31 Aralık 2014 Çarşamba

ABD’NİN TÜRKİYE’YE YERLEŞMESİ


1945-1950 arasında temelleri atılan ve daha sonraki dönemlerde etkisi ve uygulama alanı genişleyerek sürdürülen ABD’ye bağımlılık, resmi politikaya o denli yerleşmiştir ki; ihtilaller, darbeler dahil hiçbir yönetim değişikliği bu politikayı değiştirememiştir. ABD için Ortadoğu, “siyasi, askeri ve ekonomik çıkarların birleştiği kavşaktır ve yaşamsal önemdedir”. Bu nedenle Amerikalılar, Türkiye’yi “hiçbir koşulda bırakılmayacak” bir ülke olarak görür. Yüzyıl başında askeri güçle elegeçirilmek istenen Türkiye, bugün siyasi ve ekonomik ilişkilerle elegeçirilmiş, emperyalizm içsel bir olgu durumuna gelerek ülke içine yerleşmiştir.

29 Aralık 2014 Pazartesi

ABD’NİN TÜRKİYE’YE GİRİŞİ


1945-1950 arasında temelleri atılan ve daha sonraki dönemlerde etkisi ve uygulama alanı genişleyerek sürdürülen ABD’ye bağımlılık, resmi politikaya o denli yerleşmiştir ki; ihtilaller, darbeler dahil hiçbir yönetim değişikliği bu politikayı değiştirememiştir. ABD için Ortadoğu, “siyasi, askeri ve ekonomik çıkarların birleştiği kavşaktır ve yaşamsal önemdedir”. Bu nedenle Amerikalılar, Türkiye’yi “hiçbir koşulda bırakılmayacak” bir ülke olarak görür. Yüzyıl başında askeri güçle elegeçirilmek istenen Türkiye, bugün siyasi ve ekonomik ilişkilerle elegeçirilmiş, emperyalizm içsel bir olgu durumuna gelerek ülke içine yerleşmiştir.

26 Aralık 2014 Cuma

CUMHURİYET VE TAKVİM, SAAT, ÖLÇÜ BİRİMLERİ YENİLEŞMESİ




Osmanlılar; uzun süre Türk Takvimi’yle, Hicri Kameri takvimi birlikte kullandılar. I.Mahmut döneminde, 1740’da, Hicret tarihinden başlayan, ancak Güneş yılı esasına dayanan ve yılbaşı 1 Mart olan Rumî, Malî ya da Hicri Şemsi denilen yeni bir takvim daha kullanılmaya başlandı. Devlet, 1917’de savaş sırasında, Gregoryen takvimi de kullandı ve takvim konusu tam bir karmaşa durumuna geldi. Osmanlı ülkesinde, aynı anda altı tür takvim kullanılıyordu. Türkiye Cumhuriyeti, 26 Aralık 1925’te çıkardığı yasayla karmaşaya son verdi ve dünyanın büyük bölümünde kullanılmakta olan Gregoryen esasına dayalı Miladi Takvim’i kabul etti.


24 Aralık 2014 Çarşamba

AB ORGANLARININ TÜRKİYE KARARLARI


Avrupa Birliği kurumlarının Türkiye için aldığı kararlarını olduğu gibi aktarmak, bilinç yetersizliğinin yaygın olduğu günümüz ortamında, kuramsal açıklamalardan ya da kapsamlı yorumlardan daha etkili olacaktır. “Biz söylemiyoruz, bakın onlar söylüyor” yaklaşımıyla yapılan aktarımlardan da sonuç çıkaramayanlar, gerçeği görmek istemeyen onmaz (iflah olmaz) çıkarcılar ya da onların hizmetindeki bilinçli bilinçsiz bağnazlardır. Gerçeği görüp anlamayı istemeyenlere bir şey anlatılamaz. Bunlar düşünme yeteneğini yitirmiş insanlardır.

22 Aralık 2014 Pazartesi

EGE SORUNU, YUNANİSTAN VE AVRUPA BİRLİĞİ


Türk politikacılarındaki bilgi ve düzey düşüklüğü ile AB’ye karşı gösterdikleri “aşırı” ve “sözdinler” istek, Yunanistan’a, bağlı olarak da AB yöneticilerine; Ege konusunu diledikleri gibi ele alma, “özgürce” yorumlama ve “yorumları” Türkiye’ye karşı kullanma yönünde geniş bir serbest alan yaratmaktadır. Birbiriyle olan ilintileriyle karmaşık bir sorunlar yumağı durumuna getirilen; Kara Suları, Hava Sahası, Kıta Sahanlığı ve Yunan Adalarının Silahlandırılması’ndan oluşan Ege “sorunu” önemi ve özgünlüğü olan bir konular bütünüdür. Gördüğü uluslararası destek nedeniyle Türkiye’ye karşı siyasi üstünlük sağlamış olan Yunanistan’a, konuyu sorun durumuna getirecek yeni fırsatlar vermektedir.

19 Aralık 2014 Cuma

TRABLUSGARP, BALKAN SAVAŞLARI VE MUSTAFA KEMAL


Mustafa Kemal Balkan Savaşı’nı haber alınca Trablusgarp’tan ayrıldı ve savaşa katılmak üzere yola çıktı. Romanya üzerinden İstanbul’a giderken yolda aldığı haberlere ve Ordunun bu kadar kolay yenilmesine inanamıyordu. Trakya Türklerinin yaşadığı acılara, büyük toprak yitiklerine, özellikle de Selanik’in yitirilmesine çok üzüldü. Doğduğu yer olan 538 yıllık ata yadigarı bu güzel kent, birkaç hafta içinde elden çıkmıştı. Bu olayı, yaşadığı sürece, onarılmaz bir acı olarak içinde taşıyacaktır.

15 Aralık 2014 Pazartesi

TEKELLEŞME: ULUSLARARASI ŞİRKET EVLİLİKLERİ


Dünya pazarlarındaki tekelci yayılmanın geleneksel biçimi, şirket satınalma ya da birleşmeler yoluyla büyümektir. Tekel kazancının çekiciliği, şirketlerin yeğin (şiddetli) bir yarışma ortamında sürekli biçimde büyümesini zorunlu kılar. Büyümenin tek yolu, aynı alanda etkinlik gösteren şirketlerin hangi yöntemle olursa olsun etkisiz kılınmasıdır. Satınalma ya da birleşmeler bu yöntemin görünen son yasal aşamasını oluşturur. Şirket birleşmeleri tekelleşmeyi, tekelleşme de küresel yarışın yeğinliğini arttırır. Şirketi yabancı sermaye tarafından satın alınan bir ülkenin ulusal geliri, sattığı şirketin gelirleri oranında azalır ve bu azalma ülkenin büyüme erekleri üzerinde olumsuz etki yapar. Her şirket satışı dünya ticari savaşında yitirilen bir pazardır.

12 Aralık 2014 Cuma

SELÇUKLU VE OSMANLILARDA TOPRAK DÜZENİ -2


Selçuklu ve Osmanlılar’da gelişkin bir toplumsal düzen yaratan toprak iyeliğinin (mülkiyetinin) temel özelliği, Orta Asya kültürünün gelişkin bir uzantısı ve paylaşımcılığa dayanan kamucu yaşam biçiminin doğal ürünü olmasıdır.

10 Aralık 2014 Çarşamba

SELÇUKLU VE OSMANLILARDA TOPRAK DÜZENİ -1


Selçuklular’ın Orta Asya’dan alıp İslam hukukuyla birleştirerek geliştirdiği ve daha sonra Osmanlılara devrettiği toprak düzeni özgündür ve sürekli gelişen bir bütünlüğe sahiptir. Bu iki devlet geliştirdiği toprak düzeniyle, Orta Çağ toplumlarının tümünün temelini oluşturan toprak sorununu, çağdaşlarından çok daha ileri biçimde çözdüler, onlara örnek oldular. Kurdukları devlet ve bu devletin dayandığı ekonomik-siyasi düzen, Orta Çağ toplumları içinde en gelişkin olanıydı.

8 Aralık 2014 Pazartesi

ORTA ASYA EKONOMİSİ


Dünyanın birçok yerinde insanlar, henüz toplayıcılık ve avcılık döneminde olup mağaralarda yaşarken, Orta Asya’da hayvancılık, kerestecilik, maden ve tarım teknikleri geliştirilmişti. İnsanın insanlaşma süreci, yani hayvanları ehlileştirme ilk kez burada yapılmış, doğaya egemen olmanın ilk durağı sayılan çiftçilik burada başlamıştır.


5 Aralık 2014 Cuma

SİYASİ PARTİLERDE PROFESYONEL KADRO VE EĞİTİM


Kadro sorunu, partilerin önde gelen sorunlarından biridir. Politik savaşım ve bu savaşımın aracı olan parti çalışmaları, çalışmaya katılanların tümüne özellikle de yönetimde görev alanlara ağır sorumluluk yükler. Görev alan kişilerin, yüklendiği sorumluluğu taşıyabilecek nitelikte olması gerekir. Bu sorumluluğu taşıyabilecek olanlar profesyonel kadrolardır. Bunlar, güç ve olanaklarının tümüyle parti çalışmasına katılan yüksek bilince sahip, kitlelerle bağ kurmada yetenekli, özverili, cesur, dürüst ve güvenilir insanlar olmalıdır.

3 Aralık 2014 Çarşamba

SİYASİ PARTİLERDE İNSAN İLİŞKİLERİ


Parti üyeleri, örgüt içi ya da dışında insanlarla kurdukları ilişkilerde, alçak gönüllü ve hoşgörülü olmalıdır. Kendisini herkesten bilgili ve akıllı sanarak, halka doğru yolu gösteren bilgiç rolüne bürünen üyeler, partiye yarar değil zarar verirler. Edindiği kuramsal bilgileri papağan gibi yineleyip somut çalışma içinde olmamak, örgütsel değeri olmayan boşboğazlıktır (lafazanlıktır). Bu tür insanlar gösterişli söylevler verirler, ancak sıra iş yapmaya gelince ortadan kaybolurlar. Bazıları ise, sürekli olumsuzlukları dile getirir ama olumsuzlukların giderilmesi için bir şey yapmazlar. Bunlar kendilerini buyurgan bilgiçler konumunda gören söz cambazlarıdır. Oysa az laf çok iş parti çalışmasının temelidir.

1 Aralık 2014 Pazartesi

TÜRKİYE’DE İŞBİRLİKÇİLER


Yabancı hayranlığına dayanan yüzelli yıllık yabancılaşma birikimi, işbirlikçiliğin yaşam kaynağıdır ancak işbirlikçilik bugün hayranlığın çok ötesine geçmiş, emperyalist politikanın önemli bir parçası durumuna gelmiştir. Büyük devlet ölçütlerine göre seçilen ve ülkelerinde etkin görevlere getirilecek işbirlikçi adayları, devlet fonlarıyla beslenen kurumlarda eğitilmekte ve ülkelerine gönderilmektedir. Bu durumu büyük devlet yetkilileri açıklamaktadır.