9 Haziran 2014 Pazartesi

BATININ DEMOKRATLIĞI


Kendilerini “demokratik ülke” olarak tanımlayan Batılı ülkeler, konu ekonomik çıkar ve petrol olduğunda; “demokratik nezaketlerine” kan bulaştırmaktan çekinmezler. Demokrasi, insan hakları, özgürlük söylemleri dillerinden düşmez ancak rejime ve devlete karşı işlenen suçlar sözkonusu olduğunda katıksız despotlar haline gelirler. Bölmek istedikleri azgelişmiş ülkelerde, azınlık haklarının kararlı savunucularıdırlar ancak kendi ülkelerinde hiçbir azınlığa yaşam hakkı tanımazlar. Soykırıma karşı yasalar çıkarırlar ancak soykırım yapmaktan çekinmezler. Tarihi kırım ve kıyımlarla dolu Batının “demokratik terörünü” görmek buna göre davranmak gerekir.


Batı Hukuku

Batılı ülkeler; demokrasinin beşiği kişisel özgürlüklerin anavatanı olarak değerlendirilir. Bu değerlendirme bir yere kadar doğrudur. O yer, devlete ve düzene karşı işlenen suçların olduğu yerdir. Bu konuda ödünsüzdürler ve söz konusu bu suçlar olduğunda “hukuksuzluğu hukuk durumuna getirmede” çok ustadırlar. Üstelik bu ustalık Hitler ya da Mussolini’den ibaret de değildir.
Batılı devletlerin ceza yasaları, kişisel hak ve özgürlükleri sınırlayan maddelerle doludur ve bu maddelerin özellikle sisteme yönelen siyasi suçlara karşı ödünsüz uygulanması, Batı Hukukunun değişmeyen temel işleyişidir. Amerika ve Avrupa ülkelerinde telefon dinleme, bilgisayarın suç araştırmasında kullanılması, habersiz adam izleme, gizli ajan kullanma, konutların dinlenmesi polis yetkileri içindedir ve bu tür faaliyetlerden elde edilen bilgiler hukuki delildir.1
Trol–a Metodu adı verilen bir uygulamaya göre; kriminal özellikleri önceden belirlenen iki milyon insan bilgisayar taramasından geçirilebilmekte, bu tarama altı yüz kişiye kadar indirildikten sonra da durumlarından kuşku duyulan bu insanlar, “potansiyel örgütlü suç elemanı” olarak izlemeye alınabilmektedir.2 Teknolojinin polis şeflerine armağanı olan bu yöntem, ABD ve Batı Avrupa’nın bütün “demokratik” ülkelerinde yasal olarak kullanılmaktadır.
Alman yasaları, gizli dinlemelere karşı yargı yoluna başvurmayı yasakladığı için 2’si hakim 5 Alman hukukçu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdular, ancak hiç beklemedikleri bir kararla karşılaştılar. AİHM’nin aldığı karar şöyleydi: “Demokratik kurumların korunması açısından zorunlu olan hallerde, vatandaşlar aynı polis devletlerinde olduğu gibi gizlice izlenebilir. Demokratik toplumlar günümüzde, sofistike bir casusluk ve terörizm tehlikesi altındadır. Dolayısıyla devlet, bu gibi tehlikelere etkin bir biçimde karşı koyabilmek için gizli izleme ve gözetim yöntemleri uygulayabilir.”3

Demokrasinin Beşiği” İngiltere

İngiltere’de, 3 kişiden çok üyesi olan gizli bir örgütün yaptığı toplantıya katılmanın, katıldığını söylemenin, toplantıyı düzenlemenin ya da yardım etmenin cezası 10 yıl; yasaklanmış faaliyetlerde kullanmak üzere para ve mal toplamaya çalışmanın, kabul etmenin ya da vermenin cezası 14 yıl; devlete karşı işlenmiş suçlar hakkında bilgi sahibi olduğu halde bu bilgiyi polise bildirmemenin cezası ise 5 yıl hapistir.4
1988 yılında çıkarılan “Kuzey İrlanda Suç Delili Yasası”na göre, ceza davalarında sanık hakkında herhangi bir delil olmasa da mahkemenin, sanığın “tutum ve davranışlarından sonuç çıkararak” ceza verme yetkisi vardır.5 İngiltere İçişleri Bakanı, suç övücü ya da devlet otoritesini zayıflatıcı bulduğu bütün radyo, televizyon ve gazete yayınlarını 12 ay süreyle yasaklama yetkisine sahiptir. 1989 yılında IRA, IRA yanlısı yasal parti Sinn Fein, Republican Sinn Fein, Ulster Defance Association, Irish National Libertation Army (INLA) adlı örgütlere bu yöntemle her türlü yayın yasağı uygulanmıştır.6 “Demokrasinin beşiği” İngiltere’de devlet görevlilerinin, bunlara benzer pek çok “demokratik” yetkileri vardır.

Almanya; Cezaevinde Tutuklu Öldürmek

1970’li yıllarda, Almanya’da gerçekleştirdiği bir dizi terör eylemiyle ünlenen düzen karşıtı Kızıl Ordu Cephesi adlı örgütün lider kadrosu tutuklanarak, Stuttgart’ın ünlü Stammeheim cezaevine kondular. Tutuklular, cezaevinde işkence ve insanlık dışı muamele gördükleri, yazışma ve haberleşmelerine izin verilmediği, avukatlarıyla görüşmelerinin engellendiği ve tecrit edilerek hücreye konulduklarını ileri sürerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdular. Ancak, mahkemeden herhangi olumlu bir yanıt alamadılar.
Kızıl Ordu Cephesi’nin üst düzey sorumlularından A.Baeder, G.Ensslin ve J.Raspe 30 Ağustos 1977’de gece yarısı hücrelerinde ölü bulundu. Alman resmi makamları ölümlerin nedenini intihar olarak açıkladı, ama birçok insan bu açıklamayı inandırıcı bulmadı. Bir araştırmacı, aradan 19 yıl geçtikten sonra 1996 yılında sözkonusu esrarengiz ölümleri, sistemli bir biçimde “devletin gerçekleştirdiğini” yazdı. Ancak o da, “hür demokratik temel düzeni yıkmaya yönelik faaliyette” bulunduğu gerekçesiyle, Alman Ceza Yasası’nın 90.maddesi gereğince 3 yıl hapisle cezalandırıldı.
Alman “demokrasisi”nin hapisle “süslenmiş” “fikir özgürlüğü” uygulamaları “terör” konularıyla sınırlı değildir. Mevcut sistemi reddeden düşünce sahipleri, sağcısına solcusuna bakmadan cezalandırılır. Kosiek, aşırı sağcı Alman Demokrat Parti üyesiydi ve bu parti adına 4 yıl eyalet parlamentosunda milletvekilliği yapmış, Federal Parlamento’ya da aday olmuştu. Kosiek yayınladığı iki kitapla siyasi görüşlerini açıkladı. Bu görüşler, “Anayasaya sadakati şüpheye düşürücü” bulundu ve Kosiek’in parlamento üyeliğine son verildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuran sağcı milletvekili, Kızıl Ordu Cephesi davasındaki araştırmacının aldığı yanıtın aynısını aldı; “hür, demokratik düzeni yıkmaya yönelik faaliyet, düşünce düzeyinde bile olsa yasaktır.”7
Alman Devleti’nin, fikir özgürlüğüne ne denli “saygılı” olduğunu gösteren bir uygulama 30 Ekim 2001 günü Münih Havaalanı’nda yaşandı. Dünyaca ünlü Pakistanlı yazar Tarık Ali, çantasında Karl Marx’ın kitabı bulunduğu gerekçesiyle tutuklandı.
Göethe Enstitüsü’nde düzenlenen “İslam ve Kriz” adlı iki günlük seminer için Almanya’ya gelen Tarık Ali, Alman Güvenlik güçlerinin tutumunu şöyle anlattı: “Güvenlik denetiminden geçmiştim. Hiçbir metal obje saptanmamış olmasına karşın, çantamdaki kirli çamaşırlarım, dergi ve kitaplarım ortaya saçıldı. Görevlinin gözü, yerel bir yayıncının bana verdiği bir kitaba takıldı. Açmaya vaktim olmadığı için hala naylonun içindeydi. Heyecanla kitabı silahlı polise uzattı. Kitap, Karl Marx’ın ‘İntihar Üzerine’ adlı eseriydi. Polisler heyecanlanmışlardı. Beni havaalanının güvenlik departmanına götürdüler ve tutukladılar. Polis şefi, ‘11 Eylül’den sonra (Dünya Ticaret Örgütü’nün saldırıya uğradığı gün) böyle kitaplarla seyahat edemezsiniz’ dedi. Ben de ‘O zaman siz de böyle kitaplar basmayın ya da en iyisi hepsini meydanlarda yakın’ dedim.”8

Avrupa’nın “Fikir Özgürlüğü”

Fransa’da, aşırı sağcı partinin başkanı Le Pen’in dokunulmazlığı, “İkinci Dünya Savaşı’nda gaz odaları bir ayrıntıdır” dediği için kaldırıldı. Fransız Parlamentosu, “Ermeni soykırımı yalandır” söylemini suç sayan yasa çıkardı. Fransa Basın Kanunu’na göre, Fransız siyasi sisteminin temellerini sarsmak ve kamu düzenini tahrip etmek amacıyla eleştiride bulunmak yasaktır.
Miguel Castells adlı sol eğilimli bir İspanyol senatörünün dokunulmazlığı, devletin faili meçhul cinayetlerin üzerine yeterince gitmediğini ileri süren bir makalesi nedeniyle 1981 yılında kaldırıldı ve Costells aynı yıl tutuklandı.
İtalya’da Temiz Eller adı verilen operasyonlar sırasında 1500 işadamı, bürokrat ve politikacı tutuklandı. Aralarında 250 milletvekilinin bulunduğu 3000 İtalyan hakkında soruşturma açıldı, on sanık intihar etti. Amerika’da “Kör İmam” ünvanıyla anılan kişi, vaazlarının, New York Ticaret Merkezi’ne bomba atan teröristleri etkilediğinin anlaşılmış olması gerekçesiyle müebbet hapse mahkum edildi. “Kör İmam” hala bu cezayı çekiyor.
Belçika’da devlete karşı suç işlemiş hükümlüler, tek kişilik hücrelerde yatırılırlar. Bütün eşyaları hergün hücrelerinden dışarıya alınır ve tekrar yerleştirilir, hücre geceleri sürekli aydınlatılır. İngiltere’de bu tür tutuklu ve hükümlüler, cezalarını bitirene dek 15 günde bir, başka bir cezaevine nakledilirler.
Avusturya’da, tapu dairesinden telefon idaresine dek bütün devlet kuruluşlarının, sistem karşıtı olarak gördükleri partilere hizmet vermeme yetkisi vardır. Almanya’da eski hükümlüler herhangi bir yasadışı eylemde bulunmasalar bile, “tekrarlama ihtimali” nedeniyle tutuklanabilirler.9

Katıksız Demokratlar”

Tartışma, politik sistem sorununa geldiğinde, insan haklarını bu biçime sokan “demokratik” Batının “ilkeli demokratları”; konu, ulusal bağımsızlık direnci henüz tükenmemiş olan Türkiye olduğunda, “katıksız demokratlar” haline gelirler ve kişisel özgürlüklerin, kendi ülkelerindeki sınırların da ötesinde uygulanmasını isterler. Çifte standartlı bu tutuma, “Batının demokratik normlarının yakalanmasını istemek” adını verirler. Kişisel–toplumsal özgürlükler çelişkisini, toplum aleyhinde çözmeye çalışarak, bu çabayı sürekliliği olan politik tavır haline getirirler.

Amerika’da Demokrasi

ABD’nin bugün, “demokrasi” ve “insan hakları” söylemleriyle dünyaya egemen kıldığı ağır küresel hegemonya, bu tür kavramları yok eden bir anlayışa ve şiddete dayanmaktadır. Bu gerçeği dile getiren açıklamalardan belki de en özlüsünü, “Amerika İmparatorluğu” adlı kitabıyla ünlenen Claude Julien yapmıştır. Julien, adı geçen kitapta şunları yazıyor: “Amerika İmparatorluğu’nun ayrıcalıklı üstünlüğü, etki alanına sınır çizmemiş olmasıdır. Hiçbir coğrafya haritası, bu imparatorluğun sınırlarını çizip belirtemez... Amerika İmparatorluğu, en diktatörce rejimlere dayanarak bir askeri üsler ve paktlar ağı içinde tüm yeryüzünü sarmıştır. Üstelik bu kuşatma ‘özgürlüğü savunmak’ içindir. Askeri mekanizmaların öldürücü ateşi altında Dresten, Hiroşima ve Vietnam köylerini ezip yerle bir etmesi hep özgürlük adınadır.”10
ABD, terör örgütü saydığı PKK’ya Washington’da büro açtırırken, (1997), PKK televizyonuna Amerika’dan yayın yapma izni verirken (2001) Teksas’ın bağımsızlığı için mücadele eden ayrılıkçı örgüt lideri Richard Mc Loren’a 99, yardımcısına 50 yıl hapis cezası verir.11
1972 ABD kongre seçimlerinde Michigan’da Gerald Ford’un rakipleri arasında seçimlere katılan Komünist Parti Başkan adayı Alan Maki, Amerika’da gördüğü baskılar ve oğlunun Michigan Eyaleti’nde vurulması nedeniyle, Kanada’dan sığınma hakkı ister.12 Ama aynı ABD, Türkiye’de İnsan Hakları Derneği Başkanı’na sahip çıkar.
ABD, uluslararası anlaşmalara imza atar ama bu anlaşmaların bağlayıcı hükümlerine karşın, Lahey Uluslararası Adalet Divanı kararlarına uymaz. Paraguay vatandaşı Angel Fransisco Bread’ı, Divan kararlarına karşın idam eder.13 Aynı işi, Almanya Adalet Bakanı Herta Daeubler Gmelin’in; “uluslararası hukukun ihlali” biçimindeki çırpınışlarına ve itirazlarına karşın, iki Alman kardeşe uygular.14 Nükleer denemelerin yasaklanmasını kabul etmez, kara mayınları anlaşmasını onaylamaz, zehirli gazların sınırlanmasını kabul etmez.15
ABD’nin başka ülkelerin siyasi ve ekonomik sistemlerine, demokrasinin adını kullanarak karışması, elbette Türkiye’yle sınırlı değildir. Amerikalılar bunu dünyanın her yerinde yapmaktadır. Ancak, Amerikalıların çok övündükleri “demokrasileri” 150 yıldır, ancak “politik ikiz” durumunda olan iki siyasi partinin yaşamasına izin vermektedir.
Amerika’da, etkisini güçlü bir biçimde her zaman sürdürmüş olan “yazılı olmayan yasalar”; gizli ya da açık, siyasal ya da ekonomik, ama genellikle şiddete dayanarak işletilmiş ve başka partilerin, özellikle de sol partilerin yaşamasına izin verilmemiştir. Sistem dışı sayılan partiler, bir anlamda daha doğmadan ya da gelişemeden, yasa dışı yöntemlerle “işin başında” kapanmak zorunda bırakılmıştır. İşçi grevlerine, sosyalist parti toplantılarına, ırkçılık karşıtı gösterilere, zencilere saldıran ve adına Pinkertonizm denen grev kırıcılar, ajan büroları ve yasadışı silahlı adam müfrezeleri, sosyal mücadeleler tarihine Amerikalıların bir armağanıdır.
ABD’nin kısa tarihi; vurulan başkanlar, öldürülen işçi önderleri, sosyalistler, zenci liderleri, yakılan zenciler, Martin Luter’ler, MalcolmX’ler, Kara Panter’lerle doludur. Bütün bunlar ortada dururken Mark Parris; Türkiye’de, herkesin gözüne baka baka; “Amerikalıların bir siyasi partinin söylediği şeyler yüzünden kapatılmasını anlamakta zorluk çektiğini” söylüyor.
Müslümanların” hamiliğine soyunan ABD yönetimi, Pentagon’un istek ve önerileriyle Virginia’da bir “İslâm ve Sosyal Bilimler Yüksek Okulu” açtı. 2 Eylül 1999’da ilk mezunlarını veren “Yüksek Okul”un mezuniyet töreni, hükümet yetkililerinden kordiplomatiğe kadar uzanan “geniş yelpazeli” bir katılımla gerçekleştirildi.16 Bu katılım, ABD’nin “Müslümanlık İşleri” çalışmalarına verdiği önemi göstermektedir.

Suikast Düzenleme Hakkı”

ABD yönetiminin “demokratik girişimlerine” verilecek en iyi örnek, 2001 Şubatında ABD Temsilciler Meclisi’ne verilen bir yasa önerisidir. Bu öneri, gelinen noktanın gerçek boyutunu göstermektedir. Georgia Eyaleti milletvekili Bob Barr, “Gerekirse Kişilere Yönelik Suikast Düzenlenmesine Olanak Vermek İçin” bir yasa teklifi hazırladı ve The Washington Times Gazetesi’ne şunları söyledi: “Kendimizi kandırmayalım. Yakın tarihimizde görüldüğü gibi ABD, gerektiğinde çıkarlarını korumak için; dünyanın her yerinde, her şeyi yapmaya hazırdır. Benim tasarım yasalaşırsa, gerektiğinde suikast düzenlenebilmesine yönelik yasal boşluğu dolduracaktır.”17
ABD’nin CIA aracılığıyla dünyanın her yerinde suikastlar düzenlediği bilinmeyen bir konu değildir. Ancak, suikast düzenleme eyleminin yasal duruma getirilme girişimi herhalde Amerikan demokrasisinden başka yerde görülemez. Bob Barr’ın yasa önerisinden önceki dönemlerde Richard M.Bissel adlı CIA görevlisi Çin Komünist Partisi önderlerinden Cu En-Lai’nin öldürülmesinden (Başkan Eisenhower’ın onayıyla), Mısır’ın Cumhurbaşkanı Nasır’ın sigarasına ölümcül toksin yerleştirilmesine dek pek çok eylem gerçekleştirdi. Bir başka yetkili James Angleton, Kongo’nun ilk Başbakanı Lumumba’ya, yüksek ateşle ölüme yol açacak zehir vermeyi; William Harvey ise Küba Başkanı Castro’yu öldürmeyi tasarlamıştı.18

Kirli Sicil

Batının, insan hakları ihlalleri yönünden sicili hiç temiz değildir. Hitler Almanyasının Yahudi, ABD’nin Kızılderili soykırımları ve sömürgecilik döneminin katliamları bir kenara bırakılsa bile, yalnızca 20.yüzyılda Batı kaynaklı (hem de en ağırından) yüzlerce insan hakları ihlali vardır.
İngilizler 1930’lu yıllarda, Hindistan’da bağımsızlık yanlısı ulusal önderlerin hemen tümünü hapse atmıştı. Amristar kentinde İngiliz kumandan, tüm şehir halkının İngiliz bayrağının önünden diz üstünde geçmesini istemiş ve bu isteğini yaptırmıştı. Gandi’nin barışçı eylemlerinden biri olan ünlü “Denize Yürüyüş Eylemi”’nde, İngiliz askerleri ateş açmış, yüzlerce Hintliyi öldürmüştü.
Fransız askerleri, 8 Mayıs 1945’de Cezayir’in Setif kentinde, 2. Dünya Savaşı’nın bitimini kutlayan Setiflilerin, yeşil–beyaz Cezayir bayrakları açması nedeniyle kitle üzerine ateş açtı. Halkın askerlere saldırdığı söylenerek Fransız Ordusu tüm Cezayir’de katliamlara girişti ve tam 45 bin sivil Cezayirliyi öldürdü. Setif katliamını gören Cezayirli yazar Katip Yasin şunları yazacaktır: “Benim insan duyarlılığım ilk kez 1945’te Setif’de gösterilen vahşetle karşı karşıya geldi. Ulusçuluğum orada pekişti. Gözlerimi en fazla açan şey, batılıların söyledikleri herşeyi, böylesine inkar edişleri oldu.”19
İtalya, 28 Eylül 1911 günü Osmanlı İmparatorluğu’na bir ültimatom vererek, Trablusgarp’ı (Libya) 24 saat içinde terk etmesini istedi. Gerekçesi şöyleydi: “Osmanlı subay ve memurları, Trablusgarb’ta insan haklarını ihlal ediyor, başta İtalyanlar olmak üzere tüm yabancılara ve yerel halka kötü muamele ediyorlar. İtalya Hükümeti bu duruma çözüm bulmak için duruma müdahale edecek ve Trablusgarp’ı askeri işgal altına alacaktır.”20
Türkleri insan haklarını ihlal etmekle suçlayan İtalya, işgale tam 20 yıl direnen Libya halkına karşı, eşine az rastlanan bir vahşet uyguladı. İtalyan Ordusu, içme suyunun halk için her zaman yaşamsal önemde olduğu bu çöl ülkesinde, su kuyularını dinamitledi ve kumla doldurdu. Köyleri ateşe verdi, köylüleri topraklarından sürüp, üstü açık toplama kamplarında açlığa mahkum etti. Mısır–Libya sınırına 200 kilometre, aşılması güç dikenli tel döşeyerek direnişçilerle ailelerini Libya’ya hapsetti.21
ABD Hava Kuvvetleri Vietnam’a, yalnızca 1965–1968 yılları arasındaki üç yıl ve 1972 yılındaki altı aydan oluşan 3.5 yıllık zaman dilimi içinde, tam bir milyon yüz bin ton bomba attı. Bu miktar, 4 yıllık 2. Dünya Savaşı’nda Pasifik çatışmalarının tümünde kullanılan 650 bin ton bombanın iki katına yakındı.22
Şili Ordusu, 1973 yılında seçilmiş Devlet Başkanı Allende’ye karşı darbe düzenledi ve Allende dahil binlerce Şililiyi öldürdü, on binlercesini tutukladı. Darbeyi ABD gizli servisi CIA’nın örgütlediği sonradan açığa çıktı. Dönemin CIA Başkanı şu açıklamayı yapmaktan çekinmedi: “Planımıza göre Birleşik Devletler’den yana olan bütün Şilili subay ve generalleri tek tek elde ettik. Bekledik. Öteki bütün yollar tıkanınca Ordunun harekete geçirilmesinden başka çare göremedik.”23

DİPNOTLAR

1 “Fazilet Partisi–Esas Hakkındaki Görüşler” V.Savaş, sf.18-21-39
2 “Hukuka Aykırı Deliller Sempozyumu” Prof.Dr.F.Yenisoy 3–24/02 1965, ak. V.Savaş.“Fazilet Partisi–Esas Hakkındaki Görüş”, sf.21
3 “Fazilet Partisi–Esas Hakkında Görüşler” Vural Savaş, sf.23
4 a.g.e. sf.61–62
5 “Civil Liberties: Coses and Materials” London 1991, sf. 261, ak.Vural Savaş “Fazilet Partisi–Esas Hakkında Görüşler”, sf.27
6 “Fazilet Partisi–Esas Hakkında Görüşler”, Vural Savaş, sf.57,58
7 a.g.e. sf.64–65
8 Radikal 31.10.2001
9 “Fazilet Partisi Esas Hakkındaki Görüşler” V.Savaş, sf.19-65-66-67
10 “Amerikan İmparatorluğu” Claude Julien Hitit Yay., 1969, sf.8-9 ak. Attila İlhan “Kimin İmparatorluğu” Cumhuriyet 14.02.2001
11 “ABD’nin Apo’suna 99 Yıl Hapis”, Hürriyet 6.11.1997
12 “Amerikalı Komünist Kanada’ya Sığındı”, Cumhuriyet 21.03.1998
13 “ABD’nde Lahey’in Çağrısına Karşın İdam”, Hürriyet 16.04.1998
14 “18 Dakika Can Çekişti”, Hürriyet 05.03.1999
15 “ABD, Pakistan ve Siyasi Gericilik”, Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet 20.10.1999
16 “Amerika Bu Kez Din Özgürlüğü’ne El Attı” Semih İdiz, Star Gazetesi 12.09.1999
17 “Asi Liderleri Vurmak İçin Suikast Yasası”, Hürriyet 11.02.2001
18 Prof.Dr.Türkaya Ataöv, Cumhuriyet 23.05.2010
19 “Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi”, Gel.Yay., S:8 sf.173
20 “İtalyanlar Kuzey Afrika’da” F.Belen “20. Y.T.” Arkın Kit., sf.302
21 “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” İletişim Yay., 4. Cilt, sf.1306
22 “Büyük Larousse” Gelişim Yayınları, sf.12207
23 “Le Monde” 02.11.1973 ak., D.Avcıoğlu “Milli Kurtuluş Tarihi”, sf.1693

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder