10 Ekim 2014 Cuma

ÇİN UYGARLIĞINDA TÜRK ETKİSİ


Yazılı tarihin çok öncesine giden ve yaygın bir iç içe geçmişlik içeren Çin-Türk ilişkileri, Çin’de birçok ortak hanedanlık ve bölgesel Türk yönetimleri yarattı. İlişkiler, Çin uygarlığını ileri sıçratan kavşaklardan biri olan M.Ö.9.yüzyılda yeni bir aşamaya ulaştı. Tarım tekniklerini bilen, at yetiştiren ve gelişkin savaş arabaları kullanan Türk boyları, Çin içlerine girerek; güneyde Yangzi Ciang ovasına, kuzeyde Moğolistan’a dek yayıldılar. Başkent yaptıkları Finghao (bugünkü Şien) ve Luoyi’de (bugünkü Luoyang) getirdikleri uygarlığı, kesintisiz biçimde sürdürüp geliştirdiler. M.Ö.8. ve 7.yüzyıllarda değişik üretim biçimleri, yeni demir ve cam teknikleri ortaya çıkardılar.


Ortak Tarih

Doğu Asya’da yaşayan Çinlilerle Orta Asya’da yaşayan Türkler, tarih boyunca o denli yoğun bir ilişki içinde olmuşlardır ki; bu yoğunluk, bu iki toplumun o yöredeki tarihini, neredeyse ortak bir tarih durumuna getirmiştir. Sürekli ve karmaşık ilişkiler ağı içinde, çok uzun dönemler boyunca ve sürekli olarak karşılıklı etkileşim içinde olmuşlar; birbirleriyle çatışmış ya da uzlaşmışlar, tecim (ticaret) ya da yağma yapmışlar, birbiri içinde erimiş ya da eritilmişler’dir.

Bilinmeyen Geçmiş

M.Ö.5000’lere dek giden Çin-Türk ilişkileri, Türkiye’de bugüne dek gerçek boyutuyla ele alınmamıştır. Cumhuriyet’e dek, özellikle Osmanlılar döneminde, yalnızca Çin-Türk ilişkileri değil, Türk tarihinin hiçbir dönemi ele alınmamış ve çok büyük bir tarih dönemi, yok sayılmış ve unutturulmuştur.
Ayrıca, Batıya bağlanmanın, değişmeyen devlet politikası durumuna getirildiği günümüzde, Çin-Türk ilişkilerine güncel boyutuyla da ilgi gösterilmemektedir. Japon Türkoloji Profesörü Haya Shi Kayato, ilgisini çeken bu durum için şunları söylemiştir: “Türkiye’nin çağdaşlaşmayla ilgili sorunlarına yanıt vermek için, Batı etkisine girmeden önce Asya’daki kültürün en son duraklarına dek gidilmelidir. Türkiye’de Çin’le ilgili hiçbir araştırma yok, bu çok tuhaf.”1

Tarihi Yazmak

Çatışmalarla dolu uzun dönemler boyunca, birbirlerinin uzlaşmaz karşıtları durumuna gelen toplumların, kendi tarihlerini yazarken, yalnızca karşıtlarının aktardığı belgelere dayanması; olayları gerçek boyutuyla ele alıp yorumlayamaması, işin başında kendi tarihine sahip çıkmaması demektir. Günümüz tarihini yazanlar, örneğin Yunanlı tarihçiler olacaksa, ilerde tarihi bunlardan öğrenecek olanlar, özellikle Türkler’e karşı nesnel olmayan bir tarihle karşılaşacaklardır.
Yunanlı bir tarihçi, Türklere karşı ne denli nesnel olabilirse, eski Çin tarihçileri de o denli nesneldirler. Oysa tarihin en eski dönemlerine dek uzanan ve incelenmeyi bekleyen, çok geniş bir yazılı Türk tarihi vardır ve bu tarihi ne yazık ki Türkler’den çok başkaları incelemiştir.

Bulgular

1923 yılında, bugünkü Çin’in kuzeyinde yer alan Scara-uso-yol’da yapılan kazılarda, Çin Türk ilişkilerinin geçmişini aydınlatan çok önemli bulgular ortaya çıkarıldı. Geç Yontma Taş dönemine ait bulgular; Scara-uso-yol’da kullanılan taş aletlere dayalı ilkel üretim (chopping-tool sanayi) ile Orta-Asya Gobi mikrolitik kültür (tarih öncesi alet kültürü) arasında, ortak özelliklere dayanan bir geçiş döneminin yaşandığını ortaya çıkarmıştır. Aynı tür bulgular, 1958 Şansi ve 1960 Hunan kazılarında da bulunmuştur. Orta Yontma Taş (mezolitik) döneminde alete dayalı üretimi bilmeyen Çinliler’in, bu endüstriyi, tarla açıcı ormancılar kültüründen yani Orta-Asya’dan aldıkları ve sivri uçlu taş geleneğine bağlı kalarak bu aletleri kullandıkları görülmüştür.2

Kuzey Çin’e Gelenler

Yenitaş Çağı’nın başlangıcında Kuzey Çin, Baykal’da doğup, tüm Doğu Sibirya ve Doğu Asya’ya yayılan geniş bir uygarlığın etkisine girdi. Gelenler, daha gelişkin olmanın sağladığı üstünlükle, Kuzey Çin’de egemenlik alanları yaratıp hanedanlıklar kurdular; zamanla bölgenin yerli halkı (otokton) oldular.
Milattan 2200 yıl önce Kansu’da hanedanlık kuran Hiyalar, Yinler, Çeular ve Tsinler bunlardan bir bölümüydü. Batılı Çin tarihçilerinden Richthofen, bu dört boyun Batıdan, yani Türkistan’dan geldiğini söylemiş3 ve son kazılar bu bilgiyi doğrulamıştır.
Batıdan gelenler, birbiri üzerine binen göç dalgalarıyla bu geniş coğrafyaya yayıldılar ve bölgede ileri bir uygarlığın başlatıcısı oldular. Kuzey’de Urallar, İskandinavya, Mançurya ve Kore’de orman kültürü; Orta Kuzey Asya’da Moğollar, Ordos ve Batı Mançurya’da mikrolitik kültür; Doğu Asya’da, Orta ve Doğu Çin’de tarım kültürü ve Doğu Asya kıyılarında Sibirya’dan Japonya’ya dek kıyı kültürü ortaya çıktı. Çin uygarlığı bu kültürlerin üzerinde ve onların etkilerini taşıyarak gelişip güçlendi.4
Yazılı tarihin çok öncesine giden ve yaygın bir iç içe geçmişlik içeren Çin-Türk ilişkileri, Çin’de birçok ortak hanedanlık ve bölgesel Türk yönetimleri yarattı. İlişkiler, Çin uygarlığını ileri sıçratan kavşaklardan biri olan M.Ö.9.yüzyılda yeni bir aşamaya ulaştı. Tarım tekniklerini bilen, at yetiştiren ve gelişkin savaş arabaları kullanan Türk boyları, Çin içlerine girerek; güneyde Yangzi Ciang ovasına, kuzeyde Moğolistan’a dek yayıldılar. Başkent yaptıkları Finghao (bugünkü Şien) ve Luoyi’de (bugünkü Luoyang) getirdikleri uygarlığı, kesintisiz biçimde sürdürüp geliştirdiler. M.Ö.8. ve 7.yüzyıllarda değişik üretim biçimleri, yeni demir ve cam teknikleri ortaya çıkardılar.5

Mete ve Çin

Hun Hakanı Mete (Çin dilinde Mao-Dun) M.Ö. 2. yüzyılda Çin’e iki büyük sefer düzenledi ve Çin ordusunu iki kez yenilgiye uğrattı. Önünde hiçbir engel kalmamasına karşın, Çin’in tümünü ele geçirmedi; İmparator Kaotsu’yu düzenli vergi ve gıda ürünü ödemeye bağlayarak yerinde tuttu. Uygur, Ding-ling, Yüeci, Usun, Kırgız, Karluk gibi Orta-Asya boylarını egemenliği altına alarak; Hazar’dan Büyük Okyanusa, Tibet’ten Sibirya’ya uzanan, Kuzey Çin’i içine alan, büyük bir imparatorluk kurdu.
Mete’nin, hiçbir dirençle karşılaşmadan elde edebilecekken Çin’e girmemesinin kuşkusuz bir nedeni vardı. Binlerce yıl süren ilişkiler ağı içinde, üstelik uygarlık taşıyıcıları olmalarına karşın, Türkler, Çin içinde kimlik değişimine uğramışlar; Türk olmayan, Çinli de olmayan, belki her ikisi birden olan ya da hiçbiri olmayan ve bugün üst kimliği Çinlilik olan yapı içinde zamanla eriyip gitmişlerdi.
Yalnızca Türkler’le değil, yüzlerce kavim ya da boyun binlerce yıl içinde karşılıklı erimeleri ya da eritmeleriyle oluşan Çin, çok eski dönemlerden beri, kavim eritici bir makina gibi çalışmıştı; Mete, Çin’e bu nedenle girmemişti.

Türk İmparator

Mete’den beş yüz yıl sonra, M.S.3.yüzyıl başında; 19 Hun boyunu birleştiren ve Mete soyundan gelmesine karşın kendisine bir Çin adı alan, Şansi’li bir Türk olan Liu-Yuan, Çin İmparatoru oldu.
Liu-Yuan’ın İmparator adayı olması, Mete’nin, Çin Han sülalesinin ilk imparatoruyla imzaladığı ve iki halkı kardeş sayan bir anlaşmaya dayandırılmıştı. Liu-Yuan, Mete’den beri Türkler’in, “Çin’li prenseslerle evlendikleri için” Çin hükümdar soyu ile “eskiden beri” akraba olduğunu söylüyor ve Çin tahtını kendisi için “doğal bir hak” olarak görüyordu.
Liu-Yuan, M.S.316’da Çin İmparatoru oldu ve 581 yılına dek sürecek olan Altı Hanedan Dönemi’ni başlattı. Kimi tarihçiler, önemli oranda Çinlileşmesine karşın, nüfus olarak küçük bir azınlığı oluşturan “yabancı bir unsur” un, İmparator olabilmesini şaşırtıcı bulur. Bu yanılgı, Türk-Çin ilişkilerinin niteliğini ve geçmişini bilmemekten ya da bilmek istememekten kaynaklanan ve Türk karşıtlığının beslediği bilinçli bir şaşırmadır.
İşin doğrusunu, Çin tarihi ve eski Türk devletleri üzerine yaptığı araştırmalarıyla ünlü Prof.Eberhard şu değerlendirme ile ortaya koymuştur: “...(Türkler y.n.) Çin tahtına yabancı olarak değil anlaşma ve akrabalığa dayanarak, Han sülalesinin yasal ardılları olarak geçiyorlardı. Onlar artık Mete’nin devletini yani göçebe Hun devletini yeniden kurmak değil, Çin hükümdarları olmak istiyorlardı...”6

Kimlik Koruma

Türk boylarının değişik dönemlerde kimliklerini yitirerek Çinlileşmesi, pek çok Türk yöneticisi için her zaman, önlem alınması gereken yaşamsal bir çekince ve sürekli bir kuşku kaynağı olmuştur.
Türk boylarında, kimliğini koruma, değerlerine sahip çıkma ya da yabancılaşmadan sakınma, etkisi günümüze dek gelen tarihsel bir gelenek ve ulusal bir tavırdır. Karşılarında hiçbir askeri güç kalmamışken; Mete Çin’e, Timur Hindistan’a bu nedenle girmemiştir. Göktürk Hakanı Bilge Kagan, sürekli olarak, “Çin’le ticaretin geliştirilmesini”, ancak yerleşme konusunda ondan uzak durulmasını söylemişti. “Türk budun ertin ökün” (Türk titre ve kendine dön) ya da “Ötüken’den ayrılma” derken; kimliğin korunmasını, yabancılaşma ve kültürel yozlaşmaya izin verilmemesini istiyordu. Bilge Kagan bu konuda şunları söylüyordu: “Ötüken’de oturup Çin budunu (kavim, milliyet) ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği, ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Oradaki kötü kişi şöyle öğretiyormuş: Uzak ise kötü mal ver, yakın ise iyi mal ver. O yere yakın kalırsan, Türk budunu öleceksin. Ötüken ’de yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen, hiç bir sıkıntın olmayacaktır.”7

Hunlar

Çinlilerin Hyungnu adını verdiği Asya Hun İmparatorluğu’nun M.S.3.yüzyılda dağılmasıyla, Çin’e yönelen Türk akınları yoğunlaştı ve önemli bir Türk nüfus, Çin Seddi içersine özellikle Şansi eyaletine yerleşti. Bunlardan Çao’lar, 305’te Şanşi’yi, 311’de de başkent Lo-Yang’ı ele geçirdiler ve 328’de Çao adlı bir devlet kurarak Çin’de yeni bir Türk yönetim dönemi başlattılar.
Liu-Yuan yönetimindeki bir Hun boyu; Şenşi, Pecili, Hunan ve Şansi eyaletlerini kapsayan Hun Devleti’ni (M.S. 305-328) kurdu. Ordaş bölgesinde kurulan Hiya Devleti ise (407-431) bu dönemde kurulan bir başka Türk devletiydi.8

Topalar

Kuzey Türklerinden Topalar (Tabgaçkur), 3.yüzyıla doğru güneye indiler ve 4.yüzyılın sonlarına dek, daha önce kurulmuş olan Türk devletlerini ortadan kaldırdılar; Kuzey Çin’in tümünde siyasi birliği sağlayan ve uzun süre ayakta kalan (M.S.386-581) bir devlet daha kurdular.
Çin tarihinde iz bırakan bu devlet, Göktürkler ’e dek Asya’nın en güçlü devleti oldu.9 Topaların yaptığı, Türk tarihinde birçok kez yaşanmış olan genel kuralın hemen aynısıydı. Daha önce göçüp göç yolu üzerinde yerleşen Türkler, arkadan gelenleri engellediğinde onlar tarafından yenilmiş ve devletleri yıkılmıştı. Bu genel kural değişmeyecek ve Topalar da, gelişme isteklerine engel olduğu başka Türk boyları tarafından ilerde yıkılacaktı.
Topalar Kuzey Çin’de siyasi birliği sağladıktan sonra, ülke ekonomisini geliştirmeyi ve dengeli bir yapıya kavuşturmayı başardılar. Orta Asya ticaret yollarını ele geçirdiler ve büyük bir ticari canlanma sağladılar, kent yaşamını geliştirdiler; kentler, köyler ve yeni yerleşim birimleri kurdular; kültür ve sanatın gelişip yayılmasına önem verdiler, dünyaca tanınan Yungang ve Longmen mağara tapınaklarındaki ünlü Topa heykellerini yaptılar.

Topaların Toprak Düzeni

Topaların Çin’e yaptığı en büyük katkı, yüzyıllardır çözümsüz bir duruma gelen toprak sorununu, Orta-Asya’dan getirdikleri yöntemlerle çözmeleriydi.
Topa uygulaması şöyleydi: Toprağın tümü imparatorundu. Bu toprağın tarıma elverişli bölümleri eşit parçalara bölünüyor ve her yetişkin erkeğe işlemesi için veriliyordu. İşletici ölünce toprak imparatora geçiyor, o da bir başkasına veriyordu. Böylece bir yandan toprağın eşit dağılımı sağlanıyor, bir başka yandan, daha önce hemen hepsi özerk olan toprak beyleri güçsüzleştirilerek merkezi devletin buyruğu altına alınıyordu.10
Topaların uyguladığı toprak düzeni, Orta Asya’dan Selçuklular’a oradan da Osmanlılar’a geçecek olan miri toprak düzeni’nin hemen aynısıydı.

Kültürel Erime ve Yokolma

Topalar, yüksek kültür isteyen bu işleri yaparken, Osmanlılarda olduğu gibi, imparatorluğu hanedanlığın mülkü olarak gören yönetici bir sınıf yarattılar. Kendi halkıyla arasında oluşan güvensizlik; onları zorunlu olarak, Çin bürokrasisiyle çalışmaya yöneltti. Yönelmenin sonucu ise doğal olarak Çinlileşme oldu.
Türklerle Çinliler arasında evlilik özendirildi. İmparatorluk ailesinin hemen tüm bireyleri ve birçok soylu aile, Türkçe adları bırakarak kendilerine Çince soyadlar aldılar. Türkçe konuşmak, Türk gibi giyinmek yasaklandı.11 Çin kültür ve eğitimi İmparatorluğun her yöresine yayıldı.12 Çin kültürünü, Türk olarak Çin’e, hem de etkin bir biçimde yayarken uzun Çin tarihinin herhalde en ilginç sayfasını oluşturdular. Türkler aynı beceriyi ilerde Arap ya da Fars kültürlerini ve dillerini yaymada da göstereceklerdir.
Uygulanan politikalar, kendi içinde Topa devletinin sonunu da hazırlamış oldu. Asal unsurunun yani Türk unsurun desteğini yitiren yönetim, doğal olarak gücünü de yitirdi. Uygulamalara karşı çıkan Türk boyları ayaklandı ve Topa egemenliğine son verdi; Türk devletlerini yıkarak kurulan Türk devleti, daha sonra yine Türkler tarafından ortadan kaldırıldı.13

Şatolar

Çin’de, Topalar’dan sonra da değişik dönemlerde ve değişik büyüklükte birçok Türk devleti daha kuruldu. Kimi Çin bölgeleri kendi istekleriyle çevredeki Türk devletlerine katıldı. Topa devletinin yıkılmasıyla yönetimi ele geçiren Tang hanedanlığının başında, Topa komutanlarından Liu-Yuan vardı; 7.yüzyıl sonlarında; Kaşgar, Hotan, Yarkant, Kuça bölgeleri ve İli Türkleri, Çin’den ayrılarak Göktürkler’e katıldı; Orhon Türkleri 682’de Kutluhan yönetiminde bağımsızlık ilan etti.14
Kimliğini yitirmeden uzun süre Çin’de yaşayan Şato adlı Türk boyu, 8.yüzyıldan sonra, Çin’deki etkisini arttırmaya başladı. O dönemdeki köylü ayaklanmalarıyla başedemeyen İmparator, Şatolar’dan yardım istedi. Ayaklanmaları bastıran ve Çin’de yaşadıkları için zaten belirli bir etkiye sahip olan Şatolar, bu çağrı üzerine İmparatorluk üzerindeki etkilerini arttırdılar.
28 yaşındaki genç Şato şefi L’i K’o-Yung, 884’de son ayaklanma odaklarını da yok etti ve bakan olarak İmparatorluk hükümetine girdi. Önce Şensi eyaletini, kısa süre sonra Çin’i yönetir duruma geldi, yani İmparator oldu. T’ang sülalesi, hizmetine girdiği Şatolar’a kendi soyadlarını verdiği için, Şato soyu, daha sonra T’ang adını aldı.
Orta Asya geleneklerinden hemen kopmayan Şato soyluları ile geleneksel Çin bürokrasisi arasında uzun süren bir gerilim ve çelişki yaşandı. Örneğin Çin tarihçileri, Çin İmparatoru Mingtsong’tan barbar kökenli olarak söz eder. Mingtsong’un en yakın adamı Orta Asya’dan gelme K’ang Fou’dur. Çin kaynakları o dönem için, “İmparator ve yakınları aralarında barbar dili konuşurlar” buna “Çinli yüksek memurlar çok şaşarlar” der.15

Uygarlık Profesörleri; Uygurlar”

Fransız doğubilimci ve tarihçisi René Grousset’nin “Türk devletlerinin uygarlık profesörleri” adını taktığı Uygurlar16, Çin üzerinde önemli etki yaratan ancak günümüze dek Çinlileşmeyen bir Türk boyudur.
Uygurlar, 8.yüzyılda; Yenisey Irmağı kaynağından Kırgız sıradağlarına, Kuzeydeki Takas bölgesinden Sarı Irmak kavisine dek, hemen tüm Orta Asya’yı kapsayan bir devlet kurdular. İyi işleyen bir yönetim yapıları ve güçlü bir orduları vardı. Çin’le, ona yardım etme düzeyinde ilişkiler kurdular. Kendisine karşı ayaklananları bastıramayan İmparatorun çağrısı üzerine, 757’de ayaklanmaları bastırdılar ve Çin devletiyle hanedanın devamlılığını sağladılar. Çin’le ticareti geliştirdiler. Kültürlerini Çin içinde yayarken, oradan edindikleri bilgi ve teknolojiyi kendi kültürleriyle bütünleştirdiler, başka Türk boyları içinde yaydılar. René Grousset’in tanımını hak edecek biçimde, Batı Çin ve Doğu Türkistan’da yüksek bir uygarlık geliştirdiler.

Moğol İmparatorluğu

Batılı tarihçilerin büyük çoğunluğu, Cengiz Han’ın kurduğu İmparatorluğu Moğol İmparatorluğu olarak kabul eder. Batılıların bir bölümü ve Türk tarihçiler ise, Cengiz Han ordusunun “asker ve komutanlarının yüzde 90’ının Türk olmasını” gerekçe göstererek, bu devletin gerçekte bir Türk devleti ya da Türk-Moğol devleti sayılması gerektiğini söyler.17 Fransız tarihçi René Grousset, bu imparatorluğun “ilk gününden sonuna dek Türk unsurunun her zaman Moğol unsuruna üstün durumda olduğunu” kabul eder.18
Cengiz Han’ın Başvekili Dede Tunca Türktü. Özellikle Çin’e sefer yapan orduların üst düzey komutanları ile bilim adamlarının büyük çoğunluğu da Türktü. Çin seferlerinin hemen tümünde başkumandanlık yapan Bayan ve Kubilay’ın ünlü komutanı Ali Yaya birer Uygur Türküydü. Cengiz Han ordusunda; köprü kurmak, mancınık yapmak, silah teknikleri geliştirmek gibi işleri Uygur mühendisleri yapardı. Ayrıca Çin İmparatoru Uygurlu bilim adamlarını, Çin haritasını çıkarmak için çağırıyor, ordu hizmetleri dışında; okullar ve kütüphaneler açmak, nehir taşımacılığını geliştirmek, kent içi ve dışı yollar yapmak gibi konularda onlardan yararlanıyordu.19
Bu girişimler, Türk-Çin ilişkilerinin, fetihler ve devlet kurma dışında, bilimsel-teknolojik boyutunun da bulunduğunu gösteren örneklerdir. Türkler Çin’i, Uygurlar başta olmak üzere değişik boylarıyla dolaysız, Moğollar aracılığıyla da dolaylı olarak sürekli etkilemişlerdir.

Profesyonel Komutanlar

Türkler, belirli dönemlerde Çin İmparatorlarına, “ödünç askeri birlik” ler vererek, onlar adına savaşlara katılmışlar ve “yetenekli” kimi Türk komutanlar, “hizmetlerinin karşılığı olarak” Çin’den değişik “ünvanlar” ya da “ücretler” almıştır.
Bu işi, salt ünvan ya da para için yapanlar olsa da, bu tür ilişkiler genel olarak Çin’e egemen olma isteğinin bir parçası olarak görülmüş ve başka dönemlerde başka ülkelere karşı da kullanılmıştır. Örneğin Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküş sürecini başlatan Attila, bu anlayışla Roma’dan, para ve gıda yanında “Roma Ordusu Generali” ünvanını da almıştı.
Çinliler, Cengiz Han’a “Sınır Koruyucu Komutan” payesi vermişlerdi. “Uygarlığa Uyan Kağan”, “Çin’in Batısını Koruyan General”, “Uygarlığı Seven Komutan” gibi tanımlar; Çinliler’in Türk kağan, prens ya da komutanlarına verdiği ünvanlardı.20

Kubilay ve Yüen Hanedanlığı

Cengiz Han’ın torunu Kubilay, 1280’de Çin İmparatoru oldu ve 1368’e dek süren, Çinliler’in Yüen adını verdiği hanedanı kurdu. Kubilay dönemi, Çin’in hızla geliştiği en parlak dönemlerinden biri oldu.
Bu dönemde, Avrupa’dan Pasifik’e dek ulaşım güvenliğinin sağlandığı çok geniş bir alanda ticaret olağanüstü gelişti. Kubilay, siyasi birliği sağladıktan hemen sonra yolları onarttı, yenilerini açtı. Onarttığı ya da yeni yaptırdığı yolların iki yanına kesinlikle ağaç diktirtti. Yol boylarında tecimenlerin (tüccarların) yararlanacağı konaklama merkezleri yaptırdı.
Dönemini aşan bir kent planı anlayışıyla Hanbalık kentini yani bugünkü Pekin’i kurdu. Kuzey’den getirdiği posta düzenini geliştirip yaygınlaştırdı ve Çin’i o dönemde dünyanın iletişimi en gelişkin ülkesi yaptı. Posta örgütünde tam 200 bin at kullanılıyordu.21
Çin’in ünlü Büyük Kanal’ı, günümüzdeki biçimiyle Kubilay döneminde yapıldı. Uygur’dan, her alanda konusunda uzmanlaşmış bilim adamları ve ustalar getirtildi. Bunlar içinde Maliye Bakanı Şemsettin Ömer, dünyada ilk kez; “ülke içinde belirli bir değerle dolaşımda (tedavülde) kalan kağıt para” yöntemini geliştirdi. Bu paralar; Kanton’dan Trabzon’a, Pekin’den Bağdat’a dek çok geniş bir bölgede kullanıldı ve “altın değeriyle” işlem gördü. Bu paralar için ünlü gezgin Marco Polo (1254-1324) anılarında şunları yazmıştır: “Kağıt paraları herkes memnuniyetle alıyor, zira Büyük Han’ın ülkesi içinde her nereye gidilse alıcılar ve satıcılar arasında bunlar saf altın değeriyle alınıp veriliyor.” 22

Çin-Türk İlişkisinin Niteliği

Türk-Çin ilişkileri; çatışmalar, karmaşık birliktelikler, iç içe geçmeler, eriyip eritmelerle, o denli yoğun ve uzun sürelidir ki, bu ilişkileri tüm yönleriyle inceleyip ortaya çıkarmak, çok güç, belki de olanaksız bir iştir. Günümüzde açık olarak görebildiğimiz gerçek; Türkler’in, başka toplumlara olduğu gibi Çin’e de, hem de etkili bir biçimde girmiş ve bir anlamda Çin tarihini Çinlilerle birlikte oluşturmuş olmalarıdır.
Görebildiğimiz bir başka gerçek ise, Türkler’in bu ilişki içinde, başlangıçta egemen konumda olsalar bile, çoğunlukla Çin’de erimiş olmalarıdır. Ancak, bu eriyiş yaygın olarak kabul gören salt, “uygar olmayan egemenin, uygar tarafından eritilmesi” değildir; böyle bir yanı olmakla birlikte, bunun ötesinde bir olaydır.
Uygar olmayanın” egemen de olamayacağı bir yana bırakılsa bile; Türkler Çin’e, etkili bir uygarlıkla birlikte gelmiştir. Bu uygarlığı yerel kültüre katmışlar ve daha yüksek bir uygarlık gelişimi sağlamışlardır. Bu nedenle eriyişleri aynı zamanda bir eritiş, kaynaşmaları da aynı zamanda bir değiştirme eylemi olmuştur. Üstelik Türkler Çin’de hala erimiş de değildir; günümüz Çin Devleti’nin sınırları içinde, Uygurlar başta olmak üzere hala birçok Türk unsur vardır.
Türkler’in Çin’e yaptığı etkinin, yalnızca askeri alandaki boyutunu gösteren en çarpıcı örnek, görkemli Çin Seddi’dir. Çin’i Kuzeyden gelen akınlardan korumak için yaptırılan, 6 bin kilometrelik ve 300 milyon metreküplük bu görkemli yapı, Türk-Çin ilişkilerinin yoğunluğunu gösteren büyük bir anıt gibidir.

DİPNOTLAR

  1. Bitmeyen Oyun” Metin Aydoğan, Kum Saati Yay., 18.Basım-2003, sf.337
  2. Büyük Larousse” Gelişim Yay., 5.Cilt, sf.2729
  3. Geschichte Chine”, Richthofen, 1.Cilt, 8.Bölüm; Marcel Gianet, Civillisation Chinoise; ak. “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Bas.-1996, sf.84
  4. Büyük Larousse” Gelişim Yay., 5.Cilt, sf.2729
  5. a.g.e. sf.2730
  6. Çin Tarihi” Eberhard sf.141, ak; D.Avcıoğlu” Türklerin Tarihi” Tekin Yay., 1995, 1.Cilt, sf.461
  7. Türklerin Tarihi” D.Avcıoğlu, Tekin Yay.1995, 1.Cilt sf.113
  8. Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Basım-1996, sf.109
  9. Toung Pao” Prof.Paul Pelliot T. XIV, 1925-1926, sf.79 ak. “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Basım 1996, sf.107
  10. Ana Britanica”, Ana Yay. A.Ş. 29.Cilt, sf.144
  11. a.g.e. sf.144
  12. Türklerin Tarihi” D.Avcıoğlu 1.Cilt, Tekin Yay.-1995, sf.112
  13. Türklerin Tarihi” D.Avcıoğlu, Tekin Yay.-1995, 1.Cilt, sf.112
  14. a.g.e. sf.108-109
  15. Türklerin Tarihi” D.Avcıoğlu, 2.Cilt, Tekin Yay.-1995, sf.729
  16. Asyagil Üretim Biçimi, Yeniden Üretim ve Sivil Toplum” Top.ve Bilim Der., Yaz 1977 ak; D.Avcıoğlu, “Türklerin Tarihi” Tekin Yay., 1995, 1.Cilt, sf.110
  17. Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Basım-1996, sf.109
  18. Hist. De I’Extr. Orient” Renee Grousset sf.488, ak; “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Basım 1996, sf.109
  19. Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Basım-1996, sf.109
  20. Türklerin Tarihi” Doğan Avcıoğlu, Tekin Yay., 1.Cilt, sf.118
  21. Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Basım 1996, sf.111
  22. Büyük Larousse” Gelişim Yay., 5.Cilt sf.2717 ve “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay. 2.Basım 1996, sf.111-112

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder