25 Mayıs 2015 Pazartesi

AVRUPA BİRLİĞİ'NİN KÜRT KARARLARI


Avrupa Devletlerinin Türkiye politikası, kökleri eskiye giden ve çıkara dayanan saldırgan bir anlayışa dayanır. 20.yüzyıl başından bugüne dek çok şey değişmiş, ancak Avrupalıların Kürt politikası değişmemiştir. İngiltere’nin 1920’lerdeki Kürt politikasını ele alan Internationale Press gazetesi 5 Ağustos 1930 tarihli sayısında şunları yazıyordu: “Eğer bugün İngiliz ‘bilginleri’ dünya tarihinde önce Kürtlere karşı ‘adalet’ sağlanması gerektiğinden ve ‘gerçek Kürdistan’ın’ kurulmasına yardımın zorunlu olduğundan dem vuruyorsa, doğrusu bu ‘adalet’in fazlasıyla petrol ve kan koktuğunu söylemek gerekir.”


Türk Ordusu Yargılansın”

Avrupa Parlamentosu, PKK terörünün tüm şiddetiyle sürdüğü 1992 yılında, “Kürtlerin Türkiye’deki Durumu” ve “Kürt Halkının Hakları” başlıklı iki karar aldı.
9 Nisan ve 7 Haziran tarihlerinde alınan kararlarda şunlar söyleniyordu: “Türkiye’nin Güneydoğusundaki savaş hali sürmektedir. Nevruz kutlamalarında aşırı güç kullanıp masum vatandaşların temel insan haklarını çiğneyen Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak Kürdistanı’nda da en az 60 sivilin ölümüne neden olmuştur. Sorumluların ortaya çıkarılması için uluslararası bir soruşturma açılmalıdır. Avrupa Topluluğu organları, Kürt sorununa nihai bir çözüm bulmalıdır. Avrupa Parlamentosu, Kuzey Irak’ta 19 Mayıs’ta yapılan seçimlerle oluşan Irak Kürdistan Parlamentosu’nu, gönderdiği heyetle kabul ettiğini göstermiştir. İran, Suriye ve Türkiye’de Kürtlerin insan hakları bulunmamaktadır. Türk silahlı Kuvvetleri sivil halka karşı cinayet işlemektedir (To cause to the death of–ölüme sebebiyet tanımı değil doğrudan ‘murder’–cinayet tanımı kullanılıyor). Türkiye’de ölüm mangaları, özel birlikler ve kontrgerilla örgütleri insan kaçırmakta, öldürmekte ve yok etmektedir. Türk Hava Kuvvetleri, Türkiye’nin Güneydoğusunda ve Kuzey Irak’ta Kürt köylerini bombalamaktadır...”1

Yargısız İnfaz” ve “İdari Özerklik”

Avrupa Parlamentosu 17 Eylül 1992’de iki karar daha aldı. Bu kararlarda ise şunlar söyleniyordu: “Türk güvenlik güçleri, 1992 yılında 205 kişiyi yargılamadan idam etmiştir (execution–idam). Türkiye’nin Güneydoğusu’nda sürmekte olan olağanüstü hal derhal kaldırılmalı, Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilgili olarak bir uluslararası konferans düzenlenmelidir.”2
Avrupa Parlamentosu, aynı yıl “Kürtlerle” ilgili dördüncü kararını 22 Aralık 1993 tarihinde yaptığı toplantıda aldı. Bu kararda şunlar söyleniyordu: “Türk Devleti’nin bütünlüğü, Kürtlerin kendi dillerini kullanma ve öğrenmeleri, gelenek ve göreneklerini sürdürmeleri ve bunlara uygun düzeydeki idari özerklikle uyumlu olabilmelidir.”3

Geçmişten Gelen

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tekçi yapısını doğrudan hedef alan bu karar, ne yalnızca Avrupa Parlamentosu ne de onu oluşturan Avrupa Birliği’yle sınırlıydı. Bu karar, Avrupalıların Türkiye’ye yönelik politikalarına yön veren bir anlayışın ürünüydü ve kökleri çok eskiye gidiyordu; 20.yüzyıl başından bugüne dek çok şey değişmiş, ancak Avrupalıların Kürt politikası değişmemişti.
Bu gerçeği belki de en iyi, Enternasyonel’in yayın organı International Press gazetesinin 5 Ağustos 1930 tarihli yayınındaki şu yorum anlatmaktadır: “Irak’taki Kürtler, Musul petrol bölgesinde yaşamaktadırlar. Temkinli adamlar olan İngilizler, bu bölgeleri gerektiğinden fazla güçlük çıkmadan Irak’tan koparmak için buralarda bir çeşit ‘Kürt özerkliğini’ oluşturmuşlardır. Amaç; Kuzey Irak’ın yani bu ‘özerk’ Kürdistan’ın boyunduruk altındaki Kürtlerin özlemini çekecekleri ve İngiliz propaganda ve istihbarat servislerinin Türkiye, Suriye ve İran Kürtleri üzerinde çalışma yapabilecekleri bir merkez oluşturmaktır.”4

Ortak Tavır

Kürt hakları” ya da “Kürt özerkliği” söylemleri 1990’dan sonra, AB organlarında ve politik açıklamalarda daha çok yer almaya başladı. Körfez savaşından sonra özellikle Kuzey Irak’ta ortaya çıkan yönetim boşluğu, silahlı Kürt kümelerinin terör kaynaklı eylemlerini arttırmalarını sağladı. AB ve ABD’den destek alan PKK, Türkiye’yi bir kan gölüne çevirdi ve yüzyıllar boyunca oluşmuş olan birliktelikleri bozmaya yönelik eylemlere girişti.
AB üyesi ülkeler başta olmak üzere tüm Batılı devletler PKK’ya yalnızca siyasi değil, silah başta olmak üzere her tür desteği verdiler. Çekiç güç, PKK’ya malzeme taşıdı; Yunanistan, eğitim kampları açtı; İtalya, parlamentosunu “Sürgündeki Kürt parlamentosu” toplantılarına açtı; ABD, PKK’ya Washington’da büro açma izni verdi; Avrupa Parlamentosu, sürekli olarak azınlıklar, insan “hakları” ve “soykırım” kararları aldı; kararları, Türkiye’nin ulusal varlığına yönelen ve bütünlüğü olan bir politikanın araçları durumuna getirdi. Batılılar o günlerde Türkiye’nin PKK ile başedemeyeceğini ciddi olarak düşünüyor ve bu yönde açıklamalar yapıyorlardı.

Yugoslavya Gibi Olun”

Almanya Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher, Almanya’nın önemli gazetelerinden Süddeutsche Zeitung’a 1992 yılında verdiği demeçte: “Biz Yugoslavya’da yeni bir model oluşturduk, Türkler de Kürtlerle buna benzer bir model üzerinde anlaşmalıdırlar” dedi.5
Genscher’in bu sözleri söylemesinden bugüne dek geçen yirmi üç yıl içinde AB, Türkiye’ye yönelik; azınlık hakları, Kürt özerkliği, anadilde eğitim ve yayın, insan hakları gibi kavramlarla pek çok kabul edilemez karar aldı. Kararların amacı ve yöneldiği erek açıkça belliyken, “Yugoslavya’da oluşturulan yeni modelin” Yugoslavya’yı ne durumuna getirdiği ortadayken; Türkiye’yi yönetenler, alınan kararlara ciddi bir tepki göstermediler. Tam tersi, AB’nden gelen istekleri yerine getirmek için birbirleriyle yarıştılar, yarışmayı sürdürüyorlar.
Avrupa Parlamentosu, PKK ile savaşımın sürdüğü 1996 yılında, PKK’yı meşrulaştırmaya yönelen, Türk Ordusu’nu kınayan ve ayrılıkçı devinime (harekete) açıkça sahip çıkan bir dizi karar daha aldı.

Kararlar Dizisi

18 Ocak 1996’da, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne katılmasından altı ay sonra alınan kararda şunlar söyleniyordu: “Avrupa Parlamentosu, Kürt vatandaşlarının Türkiye içinde bir tür kültürel özerklik elde etmeleri için barışçıl yollardan çaba gösterme haklarını tanır. PKK Başkanı tarafından tek taraflı olarak ateşkes ilan edilmesini memnuniyetle karşılar. Türkiye’de tüm ilgililere, bu fırsattan yararlanarak Güneydoğu Bölgesindeki sorunların şiddete dayanmayan ve siyasi bir çözüm bulma amacıyla, ulusal düzeyde bir diyaloğu başlatmanın yol ve araçlarını düşünmeleri için çağrıda bulunur.”6
Avrupa Parlamentosu, bu karardan beş ay sonra 20 Haziran 1996’da şu kararı aldı: “Avrupa Parlamentosu, yeni hükümetten, düşüncelerini özgürce açıkladıkları ve insan hakları ile çelişen yasalara göre suç işledikleri için hüküm giymiş olan mahkumların serbest bırakılmasını sağlayacak biçimde düzenlenmiş, bir genel af ilan etmesini ve halen yargılanmakta olanların davalarına son verilmesini talep eder. Özellikle bayan Leyla Zana ile DEP’in diğer üç üyesinin derhal serbest bırakılması çağrısını yineler. Avrupa Parlamentosu, çıkmazı aşmak ve (Kürt) sorununun barışçıl bir biçimde siyasi bir çözüme doğru gidilebilmesi için, ülkenin güneydoğusundaki askeri operasyonları durdurması ve tüm Kürt örgütleriyle görüşmelere başlaması için Türk Hükümeti’ne çağrıda bulunur.”7
Avrupa Parlamentosu’nun 19 Eylül 1996 günü aldığı karar ise şöyleydi: “Avrupa Parlamentosu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Türkiye’nin Doğusunda kısa bir süre önce sürdürdüğü askeri operasyonlardan ve Kürdistan’daki anlaşmazlığa barışçıl bir çözüm bulma yollarını reddetmesinden büyük kaygı duymaktadır. Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bir güvenlik bölgesi yaratma niyetini mümkün olan en sert terimlerle reddeder ve bu girişimi uluslararası hukuk ihlali olarak değerlendirir. Türkiye’yi bu plandan vazgeçmeye ikna etmesi için AB Konseyi’ne çağrıda bulunur.”8

Doğan Güreş'in Söyledikleri

Avrupa Parlamentosu, bu kararları alırken, Genel Kurmay eski Başkanı Orgeneral Doğan Güreş 3 Aralık 1996’da şu açıklamayı yapıyordu: “İran, Irak; Suriye; Almanya, Fransa, Belçika, İsveç ve ABD bölücü terör örgütü PKK’ya destek vermektedir. Suriye karargah kurduruyor, Almanya görünüşte karşı çıkıp her türlü olanağı sunuyor, ABD ve Belçika MED TV’nin yayınına olanak sağlıyor. Türkiye içten ve dıştan kuşatma altında bulunmaktadır.”9

Yinelenen Kararlar

AB, “Parlamentosu” aracılığıyla, etnik ayrımcılığı temel alan ve PKK’yı destekleyen kararlar almayı sürdürdü. Alınan kararların hemen tümü aynı nitelikteydi ve doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni hedef alıyordu. 02 Nisan 1998 tarihli kararda; “Nevroz’un Kürt yeni yılı olduğu” belirtilerek “‘nevroz’ kutlamalarında Türk güvenlik güçlerinin davranışları” kınanıyor; 17 Eylül 1998’de “Kürt kimliğinin yasal olarak tanınarak PKK’nın ateşkes çağrısına uyulması” isteniyor ve “Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a girmesi işgal olarak tanımlanıp ‘lanetleniyor’ du.”10
Avrupa Parlamentosu 1998’den sonra, 22 Temmuz 1999, 06 Ekim 1999, 10 Şubat 2000 ve 15 Kasım 2000 tarihlerinde, Türkiye’deki Kürt “sorununa” yönelik birbirine benzeyen, ancak biçemi (uslubu) sertleştirilerek kapsama alanı genişletilen başka kararlar da aldı. Bu kararlardan 15 Kasım 2000 tarihinde alınanı şöyleydi: “Avrupa Parlamentosu Türk yetkililerine, Kürt toplumunun siyasi temsilcileriyle, özellikle de ülkelerinin güneydoğusundaki kentlerin belediye başkanlarıyla diyaloğa girmeleri çağrısında bulunur. Avrupa Parlamentosu Sakharov ödülü sahibi Leyla Zana’nın ve düşünceleri nedeniyle hapse atılmış olan Kürt kökenli eski milletvekillerinin serbest bırakılmalarını talep eder.”11
Avrupa Parlamentosu, 27 Şubat 2002’de, HADEP’in kapatılması konusunda bir karar tasarısını ele aldı. Genişlemeden sorumlu komser Günter Verheugen yaptığı konuşmada, HADEP’in kapatılmasının, AB siyasi ilkelerine ters olduğunu söyledi. Parlamento’da görüş bildiren tüm siyasi kümelerin sözcüleri, HADEP’e sahip çıkan konuşmalar yaptılar. Karar tasarısında şu görüşler yer alıyordu: “Türkiye’nin AB adayı sıfatıyla AB’ne karşı sorumluluk ve yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülükler çerçevesinde Türk Devleti’nin, gelecekte Türkiye’deki bütün azınlıkların yasal haklarını garanti altına alacağı umut edilmektedir.”12
Avrupa Parlamentosu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan il ve ilçelerin belediye başkanlarını, Ankara’yla ilişkileri olmayan yabancı ya da düşman unsurlarmış gibi görerek, Türk yöneticilere bunlarla “diyaloğa girmesi çağrısında” bulunmaktadır.

Türkiye’yi Çökertmek

Bu tür kararlar birçok insanımızın düşündüğü gibi, akla ve mantığa uymayan inanılması güç kararlardı, ancak bu kararları alanlar ne akılsız ne de mantıksızdı. Anadolu’da güçlü bir devlet istemiyorlardı ve bu ereğe ulaşmak için, geçmişte yaptıkları gibi Kürtleri kullanıyorlardı.
Kavram kargaşası yaratan dayanaksız savlarla gerçekler çarpıtılmakta ve düşünsel bir terör uygulanmaktadır. Ortaya çıkan tepkiler ise işbirlikçiler aracılığıyla etkisizleştirilerek, Türk toplumu haklarına ve varlığına karşı yaklaşımlara alıştırılmaktadır. Bu amaçla, AB’ni temsil eden görevliler Türkiye’ye geldiklerinde sıra dışı davranışlarda bulundular ve saygısız davranışlarda bulunarak kabul edilmez sözler söylediler.

Türkiye Büyükelçisi Leyla Zana”

AB İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Claudia Roth, 21 Kasım 2000’de Türkiye’ye gelerek Diyarbakır’a gitti, Belediye Başkanı’nı “ziyaret” etti, yöreyi “gezdi”, emniyet güçlerine “kızarak” onlarla iki kez tartıştı ve gazetecilere şu açıklamayı yaptı: “Leyla Zana’nın Türkiye Büyükelçisi olarak atanmasını istiyorum. Bu Türkiye için çok iyi olurdu. Belediye Başkanı Feridun Çelik de çok iyi bir büyükelçi olabilir. Türkiye’de Kürt kimliği tanınmalı, af cezaevindeki Kürtleri de kapsamalıdır... Kürt güneşi parlamakta. Bu Kürt güneşinin ışıklarından birini cezaevindeki arkadaşım Leyla Zana’ya göndermek istiyorum.”13
Avrupalıların “yakın ilgi” gösterdikleri Güneydoğu ve Kuzey Irak bölgelerine bir başka “ilginç” ziyaret 2002’de yapıldı. Üç kişilik Belçika Parlamento Heyeti Ocak ayında Kuzey Irak’a giderek burada PKK yöneticileri ile görüştü; PKK’ya, örgütün adını değiştirmesini ve kültürel hakları öne çıkarmasını önerdi.14

Halkların Özgürlük Partisi” ve KADEK

Siyasallaşmayı hedefleyen ve Dışişleri Bakanlığı’nın Belçika’nın Ankara Büyükelçisi’ne “rahatsızlığını” ilettiği bu olaydan yaklaşık bir ay sonra toplanan “PKK 8.Kongresi” önce, PKK’nın adından “Kürdistan” kelimesini çıkardığını ve adını PAG (Partiya Azadiya Gellan–Halkların Özgürlük Partisi) olarak değiştirdiğini açıkladı.15
Kendilerini PKK’nın Avrupa sözcüleri olarak tanıtan Adem Uzun ve Rıza Doğan adlı kişiler; Brüksel’de bir basın toplantısı düzenlediler ve PKK’nın varlığına son verdiğini, yeni bir oluşuma gittiğini ve bu oluşumun adının KADEK (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) olduğunu açıkladılar.
Açıklama yapanlar şunları söylediler: “PKK silahlı mücadeleyi bıraktı ama ‘Halk Savunma Birliklerimiz’ meşru savunma için hazır bekletiliyorlar. Bu birliklerin siyasallaşması için Türkiye’de korucu sisteminin kaldırılması gerekir. KADEK’in ideolojik başkanı Abdullah Öcalan’dır. Ancak cezaevi koşulları gözönüne alınarak KADEK, 11 kişilik bir başkanlık konseyi tarafından yönetilecektir... Türkiye’de demokrasiye geçişe yardımcı olacaksa, HADEP’i de, ANAP’ı da destekleriz.”16

Düzeysiz Politika

AB Temsilciler Konseyi, PKK’nın adını KADEK olarak değiştirdiğini açıklamasından bir hafta sonra, Türkiye’yle adeta alay eden bir karar aldı. Türkiye’nin uzun yıllar istemesine karşın bir türlü terör örgütleri listesine almadığı PKK’yı, bu listeye aldığını açıkladı; örgütü değil, artık terk ettiği ismini terör örgütü ilan etti.
Aynı gün, AB Dış Politika ve Ortak Savunma Yüksek Temsilcisi Javier Solana, DHKP-C’nin Brüksel’deki “temsilcileri” ile görüşerek, onların “Türkiye hakkındaki şikayetlerini” dinledi.17 Bu gelişmelere, Türkiye’den hiçbir tepki gelmedi.
Türkiye’nin tepkisizliği, Avrupalıların Kürt konusundaki istekleri arttırmasına neden oldu ve kabul edilmez karar ve davranışlar sürdürüldü. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 2 Mayıs 2002’de Strasbourg’da toplanarak Türkiye’den kesinleşen cezaları nedeniyle cezaevinde bulunan DEP milletvekilleri Leyla Zana, Selim Sadak, Hatip Dicle ve Orhan Doğan’ın yeniden yargılanmalarını istedi.18
8 Mayıs’ta, İsveç Dışişleri Bakanı Anna Lindh, KADEK’in terör örgütleri listesine alınmasına karşı çıkarak İsveç’in, “Kürtlerin Hakları” için Avrupa Birliği organlarında çok güçlü bir destek sağlayacağını açıkladı.19
İki gün sonra, 10 Mayıs’ta, Güneydoğuda “temaslarda” bulunan Avrupa Parlamentosu Heyeti Başkanı Joost Lagendijk, HADEP ile PKK arasında “bir duvar örülmesinin” olanaksız olduğunu belirterek, Anayasa Mahkemesinde hakkında kapatma davası açılan HADEP’in kapatılmamasını istedi.20

Kürdistan'lı” Türkiye Haritası

İsveç’in en çok satan Aftonbladet gazetesi 12 Mayıs’ta, Turizm Bakanlığının katkısını alarak hazırladığı turizm ekinde, Güneydoğu Anadolu Bölgesini Kürdistan olarak gösteren bir Türkiye haritası yayınladı.
Bu tür haritaların Batıda yayınlanması artık “olağan” duruma gelmişti ancak Aftonbladet olayında “olağan” olmayan, Turizm Bakanlığının bu gazeteye 46 bin kronluk (6.5 milyar lira) ilan vermesi ve Türkiye’nin İsveç Büyükelçisi Selim Kuneralp’in konuyla ilgili söylediği sözlerdi.
İşgal İstanbul’unun işbirlikçi gazetesi Ali Kemal’in torunu olan Selim Kuneralp, Kürdistanlı Türkiye haritasını “kaydadeğer” bulmadı ve şunları söyledi: “O haritada Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerler buralardır denmek isteniyor. Hukuki ya da siyasi geçerliliği olan bir harita olarak yayınlanmıyor. Kaldı ki hukuki ve siyasi amaçlı yayınlasa bile ne yapabiliriz bilemiyorum. Bu olayı mahkemeye götürsek sanırım burada kıyametler kopar ve mahkeme Kürdistan bölgesidir diye karar bile verebilir.”21

Türk Hükümeti PKK'yla Diyalog Kursun”

18 Haziran 2002’de Brüksel’de toplanan AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu toplantısına sürgündeki Kürt Parlamentosunun temsilcileri de alınmak istendi. Komisyon Eşbaşkanı Joast Lagendijk, Türkiye’nin PKK ile diyalog kurması gerektiğini, bu yapılmadığında “Kopenhag kriterlerinin yerine gelmemiş olacağını” belirterek şunları söyledi: “Türkiye’de öyle bir hava estiriliyor ki, sanki idam cezası kaldırılıp Kürtçe eğitime izin verilirse herşey tamam olacak. Hayır öyle olmayacak.”22
Türk hükümetinin PKK’yla “diyalog” kurması yönündeki istem, 15 Kasım 2000 tarihindeki karardan sonra ikinci kez dile getiriliyordu. Bu istemi, 2002’de yönetime gelen AKP hükümetleri tarafından yerine getirildi ve bu girişime açılım süreci adı verildi.
Bu gelişmelerin olduğu günlerde, ANAP’lı Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler, PKK’nın siyasallaşmasını isteyen şu açıklamayı yaptı: “PKK’nın dağda olmasındansa siyasette olması iyidir. Sözlerimin anlamı açıktır. Ben bugünkü yasalar, seçim ve siyasi partiler kanunu çerçevesinde hareket etmeleri kaydıyla diyorum. Biz onları sandıkta yeneriz.”23
Mehmet Keçeciler Türk Ulusunun bütünlüğüne karşı silahlı bir eylem içindeki PKK’ya, meşruiyet kazandıracak bir statü isterken; Genel Başkanı Mesut Yılmaz 19 Haziran 2002’de, ulusal varlığın simgesi olan bayrakla adeta alay ediyor ve küçümser bir tavırla; “Biz hala Apo’nun idamıyla uğraşıyoruz, hala bayrak mayrak bilmem ne din istismarıyla uğraşıyoruz” diyordu.24
Aynı Partinin Muş Milletvekili Mehmet Güneş ise, ulusal değerleri yadsıyan davranışı daha da ileri götürüyor ve şunları söylüyordu: “Hemen her ilde düzenlenen kurtuluş günü kutlamalarının artık kaldırılması gerekir. Bu törenlerde Yunanlıları denize döküyoruz, Fransızlara, İngilizlere lânet okuyoruz. Adam bulunamadığı için belediyenin çöpçülerine Fransız, İngiliz, Yunan askerlerinin kıyafetlerini giydiriyorlar. Ellerindeki kılıç ve tüfeklerle yerde yatan düşman askerlerini dürtüyorlar. Dürtülen adam da kıkır kıkır gülüyor.”25

Olağanüstü Ülke: Kürdistan”

Avrupa Parlamentosu Başkanı Joseph Borrel 2010’da Diyarbakır’a geldi. Güneydoğu Bölgesi'nden Kürdistan diye sözederek, “Kürdistan’ın olağanüstü bir ülke” olduğunu söyledi. Kürtlerin kendi devletlerini kurması gerektiğini ileri sürdü ve şöyle dedi: “Kürtlerin kendi devletlerine sahip olmayı istemeleri, demokratik bir olgudur. Kürtler ayrı bir kültürel kimliğe sahiptir. Devlet kurma konusundaki istekleri, doğal ve demokratik bir çözüm olacaktır.”26
Avrupa Parlamentosu, Eylül 2014’de aldığı bir kararla, Avrupa Birliği ülkelerini “Kürdistan Bölgesi’ne” silah yardımı yapmasını desteklediğini açıkladı. Kararda şunlar söyleniyordu: “Avrupa Parlamentosu, üye ülkelerin Kürdistan Bölgesi’ne askeri yardım yapmasını, silah göndermesini destekler. Avrupa Parlamentosu, Kürdistan Bölgesi’nin bölgeye sığınan mültecilere yönelik insancıl ve cömert tavrından haberdardır. Ağır olan bu yükü kaldırması için Avrupa Birliği ve bağlı kurumlara Kürdistan Bölgesi’ne yardımda bulunması çağrısı yapar. Avrupa Parlamentosu, Suriye Kürtlerine özel yardım yapılmasını ister.”27

Yüzyıllık Politika

Batılı devletlerin Ortadoğu’ya yönelik Kürt politikalarında, yüzyıl önceye göre temel bir ayrım yoktur. Bölgede güçlü ve bağımsız bir Türkiye istemiyorlar ve toplumsal gerilik içindeki yerel unsurları bu amaç için kullanıyorlar. Brüksel’in dilinden düşürmediği “insan hakları”, “demokrasi” ve “azınlık hakları” gibi kavramların kuşkusuz bir değeri yok. Washington ya da Avrupa başkentlerinden yapılan ve inandırıcılığı olmayan bu tür açıklamalar, seksen yıldır yapılıyor.
İngiltere’nin 1920’lerdeki Kürt politikasını ele alan Internationale Press gazetesi 5 Ağustos 1930 tarihli sayısında şunları yazıyordu: “Eğer bugün İngiliz ‘bilginleri’ dünya tarihinde önce Kürtlere karşı ‘adalet’ sağlanması gerektiğinden ve ‘gerçek Kürdistan’ın’ kurulmasına yardımın zorunlu olduğundan dem vuruyorsa, doğrusu bu ‘adalet’in fazlasıyla petrol ve kan koktuğunu söylemek gerekir.”28
İngilizlerin 1920’lerdeki fazlasıyla petrol ve kan kokan siyaseti, bugün aynı anlayış ve aynı yöntemlerle AB ya da ABD politikalarında sürdürülmektedir. Bu ülkelerde, devlete yönelik eleştiri ve karşı çıkışa hoşgörü gösterilmezken, Türkiye’de terörle beslenen ayrılıkçılık örgütlenerek desteklenmektedir. Bölücülük ve gericilikle uğraşan Türkiye insan haklarını çiğnemekle suçlanıyor ve suçlamalarının temeline, azınlık hakları, anadilde eğitim ve Kürtçe TV gibi “petrol kokan” “demokratik” istekler yerleştiriliyor.

DİPNOTLAR

1 “Tunç Bilget’in Parlamento Konuşması” TBMM Tutanak Dergisi, 11.11.1992, sf.274–280, ak. Hülya Yalçınsoy–Adil Aşırım, “Türkiye’deki Siyasi Partilerin Avrupa Birliğine Bakışı” SUDE AJANS Ekim 2000, sf.198–199
2 a.g.e. sf.200
3 Ekonomic and Social Committee of the European Communities, Opinion, Relations Between the European Union and Turkey, CES 1314/93, Brüksel, 22 Dec. 1993, sf. 3; ak. Türk–İş Yay., “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor” sf.6
4 Bitmeyen OyunMetin Aydoğan, Umay Yay., Şubat- 2002, 8.Bas. sf.162-163
5 a.g.e. sf.84
6 Europaean Parliament, Resolution on the Situation in Turkey and the offer of a cea sefire made by the PKK (B4–0060, 0076, 0086 and 0089/96), 18.01.1996; ak. Türk–İş Yayınları “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor?” sf.7
7 Europaean Parliament, Resolution on human rights and the situation in Turkey (B4–0769, 0797, 0820 and 0828/96) 20.06.1996; ak. Türk–İş Yayınları “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor?” sf.8
8 Europaean Parliament, Resolution on the political situation in Turkey (B4–0986, 0987, 0988, 0989, 0990/96 and B4–0991/96) 19.09.1996; ak. a.g.e. sf.8
9 “Güreş : Terörü Amerika da Destekliyor” Gözcü, 04.11.1996
10 “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor?” Türk–İş Yayınları, sf.9
11 Europaean Parliament, Europaean Parliament, Resolution on the 1999 Regular Report from the Commission on Turkey’s progrress towards accession (COM–1999) 513–C5–0036/2000–2000/2014 (COS), 15.11.2000; ak. Türk–İş Yayınları “Avrupa Türkiye’den Ne İstiyor?” sf.11
12 “Verheugen : HADEP’in Kapatılması AB’ne Ters” Cumhuriyet 28.02.2002
13 “Sıktın Artık Cloudia Roth” Hürriyet, 24.11.2000
14 “AB’es Bakış!” Mustafa Balbay, Cumhuriyet 29.03.2002
15 “PKK, PAG Oldu” Hürriyet, 26.03.2002
16 “Yeni PKK: ANAP’ı Bile Destekleriz” Hürriyet 17.04.2002
17 “Geciken Karar”, Cumhuriyet, 30.04.2002
18 “DEP’liler Yeniden Yargılansın”, Cumhuriyet, 03.05.2002
19 “Olay Bakan KADEK’e Sahip Çıktı”, Hürriyet, 09.05.2002
20 “HADEP Kapatılmasın” Cumhuriyet, 11.02.2002
21 “Sefir Beyden Tuhaf Savunma” Hürriyet, 13.05.2002
22 “Terörle Diyalog da Kriterlerden” Cumhuriyet, 19.06.2002
23 “Siyasi PKK Dağdakinden İyidir” Hürriyet, 24.02.2002
24 “Hala Bayrak Mayrakla Uğraşıyoruz” Hürriyet, 20.06.2002
25 “Kurtuluş Günleri Kaldırılsın” Hürriyet, 11.05.2002
26 www.sondalga.com
27 www.kurdistanaktuel.com
28 “Bitmeyen Oyun” Metin Aydoğan, Umay Yay., 2005, 37. Bas., sf.219

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder