunlaşan Çevre Kirliliği

20.Yüzyıla girerken sanayileşen ülkeler mal ve sermaye ihracını yoğunlaştırarak dünyaya açıldı. Değişik ülkelerde satış acentalarının yanında fabrikalar kurmaya başladılar. Bir yandan, elde ettiği varsıllıkla ülkesindeki sorunları çözmeye çalıştılar, bir başka yandan tedirgin edici çevre sorunlarını başka ülkelere taşıdılar.
2.Büyük Savaş sonrası uygulanan Yeni Düzen politikaları, sermaye dışsatımında olağanüstü genişleme sağladı. Üretim ve tüketim artışlarındaki yoğunlaşma, kaçınılmaz olarak beraberinde çok yönlü çevre sorunları getirdi. Dünyanın hemen her yerinde ama özellikle yabancı sermaye yatırımı alan azgelişmiş ülkelerde, doğal çevre önemli oranda tahrip edildi.
1950 ile 1985 yılları arasında, dünyada üretilen mal miktarı yüzde 987, mineral miktarı yüzde 307 arttı. İmalat sanayindeki üretim 1950-1973 arasında yıllık yüzde 7, 1973-1985 arasında yıllık yüzde 5 artış gösterdi.2
Yeni Küresel düzenin çevreyle ilgili sorumluluğu, dolaysız ya da dolaylı iki eğilimde odaklandı. Üretim birimlerinin denizaşırı ülkelere taşınmasıyla, fabrika çevreleri kirlilik oranlarının yükseldiği yöreler oldu. Çevre korumacılığıyla ilgili yasal eksiklikler ve şirketlerin denetim dışı kalma istekleri kirliliğin hızla artmasına ve küresel bir boyut kazanmasına yol açtı.
Çevre kirliliğine yol açan en önemli etken, uluslararası şirketlerin dünyanın çeşitli yerlerinde kurduğu enerji üretim birimleri ve fabrikalardır. Petrokimya tesisleri Petrol rafinerileri ve çelik haddehaneleri çevreyi o denli kirletti ki bu tesisler, ulusal haklarını savunamayan azgelişmiş ülkelere taşındı.
Azgelişmiş ülkelerde, önemli bölümünü uluslararası şirketlerin kullandığı elektrik enerjisi, ya kirli kömür yakılmasından ya da nükleer atık çıkaran işletmelerden elde edilmektedir. Gelişmiş ülkeler, zehirli atıklarını da artık bu tür ülkelere taşımakta ve buraları atık deposu olarak kullanmaktadır.
1987 Ekiminde bir gemi, Philadephia’dan (ABD) 13 000 ton zehirli külle Haiti’ye doğru yola çıktı. Haiti hükümeti, küllerin gübre olduğunu söyleyerek ülkesine boşaltılmasına izin verdi. Gerçeği öğrenen çevre koruma örgütleri ve köylülerin eylemleri sonucu hükümet, zehirli atıkların geri alınmasını istedi. Gemi personeli atığın bir kısmını gemiye yükledi. Ancak, Haiti’de 2 000 ton atık kalmıştı. Gemi, 11 000 tonluk zehirli yükünü, Hint Okyanusu’na boşalttı. Bu örnek, belgelenen benzer olaylardan yalnızca biriydi.3

Çeşitlenen Kirlilik

Çevre kirliliği ile doğal yapıya verilen zararlar, bugün karşımıza iç karartıcı bir tablo çıkarmaktadır. Sorumluları belli olan ancak, çözüm üretecek ve uygulayacak olanların ortalıkta görülmediği bu sorun, doğal yaşamın sürdürebilirliğini çekinceye sokan bir boyuta ulaşmıştır. Kirlilik, bölgesel ya da ülkesel düzeyden çıkmış, küresel nitelik kazanmıştır. Çeşitleri çoğalmıştır. Su, hava ve toprak kirliliği, nükleer kirlenme, manyetik kirlilik (iletişim karmaşası), uzay kirliliği, enerji kirliliği, düzensiz kentleşme, gürültü, küresel ısınma, aşınım (erozyon), virütik atıklar, endüstriyel, konut ve kimyasal kirlilik olarak, yaşamın tüm alanlarına yayılmıştır.
Bugün, dünya topraklarının yüzde 29’u az, orta ya da yüksek düzeyde çölleşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yüzde 6’sı ise aşırı düzeyde çölleşmiş durumdadır. Her yıl; 6 milyon hektar arazi çöle dönüşüyor4, 21 milyon hektar arazi gelir getirmez duruma geliyor5, 11 milyon hektar tropikal orman yok oluyor.
Dünyada her otuz yılda; Suudi Arabistan’ın yözülçümü kadar toprak çölleşmekte, Hindistan’ın yüzölçümü kadar tropikal orman yok olmaktadır.6
1960’larda her yıl 18,5 milyon insan kuraklıktan zarar görürken 1970’lerde bu sayı, 24,4 milyona çıktı. 1960’larda her yıl 5,2 milyon insan selden zarar görürken bu sayı, 1970’lerde 15,4 milyon oldu. 1980’lerde yalnızca Afrika’da 35, Hindistan’da 10 milyon kişi kuraklıktan dolaysız biçimde zarar gördü.7

Zehirle Yaşamak

Son 25 yıl içinde Afrika’nın tahıl üretimi, yüzde 28 azalmıştır. Mexico City’de aşırı hava kirliliği nedeniyle, doğan her çocuğun kanında fiziksel özürlü olmasına yetecek kadar kurşun bulunmaktadır. Dünyadaki akarsuların yüzde 10’u, canlı yaşayamayacak düzeyde kirlenmiştir. Okyanuslara, her yıl, 6,5 milyon ton çöp dökülmektedir. Ozon tabakası incelmesi, sürmektedir. Bunun sonucunda kuraklık, iklim değişmeleri gündeme gelmiştir; deri kanserinin diğer kanser türleri içindeki payı yüzde 26’ya yükselmiştir.8
Kent nüfusu dünya düzeyinde hızla artarken, yaşam düzeyi düşmektedir. 1950’den 1985’e kadarki otuz beş yıl içinde, dünya kent nüfusu yüzde 300 artmıştır. 1920 yılında 100 milyon olan kentsel nüfus, 1980 yılında bir milyara çıkmıştır. 1960 yılında her 16 kişiden biri milyonluk kentlerde yaşarken, 1980 yılında her 10 kişiden biri milyonluk kentte oturmaktadır.9 Çevre kirliliğinin neden olduğu, çocuk doğum travması ve oksijensizlik, akut solunun enfeksiyonları, yetersiz beslenme ve ishal gibi nedenlerle yılda 15 milyon çocuk ölmektedir.10

İki Yüzlü Politika

Çevre sorunlarının devlet politikalarında yer almayıp konunun akçalı kaynağı ve yaptırım yetkisi olmayan, ‘sivil toplum örgütlerine’ kalmasının nedeni; çevrenin korunmasıyla şirket çıkarları arasındaki çelişkidir. Yeni Dünya Düzeni politikalarında, son zamanların modası ‘sivil toplum örgütlerine’ önem veriyor görünülür. Oysa hükümet yetkililerinin gözünde bu örgütler; yapmayacakları işleri havale ettikleri, sınırlandırılmış eylemlerine göz yumdukları ve ciddiye almadıkları kuruluşlardan başka bir şey değildir.
Çözümü için büyük akçalı kaynakları gerekli kılan çevre sorunları, devlet politikaları dışında çözülebilecek konumdan çıkmıştır. Yalnızca atık alanlarının temizlenmesi için; 1986 değerleriyle Almanya’nın 10 milyar, Hollanda’nın 1,5, ABD’nin 20-100, Danimarka’nın en az 60 milyar dolar kaynak ayırması gerekmektedir.11
Gelişmiş ülkeler, uluslararası çevre toplantılarına eleman gönderirler ancak bağlayıcı ortak kararlara genellikle imza atmazlar. Tehlikeli atıkların sınır ötesine taşınmasının önlenmesi ve güvenilir yöntemlerle yokedilmesi konusunda, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), 1987 yılında uluslararası bir konferans düzenledi.. Konferansta kabul edilen konuyla ilgili ilke kararlarını, 1991 yılı itibarıyla Türkiye dahil 37 ülke imzaladı. Dünya tehlikeli atık üretiminde, ön sıralarda yer alan, ABD, Japonya ve Almanya bu anlaşmayı imzalamadı.12
İngiltere, Hollanda, Belçika ve İsviçre, Kuzeydoğu Atlantiğe, İspanya kıyılarının açığındaki uluslararası sulara düzenli olarak atık bırakmaktadır. Bu ülkeler, Atık Konvansiyonu ’nun 1983 yılında aldığı kararları, dinlemeyeceğini açıkladı ve atık atmayı sürdürdü.13 Oysa bu ülkeler, yayınladıkları hükümet bildirilerinde çevre sorunlarına büyük önem verdiklerini, bu yöndeki çabaları desteklediklerini açıklayıp duruyorlar.
Ekonomik ve siyasal tüm uluslararası kuruluşların merkezleri, gelişmiş ülkelerdedir. Hatta bir üçüncü dünya kuruluşu olan, Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği ’nin (OPEC) toplantıları bile gelişmiş ülkelerde yapılmaktadır. Yalnızca, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) merkezi Afrika’da, Nairobi’dedir. Bu durum gelişmiş ülkelerin çevre sorunlarına verdikleri ‘önemin’, değişik bir göstergesidir.
Dünyanın büyük bölümünde insanlar, yaşamsal gereksinimlerini karşılayacak durumda olmadıkları için çevreyle ilgilenecek bilinç ve örgütlenmeden yoksundur. Besinini, konutunu ve sağlık sorunlarını çözebilecek olanaklardan yoksun olan insanlar, dünyanın birçok yerinde; gelir elde edebilecekleri tek yol olarak doğanın aşırı kullanımına tutsak edilmiş durumdadır. Verimi azalan topraklar, gelir getirmeyen düşük ürün ve iklime bağımlı tarımla yoksul ülke insanları; yaşayabilmek için doğal çevrelerinden, bağlı olarak da geleceklerinden ödün vermek zorundadır.

Çevreyi Gelişmiş Ülkeler Kirletiyor

Dünya ekonomik etkinliğinin yüzde 82,7’si, en zengin yüzde 20 ülke tarafından gerçekleştiriliyor. Bu oran en yoksul yüzde 20 ülkede, yalnızca yüzde 1,4’dür. Dünya nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan ‘üsttekiler’, dünya ekonomik faaliyetinin yüzde 94,4 ünü gerçekleştirirken; ‘alttaki’ yüzde 60 nüfusun dünya ekonomisindeki payı yalnızca yüzde 5,6’dır. Tüm dünya ülkelerinin yüzde 11’ini oluşturan OECD ülkeleri, Dünya metal üretiminde; alüminyumun yüzde 60’ını, bakırın yüzde 58’ni, kurşun’un yüzde 55’i nikel’in yüzde 65’ini, kalayın yüzde 56’sını tüketiyor.14
Dünyadaki tüm canlıların yaşam ortamını oluşturan küresel örtü atmosfer, ciddi bir kirlenme içindedir. Sera gazları ve ozon tabakasının incelmesine yol açan kimyasallar, iklim değişmelerine ve asit yağmurlarına yol açarak, atmosfer içinde yayılıyor. Kirlilik kaynağının yeri, bir anlamda artık önemini yitirmiştir. Ülkeler kendi atığının ağır bedelini tüm dünyaya ödetebilmektedir.
Havadaki kirletici maddelerin yüzde 62,2 si, tüm dünya ülkelerinin yüzde 12,7 sini oluşturan 24 gelişmiş ülke kaynaklıdır. Atmosfere yayılan Karbon Monoksit’in yüzde 71,5’ni, Sülfür Oksit’in yüzde 58,5’ini, Nitrojen Oksit’in yüzde 55,8’inin sorumluluğu bu ülkelere aittir.15 Dünya nüfusunun yüzde 11’ini oluşturan 4 ülkenin (ABD, Almanya, Japonya ve Rusya) dünya kirlenmesindeki payı yüzde 41,7 dir.16
Dünya üzerindeki tüm otomobil sayısı, 1988 yılında 405,7 milyonken, bunun 325,5 milyonu, yani yüzde 80,2’si OECD ülkelerine aitti.17 Egzoz gazlarının zararlı etkilerinin, araçların kullanıldığı ülkeyle sınırlı kalmadığı bilinmektedir. Bu tür zehirli gazlar iklime bağlı doğal etkilerle, ülkeden ülkeye geçmekte ve bütün dünyaya yayılmaktadır. Hiçbir ülke artık kendi doğal ortamını kirlilikten uzak tutma olanağına sahip değildir. Dünyanın atmosferi tek ve onu bölmek olanaklı değil.
Gelişmiş ülkeler, doğal nedenlerle dünyaya yaydıkları kirliliğe ek olarak, ürettikleri zehirli atıkları; gizli ya da açık yöntemlerle, azgelişmiş ülkelere göndermektedir. 1989 yılında dışa gönderilen ve saptanabilen zararlı atıkların; yüzde 86,3’ü ABD, Almanya, Hollanda ve İsviçre tarafından gerçekleştirilmiştir.18
Gelişmiş ülkeler, ileri teknolojik ürünlerle birlikte 70 bin ayrı tür kimyasal madde üretmektedir. Büyük bölümü iyi denetlenmeden kullanıma sunulan bu maddeler nedeniyle, ağır çevre sorunları ortaya çıkmakta ve canlıların yaşamı çekince (tehlike) altına girmektedir.19 1984 yılında bütün dünyada 375 milyon ton olarak tahmin edilen tehlikeli atığın yüzde 90’ı, gelişmiş ülkelerde üretilmektedir.20

Tüketim Çılgınlığı” ve Çevre

Gelişmiş ülke kaynaklı ticari yoğunlaşma, doğal olarak çılgınlığa varan bir tüketim salgınına yol açtı. Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler, büyük bölümü atığa dönüşen ve çevre kirliliğine yol açan tüketimin anavatanı durumuna geldi. Yalnızca ABD’deki tüketim fazlalığı dünyanın kirlenmesinde önemli yer tutmaktadır. Abartılı tüketim nedeniyle, ABD’de doğan bir bebeğin dünya kirliliği için; İsveç’te doğan bir bebekten 2, İtalya’da doğandan 3, Brezilya’da doğandan 13, Hindistan’da doğandan 35, Bangladeş ya da Kenya’da doğandan 140, Çat, Rvanda, Haiti ya da Nepal’de doğandan 280 kat daha çok atık oluşturduğu açıklanmıştır.21
ABD’nde her yıl 16 milyar kağıt çocuk bezi, 1,6 milyar tükenmez kalem, 2 milyar jilet, 220 milyon araba lastiği kullanılarak çöpe atılmaktadır. Her yıl kullanım dışı olarak atılan alüminyumunun niceliği (miktarı), her üç ayda bir Amerika’nın sivil havacılığında kullanılan uçakları yeni baştan yapacak düzeydedir.
Dünya nüfusunun 1/20’sini oluşturan ABD, dünyanın toplam enerjisinin 1/4’ünü tek başına tüketiyor. Atmosfere salınan karbondioksidin yüzde 22’sine kaynaklık ediyor.22
FAO, UNCTAD ve Amerikan Metal Kurumu ’nun verilerine göre dünya kağıt tüketiminin yüzde 85’ini, çelik tüketiminin yüzde 79’unu, başka metallerin yüzde 86’sını, ve ticari enerjinin yüzde 80’ini, dünya nüfusunun yüzde 26’sını oluşturan gelişmiş ülkeler yapmaktadır. Yüzde 74 dünya nüfusu ise kalan miktarları tüketmektedirler.23

Canlı Türleri Yok Oluyor

Bilim adamları 100 bin yıl önce, her bin yıl içinde 0,8 adet memeli hayvan türünün yok olduğunu varsayıyor. 1600-1980 arasındaki 380 yılda ise, 17 memeli türü yok oldu. 1980-2000 arasındaki 20 yılda yok olan memeli hayvan türü sayısı ise tam 145. Tam anlamıyla bir tür soykırımı.24
Memeliler, 100 bin yıl önce Buzul Çağı koşulları ve doğal nedenlerle yok olurken, özellikle son yirmi yılda, denetimsiz endüstrileşme, çevre kirliliği ve Habitat bozulması gibi insan eylemlerine bağlı nedenlerle yok oluyorlar. Yeni Dünya Düzeni, insanların yalnızca ekonomik ve düşünsel yapılarına değil, tüm canlılarla birlikte yaşamlarını sürdürebilme olanaklarına da ağır zararlar vermektedir.

Uluslararası Sorun

Günümüzde çevre kirliliği, küresel bir sorun olarak giderek önemini arttırmaktadır. Sorunun sonuçlarından kimse kendini kurtaramıyor. Kirliliği başka ülkelere taşıma, taşıyıcıları kirliliğin olumsuzluklarından uzak tutmuyor. Dünyadaki suların yüzde 99’undan fazlası tek bir ekolojik sistem içinde birbirlerine bağlıdır.25 Bir yöredeki kirlenme bütün sistemi dolaysız etkiliyor.
Orta Avrupa’da üretilen zararlı atıklar, Tuna nehrini öldürürken onun aracılığıyla Marmara ve Ege denizine de taşınıyor. Ayrıca İstanbul’dan, 10 milyon insanın sabunlu evsel, fabrikaların kimyasal, hastanelerin nükleer ve virütik atık sularını içeren 1,5 milyon metreküp atık su her gün Marmara denizine boşaltılıyor.
Yalnızca İstanbul’un kirlenmeye katkısı, haftada 10,5 milyon m3 ayda 45 milyon m3 ve yılda 547,5 milyon m3 kirli sudur. Marmara Denizinin çevresinden, Tuna’dan ve Karadeniz’den gelen atıklarla birlikte bu miktar 770 milyar metreküp olmaktadır. Bu miktarın önemli bir bölümü, Ege yoluyla Akdeniz’e ulaşmaktadır. Marmara denizinde canlıların yaşam alanı bugün 25 metreye kadar düşmüş durumdadır.26
Dünyanın herhangi bir yerinden açık denizlere ulaşan kimyasal atıklar, ya sudan ağır olduğu için çökelmekte ya da sudan hafif olduğu için su düzeyine çıkmaktadır. Her iki durumda da, büyük bir canlı varlık kaynağı olan ve bir besin deposu durumundaki denizlerde, ekolojik dengeler bozularak canlılar yaşamlarını sürdüremez duruma gelmektedir. Yalnızca 20 yüzyılda (1985) yaklaşık 30 000 bitki türü yok oldu.27

Kendini Yok Etmek

Gezegenimizdeki bitki ve hayvan türlerinden her gün, 3 canlı türünün soyu tükeniyor. Bir saatte 3000 dönüm, dakikada 50 dönüm orman insanlar tarafından yok ediliyor. Dünyanın akciğerleri konumundaki tropikal ormanlar önemli oranda tahrip edilmiş durumda. Bu ormanların 260 hektarında 700 çeşit ağaç, 1500 tür çiçekli bitki, 125 tür memeli hayvan, 400 çeşit kuş türü, 100 çeşit sürüngen, 60 tür su hayvanı, 150 çeşit kelebek ve sayısız böcek türü ortadan kalkmak üzere.28
Madagaskar’da, 20.yüzyılın ortalarına dek, 12 000 bitki türü ve yaklaşık 190 000 hayvan türü vardı ve bunların en az yüzde 60’ı adanın doğusundaki orman içinde ve endemik (yalnızca o yöreye özgü) özellikteydi.
Bu ormanın bugün yüzde 93’ü yok edilmiş durumdadır ve buradaki özgün türlerden en az yarısı çoktan yokolmuş ya da yokolma noktasına gelmiştir.29 Orta Afrika’daki Malawi Gölü, 500’ü aşkın balık türü barındırmakta ve bunların yüzde 99’unun endemik olduğu bilinmektedir. Bugün gölde 173 tür balık kalmıştır ve bunların ancak yüzde 10’undan azı endemiktir.30
Batı Ekvator, bir zamanlar 8000-10 000 arasında bitki türü barındırmakla ün yapmıştı. Bunların yüzde 40-60’ı endemikti. Her bitki türüne karşılık benzer alanlarda 10-30 hayvan türünün varlığı gözönüne alınırsa orada 200 000 hayvan türünün var olduğu hesaplanıyordu.
1960’tan bu yana Batı Ekvator’un hemen hemen tüm ormanları sökülüp, buraları döviz hesaplarıyla muz ekim alanları yapıldı; petrol kuyuları çalıştırıldı, yerleşim bölgeleri oluşturuldu. Bu nedenlerle yok olan türlerin sayısını bilmek güç olsa da, bilim adamları bunun 50 000 ya da daha çok olabileceğini söylemektedirler. Bunca canlı türü yalnızca son 30 yıl içinde yok olmuştur.31
1600 yılından bu güne dek; balıkların yüzde 10’u, omurgasızların yüzde 15’i, kuşlar’ın yüzde 31’i, memelilerin yüzde 25’i ve bitkilerin yüzde 6’sı yok oldu. Kalan canlılardan; balıkların yüzde 65’i, omurgasızların yüzde 60’ı, kuşların yüzde 42’si, memelilerin yüzde 65’i ve bitkilerin yüzde 45’i, yoğun ve yoğun olmayan biçimde yok olma çekincesi altındadır.32

Reis Seattle’ın Verdiği Ders

Duwarmish Kızılderilileri’nin reisi Seattle, 1857 yılında ABD Başkanı Franklin Pierce’e yazdığı mektubun başında şöyle söylüyordu; “Washington’daki büyük başkan topraklarımızı satın almak istediğini bildiren bir haber yollamış. Dostluktan söz etmiş Büyük başkan... Ama biz, sizin bizim dostluğumuza ihtiyacınızın olmadığını biliriz. Biz onun isteğini düşüneceğiz. Zira eğer satmaya razı olmazsak, belki o zaman beyaz adam tüfeğiyle gelecek ve bizim topraklarımızı zorla alacaktır. Gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz? Ya da satabilirsiniz? ya toprakların sıcaklığını? Havanın taze kokusuna, suyun pırıltısına sahip olmayan biri onu nasıl alabilir? Bu topraklar benim ve halkım için kutsaldır. Yağmur sonrası ışıldayan her çam yaprağı, denizi kucaklayan kumsallar, karanlık ormanların koynundaki sis, vızıldayan bir böcek, bu dünyanın her bir parçası, halkım için kutsaldır... Yeni doğan bir çocuğun kalbinin atışını sevdiği gibi, size bu toprakları sattığımız zaman, siz de onları bizim sevdiğimiz gibi seviniz. Onlarla bizim ilgilendiğimiz gibi ilgileniniz. Onları bugün bulduğunuz gibi hatırlayınız. Ve tüm gücünüzle, ruhunuzla ve kalbinizle onları çocuklarınız için koruyunuz. Ve Tanrı’nın hepinizi sevdiği gibi, siz de doğayı seviniz...”33

DİPNOTLAR

1 GATT, International Trade 1985-1986 (Genova:1986) ak. Dünya Çevre Kal.Kom. “Ortak Geleceğimiz” Tür.Çev.Sor.Vakfı Yay. 3.Baskı, sf.257
2 “International Trude in Wastes” Jim Vallette-Heather Spaulding Washington D.C. Greenpeace 1990, sf.20, ak. R.J.Barnet-J.Cavanaght, “Küresel Düşler” Sabah Kitapları sf.230
3 UNEP, “General Assessment of Progress in the Implementation of the Plan of Action Combat Desertification 1978-1984” Nairobi 1984; WCED Advisory Panel, Op.Cit. ak.Dün.Çev.Kalk.Kom.“Ortak Geleceğimiz” Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayınları 3.Baskı sf.166
4 UNEP op.cit. ak. a.g.e. sf.61
5 a.g.e. sf.166
6 World Resources Institule/International Institute for Environment and Development, Word Resources 1986 (New York: Basıc Books, 1986) ak. Dün.Çev.Kalk.Kom., “Ortak Geleceğimiz” Tür.Çev.Sor.Vak.Yay. s.Bas. sf.61
7 “Ortak Geleceğimiz” Dün.Çev.Kal.Kom,T.Çev.Sor.Vak.Yay., 3.Bas., sf.29
8 “Yeşil Yönetim” Marian K.Prokop, Tür.Çev.Vak.Yay., Ank.1994 sf.53-60, ak.İsmail Gökdayı “Çevrenin Geleceği” Tür.Çev.Yay., 1997, sf.72-73
9 UN, The Growth in the World’s Urban an Rural Population 1920-1980, Population Studies No:44 (New York:1969) : UN Urban Rural and City Population 1950-2000 (1978 değerlendirmesi) Population Studies NO:68 (New York:1980) ak.Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu “Ortak Geleceğimiz” Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yay., 3.Baskı, sf.289-290
10 “Değişimin Gündemi-Gündem 21 ve Diğer Rio Anlaşmalarının Populer Metinleri” Michael Kearting, UNEP Türkiye Komitesi Yay., sf.33
11 OECD Sekreterya yazısında bahsi geçen tahminler, Paris 1986 ak. Dün. Çev.Kal.Kom., “Ortak geleceğimiz” Tür.Çev. Sor.V.Yay., 3.Bas., sf.279
12 TBMM 18.Dönem 10/15 Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, 12.03.1991 sf.245-246 ak. İ.Gökdayı, “Çevrenin Geleceği” Tür. Çevre Vakfı Yay., 1997, sf.108
13 “Ortak Geleceğimiz” Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vak.Yay., 3.Bas., sf.329
14 “Değişimin Gündemi-Gündem 21 ve diğer Rio Anlaşmalarının Popüler Metinleri” Michael Kerating UNEP Türkiye Kom.Yay., sf.18-27
15 a.g.e. sf.43
16 “Çevreyi Kim Kirletti” O.I.Türköz Standart Der.-Çevre Özel S., Mayıs 1995, sf.42 ak,İ.Gökdayı “Çevrenin Geleceği” T.Çev.Vak.Yay., sf.123-127
17 “Çevrenin Geleceği” Türkiye Çevre Vakfı Yay., sf.191
18 a.g.e. sf.108
19 a.g.e. sf.111
20 “Ortak Geleceğimiz” Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vakfı.Yay., sf.279
21 “To Many Rich Folks” Poul Ehrlich-Anne H.Ehrlich, Populi Mart 1989 sf.25 ak.R.J.Barnet-J.Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah Kit., sf.137
22 “Çevrenin Geleceği” İ.Gökdayı Türkiye Çevre Vakfı Yay., sf.73 ve 119
23 “Ortak Geleceğimiz” Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vak. Yay., sf.60
24 “Biyolojik Çeşitlilik” Mine-Fikret BERKES, Genişletilmiş 2.Baskı Tür.Çev.Vak.Yay.Ank.1992, sf.9 ak. İ.Gökdayı Tür.Çev.Vak. Yay., sf.145
25 “Çağımız ve Çevre Kirliliği” A.Baki Erden, Kadıoğlu Mat. Ank., 1990, sf.162-163 ak. İ.Gökdayı, “Çevrenin Geleceği” Tür. Çev.Vak.Yay., sf.77
26 a.g.e. sf.76
27 “Doğanın En Vahşi Yaratığı İnsan mı?” Münir Yükselmiş Çev.ve İn.Der., S:15, sf.59 ak.İ.Gökdayı “Çevrenin Geleceği” T. Çev.V.Y., sf.110
28 a.g.e. sf.111
29 “Madagaskar’da Biyolojik Muhafaza Sorunları” D.Bramwell Academic Press, Londra 1979 ak. a.g.e. sf.145
30 “Afrika Göllerinde Balıkların İmhası” D.C. BAREL Nature C:315 PP 1920, 1985 ak. a.g.e. sf.145
31 “Neotropik Bitki Türlerinde Çeşitlilik Paternleri” Evolutionary Biology C:15, PP 1- 84 1982, ak. a.g.e. sf.145
32 UNEP 1992 “Değişimin Gündemi-Gündem 21 ve Diğer Rio Anlaşmalarının Popüler Metinleri” UNEP Türkiye Komistesi Yayını, sf.65
33 “Ortak Geleceğimiz” Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vak. Yay., sf.60

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder