Temelini
Kemal
Derviş’in
attığı, yasal dayanaklarını 57.Hükümetin (DSP-MHP-ANAP)
gerçekleştirdiği izlenceyi (proğramı) Recep
Tayyip Erdoğan
hükümetleri uyguladı. AB ve ABD’nin istediği “yasaların”
ana
bölümü
Kemal
Derviş döneminde
çıkarılmıştı. Yasaların uygulanması
ve
yeni yasaların çıkarılması AKP döneminde gerçekleşti. Bu iki
dönem, kişiler değişmiş olsa da, gerçekte birbirini tamamlayan
tek bir süreci oluşturuyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus
devlet yapısına son verecek tek bir süreç. 1838
Türk-İngiliz Ticaret Anlaşması, nasıl
Tanzimat ve
Islahat uygulamalarını
getirip Osmanlı’yı yıkıma götürdüyse, Güçlü
Ekonomiye Geçiş izlencesi
de AKP uygulamalarını getirerek Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıma
götürecekti.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
30 Nisan 2015 Perşembe
27 Nisan 2015 Pazartesi
KEMAL DERVİŞ VE “GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ”
Kemal
Derviş, yeniden ortaya
çıktı. Küresel karar vericilerce 2001’de Türkiye’ye
gönderilen ve Türk ekonomisini çökerten ekonomik-siyasi dönüşümü
gerçekleştiren bu kişi, Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğu
günümüzde siyasi alanda yeniden boy gösteriyor. CHP Genel
Başkanı; “çözüm
sürecini sevindirici bulan”,
“Aptullah
Öcalan'a
hain denmemesini isteyen” Kemal
Derviş’i yönetime
geldiklerinde bakan yapacağını söylüyor. Alttaki yazıda,
Derviş’in
2001’deki gelişinin ve yaptıklarının öyküsünü bulacaksınız.
23 Nisan 2015 Perşembe
23 Nisan 1920: "İSTİKLAL MECLİSİ"
Birinci
Meclis,
ulusal bağımsızlıktan ödün vermeyen, tutsaklığın her türüne
karşı çıkan Müdafaa-i
Hukuk
anlayışının doğal sonucuydu. Ulusun yazgısına yön
vererek toplumun her kesimini etkiliyor, güç aldığı halkı tam
anlamıyla temsil ediyordu. Bağımsızlık savaşı yürütürken
devlet kurmaya girişilmişti ve meşruiyetini
ulusal varlığın korunmasından alıyordu. Dünya siyasi tarihinde
örneği olmayan, gerçekten demokratik, savaşkan bir yönetim
organı, benzersiz bir temsil kurumuydu. Yetkisini ve yaptırım
gücünü, kabul ettiği anayasadan değil, millet istencini
(iradesini) yansıtan, yazılı olmayan ve kökleri eskiye giden
özgürlük tutkusundan alıyordu.
20 Nisan 2015 Pazartesi
ULUS DEVLET KARŞITLIĞI
Ayrıcalıklı
üstünlüklerin ve toplumsal varsıllığın korunması ya da ele
geçirilmesi, bu yöndeki istekleri eyleme dönüştürecek olan
devlet aygıtının gücüyle ilgili bir sorundur. Her devlet
kendinden güçsüz devletleri etkisi altına alır, güçlü
olanlarca da etki altına alınır. Yaşambilimin (biyolojinin) doğal
yasalarına benzeyen bu gerçek, etkili işleyişini ve kaçınılmaz
sonuçlarını her zaman yürürlükte tutmuştur. Günümüzde
uygulanan ulus-devlet karşıtı Yeni Dünya Düzeni politikaları,
çok yönlü uygulama yöntemleri ve teknolojik olanaklarla
devletlerarası çatışmanın en ileri türünü oluşturur.
16 Nisan 2015 Perşembe
AVRUPA BİRLİĞİ VE ERMENİ KARARLARI
1970’lerden
beri biçim değiştiren ancak yoğunluğundan bir şey yitirmeyen ve
bugün de yürürlükte olan Batının Ermeni politikası, kesin ve
saltık (mutlak) bir biçimde Türkiye’den toprak istemeye
yöneliktir. Olayların ortaya çıkışı, gelişmesi, gündemde
tutulması ve alınan kararlar, bu savın açık kanıtlarıdır. AB
organlarının aldığı kararlar ve bu kararların uluslararası bir
boyut kazandırılarak yaygınlaştırılması, toprak talebinin ön
hazırlıkları ve kamuoyu oluşturma girişimleridir.
13 Nisan 2015 Pazartesi
CUMHURİYET’İN TARIM DEVRİMİ
Cumhuriyet
yönetimi kurulduğunda ülke topraklarının çok azı tarıma
açılabilmişti. Tarımın verimliliği, hemen tümüyle doğa
koşullarına bağlıydı. Eşkıyalık
köylüyü
rahatsız ediyor ve ağaya sığınma eğilimini yaygınlaştırıyordu.
Ürünün onda birini oluşturan Öşür
vergisi,
üretici köylü üzerinde bir baskı aracıydı ve bu vergiyi
toplayan mültezimler
köylünün
korkulu rüyası durumuna gelmişti. Onda birlik oran, kimi yerde
gerekçe gösterilmeden, beşte bire kadar çıkarılıyordu. Ürün
öncesi borçlanma
ve tefecilik,
kanayan toplumsal bir yara durumundaydı. Yol ve hayvan vergisi
köylüyü huzursuz ediyor, geçimini hayvancılıktan sağlayan
göçerler ve küçük çiftçilerin geliri, olumsuz yıllarda,
vergi
vermek bir yana kendini besleyemez düzeyde kalıyordu. Cumhuriyet
yüzyılların birikimi olan bu dev gibi sorunlara ivedilikle çözüm
bulmak zorundaydı. Ancak, elde ne para ne de yetişmiş kadro vardı.
9 Nisan 2015 Perşembe
OSMANLILARDA YÖNETİM BİÇİMİ VE EKONOMİ
Osmanlılar
ele geçirdikleri Bizans topraklarında, derebeylerin (feodallerin)
büyük çiftliklerini devlet adına kamulaştırıyor ancak
Hıristiyan köylülerin topraklarını kendilerine bırakıyordu.
Toprak işlerinde, halkı gözeten uygulamalar yapıldığı için,
Rum köylüler Bizans yönetimine göre daha iyi bir yaşam
sürüyordu. Feodal baskı altındaki köylüler, “
Türk yönetiminin sağladığı adaletin, yoksulları soyluların
baskı ve zulmünden kurtardığını”
söylüyor ve kendi istekleriyle Osmanlı uyruğuna geçiyordu.
6 Nisan 2015 Pazartesi
FENER RUM PATRİKHANESİ
Fener
Rum
Patrikhanesi,
kendisine
tanınan
ayrıcalıklara karşın,
Fatih’ten
günümüze
dek
Türk düşmanlığını hiçbir dönemde bırakmadı. Kuşaktan
kuşağa aktarılan kin ve nefret, siyasi ereklerle birleştirilerek
genlere işleyen bir kalıt (miras) olarak hep canlı tutuldu.
Kendini güçsüz gördüğü dönemlerde susarak, güçlü
gördüğünde ise saldırarak, yurtiçindeki bir tehdit unsuru
olarak varlığını sürdürdü. Anadolu’da Türk egemenliğine
son vermek isteyen Batı saldırısının, her dönemde gönüllü
işbirlikçisi oldu. Fener
Rum Patrikhanesi, bugün
dokunulmazlığı olan bir dükalık gibidir. Uluslararası etki gücü
yüksektir. Destekçisi çoktur. Türkiye’de cemaati çok azdır
ancak Hıristiyan dünyasında ekümen
bir kilise olarak
kabul edilmektedir. Türkiye’den istedikleri artık; “Cihan
Patrikliği”,
“ekümenlik
hakları”,
“kızılhaç
televizyonu”, “dinler arası diyalog” ve
“Diyanet
yanında temsil”
gibi noktalara varmıştır.
2 Nisan 2015 Perşembe
BİLKENTLİ ÖĞRENCİLERLE 68 KUŞAĞI KONULU GÖRÜŞÜM (RÖPORTAJ)
68
Kuşağının
en belirgin özelliği, eylem ve düşüncede toplum çıkarlarını
önde tutan bir anlayışa sahip olması, olay ve gelişmelere
kişisel değil toplumsal bir anlayışla bakmasıdır. Kaynağını
ulusal bağımsızlık istencinden alan düşünsel yapısına,
ilkelerine ve halkın değerlerine birinci derecede önem vermiştir.
Savaşım biçimini Kemalizmden
almıştır ancak yaşadığı dönemi ve bu dönemin özelliklerini
inceleyerek, sürekli arayış ve yenileşme çabası içinde
olmuştur... Düşünce ve davranışlara sorgulayıcı tutum
egemendir; öğrenme ve bilinçlenme istemi yüksektir. 68’lilerde
okumak, neredeyse yaşamsal bir gereksinim, bir tutku olmuştur.
Okumak, öğrenmek, öğrendiğini uygulamak, o günlerin en geçerli
ve en çok değer verilen davranış biçimiydi... Okuyup öğrenmek
ve eylem içinde olmak, gençliğe yüksek düzeyli bir özgüven
duygusu vermişti. Gençler okuyup öğrendikçe, çevresindeki
insanlardan, özellikle de ülkeyi yöneten politikacılardan çok
daha ileri bir konuma gelmişler ve bu durum onların, yaşlarından
beklenemeyecek düzeyde özgüven kazanmasına yol açmıştı. O
dönemdeki gençlik örgütlerinin genel kurulları,
üniversitelerdeki açık oturum, panel ya da forumlar, yalnızca o
günlerdeki değil, bugünkü parti kurultaylarından çok daha
ilerdeydi. Konuşma ve tartışmalar, çok daha nitelikliydi;
bilimsel içeriğe sahipti. Panel ya da forumlar 6–7 saat sürer,
salonlarda oturacak yer kalmazdı. O dönemde yaşanan aşılması
güç sorun, eylem düzenlemek değil düzenlenecek eylem için salon
bulmaktı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)