12 Ocak 2015 Pazartesi

AB YETKİLİLERİNİN TÜRKİYE AÇIKLAMALARI


Avrupa’nın geleceğinde, ne olursa olsun Türkiye’nin yeri yoktur. 70 Milyon Türk vatandaşını Avrupa içinde serbestçe dolaştırmayız. Avrupa’nın İran, Suriye, Irak gibi ülkelerle sınır komşusu olmasını kabullenemeyiz. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Genç ve hızlı büyüyen nüfusunun satınalma gücünden faydalanmalıyız. Bu ülkeye ihracatımızı sürdürmeliyiz. Ancak, bu ülkenin globalleşmenin temel prensiplerine sahip olmadığını ve uluslar arası kardeşliği içine sindiremediğini de görmeliyiz.” Helmut Schmidt, Almanya eski Başbakanı


De Gaulle’den Jack Lang’a

Avrupa Birliği örgütlerinde görev yapan kişilerin Türkiye’ye dönük açıklamaları, Birliğin, daha kuruluş aşamasında belirlediği Türkiye politikasının doğal uzantılarıdır.
Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle’ün Ankara Anlaşması hazırlanırken, 1962’de, “Türkiye ne tümüyle dışarı itilmeli ne de içeri alınmalıdır”1 tümcesiyle biçimlendirdiği politik tutum, Avrupa’da gelenekselleşmiş olan Türk karşıtlığıyla birleşince, karşımıza siyasi söylemi aşan ve çoğu kez aşağılamaya varan açıklamalar çıkmaktadır. Konu Türkiye olduğunda, Avrupalıların en ‘kibarında’ bile, değersiz görmeye dayanan ve açık ya da örtülü biçimde dile getirilen, düşmanca bir kabalık öne çıkar.
Avrupa Birliği İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Claudia Roth, 23 Kasım 2000’de Diyarbakır’a geldi; burada, değişik kesimlerle görüşmeler yaptı, açıklamalarda bulundu. Gezisi sırasında kendisini koruyarak düzeni sağlayan polislerle tartıştı, işgalci güç olarak gördüğünü belli eden tavırlarla onları azarladı hatta “üzerlerine yürüdü.”2
Belediye Başkanı Ferudun Çelik’i ziyaret ederken çevresinde toplananlara Kürtçe teşekkür etti ve şu açıklamayı yaptı: “Leyla Zana’nın Türkiye Büyükelçisi olarak atanmasını istiyorum. Bu Türkiye için çok iyi olurdu. Diyarbakır Belediye Başkanı Ferudun Çelik’de çok iyi bir büyükelçi olabilir. Kürt kimliği tanınmalı af cezaevindeki Kürtleri de kapsamalıdır. Kürt güneşi parlıyor. Bu Kürt güneşi ışıklarından birini arkadaşım Leyla Zana’ya göndermek istiyorum.”3
Fransa eski Kültür Bakanı Jack Lang, 27 Mayıs 1999’da Paris’te toplanan “Avrupa Solu Zirvesi”’nde şunları söyledi: “Demokrasi ve insan haklarına verdiğimiz değerleri yalnızca sınırlarımız içinde değil, sınırlarımız dışında da savunacağız. Gelecekte ve gerekirse bugün, Kosova’da yaptığımız gibi (Yugoslavya’nın bombalandığı günler) Kürt halkını da savunup koruyacağız. AB’nin ne stratejik ne de ekonomik çıkarları diktatörle mücadelemizi önleyemez.”4

Türkiye AB’ne Alınmayacak”

AB yetkilileri, Türkiye’yi Birliğe almayacaklarını açıkça söylediler, en yetkili kişiler bu yönde açıklamalar yaptı. AB Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Tom Spencer, Amerikan Dow Jones Haber Ajansı’na verdiği demeçte şöyle diyor: “Türklere ileride bir gün AB’nin parçası olacakları yolunda 30 yıldır söz vererek hiç dürüst bir davranışta bulunmadığımızı düşünüyorum. Çünkü gerçek, AB’nin Türkiye’yi üye olarak kabul etme yolunda hiçbir niyetinin olmadığıdır. Türkiye, bir yandan köktendincilerin diğer yandan bizim tutmayacağımız sözlerin arasında sıkışmış durumdadır. Türkiye’ye gerçek niyetimizi anlatmamız daha dürüst bir davranış olurdu...”5
Almanya eski Başbakanı Helmut Schmidt konu hakkında şunları söyledi: “Avrupa’nın geleceğinde, ne olursa olsun Türkiye’nin yeri yoktur. 70 Milyon Türk vatandaşını Avrupa içinde serbestçe dolaştırmayız. Avrupa’nın İran, Suriye, Irak gibi ülkelerle sınır komşusu olmasını kabullenemeyiz. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Genç ve hızlı büyüyen nüfusunun satınalma gücünden faydalanmalıyız. Bu ülkeye ihracatımızı sürdürmeliyiz. Ancak, bu ülkenin globalleşmenin temel prensiplerine sahip olmadığını ve uluslar arası kardeşliği içine sindiremediğini de görmeliyiz.” 6
Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard D’estaing ise şunları söyledi: “Türkiye’nin Avrupa Birliği içinde yeri olmayacak. Bugün, Avrupa’da hiçbir lider Türkiye’yi AB içinde istemiyor. Yarın için de böyle bir niyetleri bulunmamaktadır. Türkiye’ye haksızlık ediliyor. Çünkü Türkiye AB tarafından aldatılıyor. Helsinki’de aday yapılması Türkiye’ye boşuna umut vermektedir.”7
Katolik Kilisesi’nin AB-Türkiye ilişkileri konusundaki görüşü politikacıların görüşlerinden daha serttir. İtalyan piskoposlarının yayın organı L’Avvanire’nin 3 Ocak 2000 günlü yayınında diplomatik dil kullanılmıyor ve açıkça şunlar söyleniyor: “Müslüman Türkiye’nin AB’ne girmesi kimliğimize gölge düşürür. Bu üyelik, yan yana büyüyen Hıristiyan gelenekleri ile şekillenen Avrupa medeniyetlerinin temelindeki ittifakları sarsar. Unutmamalı ki ‘Avrupa Fikri’, başlı başına ‘Düşman Türklere’ ve Türkiye’nin başını çektiği İslam dünyasına karşı gelişti. Ankara ile yakın ilişkileri geliştirmeye evet. Ama farklı tarihi ve kültürel gerçekler farklı kalmalıdır.”8

Sevr’i Artık Kabul Edin”

Türkiye Avrupa Birliği Karma Komisyonu üyesi Fransız parlamenter Jacques Toubaon açık konuştu ve Türkiye’den Sevr’i kabul etmesini istedi. Toubon, Barzani’nin Türkiye’yi tehdit ederek “devlet kurmak Kürtlerin hakkıdır” açıklamasını yaptığı günlerde Türkiye’nin “Sevr’i artık kabul etmesi” gerektiğini söyledi.
Brüksel’de yapılan komisyon toplantısında, Türk Parlamenterlerine “Avrupa Birliği’nin kararı var. AB’ye üye olabilmeniz için Ermeni soykırımını kabul etmek zorundasınız. Ayrıca Sevr Anlaşması’nı da kabul etmeniz gerekir” dedi.9 Yunanlı parlamenter Morios Matsakis, aynı toplantıda, Türk temsilcilerinin yüzüne karşı, “sizler yalnızca 20.yüzyılda üç soykırım yapmış bir ülkeyi temsil ediyorsunuz. Önce Ermenileri sonra Rumları, sonra da Kürtleri katlettiniz” dedi.10

Diyarbakır Başkenttir”

Avrupa Parlamentosu İnsan Hakları Alt Komisyonu Başkanı ve Fransız Yeşiller Partisi Milletvekili Helene Flautre, 22 Ekim 2004’te Diyarbakır’a geldi. Çınar ilçesine bağlı Tellikaya köyünde, köylülerle “basına kapalı” bir toplantı gerçekleştirdi ve daha sonra gazetecilere şu açıklamayı yaptı: “Diyarbakır Kürt bölgesinin başkentidir ve çok önemli bir kenttir; Tüm sorunların çözüm noktasıdır. Türkiye’nin AB’ye giden yolu Diyarbakır’dan geçmektedir. Türkiye AB’ye girebilmek için insan haklarında iyileştirmeler yapmalıdır.”11
İtalyan Vittorio Agnolette, Alman Andre Brie, Tobias Pflueger, Karin Schüttpelz ve Feleknaz Uca (Kürt kökenli Alman), Portekiz Miguel Porta ve Çek Miroslov Ransdorf’dan oluşan yedi kişilik Avrupa Parlamentosu Kurulu, 26 Kasım 2004’te Diyarbakır’a geldi.
Önce Belediye Başkanı Osman Baydemir’i ziyaret eden kurul, daha sonra Diyarbakır Barosu avukatlarıyla birlikte yargısız infaz sonu öldürüldüğü savlanan (iddia edilen) Ahmet Kaymaz’ın ailesini görmek için Mardin Kızıltepe’ye gitti. Çek Parlamenter Miroslov Ransdorf, ziyaret sırasında, Osman Baydemir’e kurul adına şunları söyledi: “Türkiye AB’ye girmek istiyorsa, bölgenize ve Diyarbakır’a yatırım yapmak zorundadır. Sizin politik duruşunuzu ve mücadelenizi destekliyoruz. Her ne kadar desteğimiz şu anda az olsa da bölgenize, mücadelenize, Kürdistan’a katkı sunmaya çalışıyoruz; katkı sunmayı sürdüreceğiz. Kürt sorununun çözülmesi hepimiz için önemli bir şans ve fırsat olacaktır.”12

Yugoslavya Modelini Uygulayın”

Almanya Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher, Almanya’nın önemli gazetelerinden Süddeutsche Zeitung’a 1992 yılında verdiği demeçte: “Biz Yugoslavya’da yeni bir model oluşturduk, Türkler de Kürtlerle buna benzer bir model üzerinde anlaşmalıdırlar” dedi.13 “Yugoslavya’da oluşturulan yeni modelin” Yugoslavya’yı ne hale getirdiği ortadayken; Türkiye’yi yönetenler, alınan kararlara ciddi bir tepki göstermediler, tam tersi AB’nden gelen istekleri yerine getirmek için birbirleriyle yarıştılar; Yarışmaya da devam ediyorlar.

DİPNOTLAR

    1 “Türkiye’deki Siyasi Partilerin Avrupa Birliğine Bakışı” Hülya Yalçınsoy-Adil Aşırım, SUDE Ajans, Ekim 2000, sf.24
    2 Hürriyet, 24.11.2000
    3 Hürriyet, 24.11.2000
    4 “Avrupa Değerlerini Silahla Savunuruz” Mine Kızılkanat, Milliyet, 29.05.1999
    5 “AB : Türkiye’yi Oyalıyoruz” Cumhuriyet 12.07.1999
    6 Hürriyet 24.04.2000
    7 “Bıçak Sırtı” Prof. Erol Manisalı, Cumhuriyet. 10.05.2000
    8 “Kilise Türkiye’nin AB üyeliğine Karşı” Nilgün Cerrahoğlu, Milliyet, 10.01.2000
    9 Cumhuriyet, 25.02.2005
    10 “Ankara’dan Özerkliğe Yeşil Işık” Cumhuriyet, 22.06.2004
    11 “Diyarbakır Kürt Bölgesi Başkenti” Cumhuriyet, 23.10.2004
    12 “AP’nın İsteği Kürdistan” Cumhuriyet 28.11.2004
    13 “Bitmeyen Oyun” Metin Aydoğan, Umay Yay., Şubat. 2002, 8.Bas. sf.84

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder