Faşist
devinim tekelci sanayi sermayesi, büyük toprak sahipleri ve devlet
örgütlerince desteklenmiştir. Faşistler akçalı yardım
alamadığı ilk iki yılda, güç koşullar içinde yaşamaya
çalışmıştı. Gösterişli bir kaç faşist eylemden sonra örgüte
para akmaya başladı. 1920 sonunda fabrika işgallerinin
başarısızlığa uğramasından sonra büyük iş çevreleri ve
toprak sahiplerinin yardımları, faşist devinimi paraya boğdu. Bu
paralarla silah alındı ve militanlar ile onları eğiten eski
askerlere ödeme yapıldı. ‘Devrimci
Eylem Mangaları’
böyle doğdu. Bunlar, Po
vadisinin köylerinde silahlı eylemlere girişti ve gerçek bir
askeri örgüt biçiminde birleşti. En savaşçı ve en güvenilir
unsurlar, müfreze,
takım,
bölük
ve alay
biçiminde kümelere ayrıldı. Bunlara özel üniforma giydirildi.
İlva,
Ansaldo,
Fiat,
Breda
vb. sanayi şirketleriyle, Banca
Di Sconta, Credito D’İtalia
gibi bankalar faşistleri açıktan destekledi.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
30 Temmuz 2014 Çarşamba
24 Temmuz 2014 Perşembe
LOZAN’IN ÖNEMİ
Lozan
Konferans’ına 12 ülke katıldı, ama “esas
görüşme ve tartışmalar İngiltere’yle Türkiye arasında
oldu”.
Lord
Curzon,
karşısındakini eski Osmanlı Türkü sanıyordu. Ancak,
yanıldığını çabuk anladı. “İlkelerini
her şeyin üstünde tutan vatansever bir tutumla”
karşılaştı. “Doğulularda
böyle şey olmaz”,
“Türkler
nasıl bu hale geldi?”
diyerek şaşkınlığını dile getiriyor, “nedenini
bir türlü anlayamadığı”
değişimi, çözmeye çalışıyordu. Lozan’da
ortaya çıkan “yeni
Türk tipi”,
ulusal hakların savunulmasında yüksek nitelikli bilinç ve direnç
gösteriyor, oraya neden geldiğini, neyi nasıl elde edeceğini
biliyordu. Batı gazetelerinde şaşkınlık ifade eden yorumlar
yapılıyor, The
Times,
“Acaba
Türkiye, bir mucize ile uygar bir devlet mi oldu?” diyordu.
23 Temmuz 2014 Çarşamba
KÜRESELLEŞME VE ÇAĞDAŞ KÖLE PAZARLARI
1960’lı
yıllarda Hindistan, Ürdün, Pakistan ve Bangladeş’ten
yüzbinlerce genç adam petrol kuyularında çalışmak ve yerleri
silip süpürmek, inşaatlarda çalışmak için az nüfuslu, petrol
zengini krallıklara aktı. Milyonlarca Türk; sokak süpürmek,
bulaşık yıkamak ve niteliksiz sanayi işlerinde çalışmak için
konuk
işçi
olarak Almanya’ya gitti. Cezayirliler büyük topluluklar halinde
Paris’e geldi. Afrika, Asya ve Güney Amerika sürekli biçimde göç
verdi. Küresel göç olanca hızıyla sürüyor. Ancak, bu kez
işçilerden çok sermaye göç ediyor. Ülkelerindeki yoksulluktan
kaçmak için gelişmiş ülkelere yasadışı giriş yapan işsizler
dışında, işçiler artık gelişmiş ülkelere giremiyor. Şimdi
geçerli uygulama, fabrikaların işçilerin olduğu yerlere
taşınması. Çünkü, yoksul ve örgütsüz işçiler buralarda bol
miktarda var. Az parayla çok iş yaptırmak ancak buralarda
olanaklı. ABD uluslararası şirketleri kendi ülkelerinde ödediği
işçi ücretlerine göre, Orta ve Güney Amerika’da yüzde 320,
Uzakdoğu Asya’da yüzde 800 daha az ücret ödüyor.
21 Temmuz 2014 Pazartesi
KUZEY AFRİKA BAĞIMSIZLIK SAVAŞLARI
Libya
halkı, 1911'den 1931'e dek İtalyan işgaline karşı büyük bir
direniş göstermiştir. Libya direnişinin destansı bir yanı
vardır. İdeolojik, politik ve askeri yetersizlik içindeki bir
önderlikle, kararlı ve kalıcı direniş içine giren Libya halkı,
başta İtalyanlar olmak üzere tüm dünyayı şaşırtan bir direnç
göstermiştir. Savaşımın uzun sürmesinin nedeni, kitleleri
savaşım içine sokan önder kadronun, anti-sömürgeci ve
anti-emperyalist bilinçten yoksun olması, buna bağlı olarak da
savaşımı taşıyabilecek bir siyasi ve askeri örgütlenmenin
yaratılamamış olmasıdır. Benzer durum, Tunus içinde geçerlidir.
18 Temmuz 2014 Cuma
ESKİ TÜRKLERDE MÜZİK
Türk
toplumunda binlerce yıla dayanan müzik tutkunluğu ve bu
tutkunluğun toplumsal bir alışkanlık olarak kuşaktan kuşağa
geçmesi, çok eski ezgilerin bile yitmemesine ve günümüze dek
gelmesine neden olmuştur. Bu şaşırtıcı bir durumdur; hemen
hiçbir toplum, eski ezgileri Türkler kadar koruyup güncele
taşıyamamıştır. Örneğin eski Yunan ve Roma’dan günümüze
hiçbir ezgi gelememiştir.
17 Temmuz 2014 Perşembe
İSPANYA İÇ SAVAŞI – 2 (DEĞERLENDİRME)
Bugün,
özellikle büyük devletlerin etki alanında bulunan azgelişmiş
ülkelerin, İspanya iç savaşını incelemeleri ve günümüze
yönelik sonuçlar çıkarmaları gerekir. Çünkü bu savaş;
ilkelerin ve insani değerlerin nasıl kolayca ayaklar altına
alındığını, “demokrasi”
havarisi ülkelerin, demokrasinin yok edilmesine nasıl göz
yumduklarını gösteren en çarpıcı örnektir. İspanya iç
savaşından herkesin her zaman alacağı önemli dersler vardır.
İspanya iç savaşı, İspanya topraklarında yapılan bir Avrupa
iç savaşı’ydı.
Savaşa şu ya da bu oranda karışmayan, vatandaşı İspanya’da
savaşmayan ülke kalmamış gibidir. İspanya üç yıl içinde,
emperyalist ülkelerin, ideolojilerin, sistemlerin ve yeni silahların
çatıştığı bir arena olmuştur.
16 Temmuz 2014 Çarşamba
İSPANYA İÇ SAVAŞI – 1
Bugün,
özellikle büyük devletlerin etki alanında bulunan azgelişmiş
ülkelerin, İspanya iç savaşını incelemeleri ve günümüze
yönelik sonuçlar çıkarmaları gerekir. Çünkü bu savaş;
ilkelerin ve insani değerlerin nasıl kolayca ayaklar altına
alındığını, “demokrasi”
havarisi ülkelerin, demokrasinin yok edilmesine nasıl göz
yumduklarını gösteren en çarpıcı örnektir. İspanya iç
savaşından herkesin her zaman alacağı önemli dersler vardır.
İspanya iç savaşı, İspanya topraklarında yapılan bir Avrupa
iç savaşı’ydı.
Savaşa şu ya da bu oranda karışmayan, vatandaşı İspanya’da
savaşmayan ülke kalmamış gibidir. İspanya üç yıl içinde,
emperyalist ülkelerin, ideolojilerin, sistemlerin ve yeni silahların
çatıştığı bir arena olmuştur.
14 Temmuz 2014 Pazartesi
ESKİ TÜRKLERDE DİN
Türkler,
akla dayalı özgürlükçü yaklaşımları nedeniyle, hiçbir
dönemde dinsel
bağnazlığın etkisine
girmemişler, dini “toplumsal
varlığın tabanı olarak görmemişlerdir”.
Türkler, dinle siyaseti hiçbir zaman birbirine karıştırmamış,
önceliği her zaman siyasete vermiştir. Türk düşünürleri
içinden dinle ilgilenenler çıktığında, bunlar genellikle ruhani
dinlerin kabul edemeyeceği görüşler ileri sürmüşlerdir.
Yaratan’la
aralarına kimseyi sokmamışlardır.
9 Temmuz 2014 Çarşamba
ESKİ TÜRKLERDE KONUKLUK VE MESLEK AHLAKI
Türk
insanı için “konuk
ağırlama”,
yerine getirilmesi gereken bir görev, “bir
insanlık ve ahlak sorunudur”.
“Kutluluk
ve uğur işareti”
ve “tanrının
gönderdiği bir emanet”
olan konuk
için, her topluluk ya da ailede bir konukluk
yani konuk
evi
ya da konuk
odası
vardır. Konuğa
hizmette kusur edilmemeli ve gereksinimleri “en
iyi biçimde”
karşılanmalıdır.
7 Temmuz 2014 Pazartesi
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLER’İNDE SEÇİMLER VE PARTİLER
Paranın
siyaset üzerinde her yerde ve her dönemde sürdürdüğü etkili
gücü, Amerika’da çok belirgin ve yaygındır. Seçim kazanma
şansına sahip her iki parti de, üye ve sempatizan yardımlarıyla
ayakta kalamayacaklarını bilirler. Pahalı seçim kampanyaları
için, bol
sıfırlı yardım çeklerine
gereksinimleri vardır ve bunu verebilecek olanlar yalnızca
şirketlerdir. Şirketler için partiler, seçim dönemlerinde dört
yıllığına sermaye
yatıracakları
ve karşılığını o yasama döneminde alacakları yatırım
alanlarıdır.
4 Temmuz 2014 Cuma
AMERİKAN DEMOKRASİSİ
Massachusetts’ın
ilk valisi John
Winthrop,
yeni dünyanın insanlık için eşsiz bir örnek, “bir
tepenin üzerindeki kent”
olduğunu söylüyordu. Thomas
Paine
için Amerika “insanlığın
sığınağı”ydı.
18.yüzyıl ortalarında Horace
Greeley,
“Batıya
git genç adam ve ülkenle birlikte büyü”
diyordu. Tarihçi James
Oliver
ise şunları söylüyordu: “Tanrı’nın
eli onları Batıya sürdü ve onlar beraberlerinde en iyi şeyleri;
uygarlığı, eğitimi, refahı, cumhuriyetçi hükümeti ve
demokrasi ideallerini getirdiler. İşsiz ve boş bir kıtayı,
yeryüzündeki en özgür bir halkın erdemi ve kurumlarıyla
doldurdular. Efsane ve rüya, işte buydu.“
Söylenenler
ne kadar doğrudur? Amerika gerçekten “insanlığın
sığınağı”
mıdır? Aşağıdaki yazıyı, Amerikalıların bağımsızlık
bayramı olan 4 Temmuz nedeniyle yayınlıyoruz.
2 Temmuz 2014 Çarşamba
ABD, AB VE TÜRKİYE
AB
ve IMF’ye verilen “ulusal
programlar”,
küresel egemenliğin, azgelişmiş ülkelere vermek istediği biçimi
sağlayacak “iş
programları”
niteliğindedir. Kimi çevreler buna açık bir biçimde “ev
ödevi” de diyor.
Yönetim yetkisini elinde bulunduran politikacılar, Brüksel ve
Washington’da üretilen programları “ev
ödevi” sayıp
gereklerini yerine getirmede büyük istek gösteriyor. Her program
yeni bir programı gerekli kılıyor ve uygulamalar yayıldıkça
Türkiye, boyut ve kapsamı geniş bir yönetim bozulmasıyla
karşılaşıyor; toplumsal düzenin temel dayanakları sarsılıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)